Kadir Mısıroğlu, “Yunan galip gelseydi kemalistler gibi zulmedemezdi” diyerek çelişkiye mi düştü?
Kadir Mısıroğlu, “Yunan galip gelseydi kemalistler gibi zulmedemezdi” diyerek çelişkiye mi düştü?

Kadir Mısıroğlu, “Yunan galip gelseydi kemalistler gibi zulmedemezdi” diyerek çelişkiye mi düştü?

Kadir Mısıroğlu, “Yunan galip gelseydi kemalistler gibi zulmedemezdi” diyerek çelişkiye mi düştü?

*

Kemalistlere göre Kadir Mısıroğlu; “Yunan galip gelseydi kemalistlerin yaptığı zulümleri yapamazdı” diyerek açık bir tezada düşmüştür. Zira hem kaleme aldığı “Yunan Mezalimi” isimli kitabında Yunan’ın Anadolu’da irtikap ettiği mezalimi yazmış ve hem de “Yunan galip gelseydi kemalistlerin yaptığı zulümleri yapamazdı” demiştir.

Anlaşılan iddia sahipleri “Harb (Savaş) Hukuku” kavramından bihaberler. “Harb Hukuku” diye bir şey var. Bu yüzdendir ki İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve La Haye Milletlerarası Hukuk Akademisi eski Profesörü Ahmed Reşid Turnagil’in, “İslamiyet ve Milletler Hukuku” isimli kitabının birinci kısmına ait ilk maddenin başlığı şöyledir:

Sulh (Barış) Halinde Milletlerarası Münasebetlerin Kur’an’da Beyan Olunan Asli Kaidelere Göre Esasları. Eman Müessesesi.”

İkinci kısım ise; “Harp Vaktinde Milletlerarası Münasebetler” başlığını taşır.

Bu kısmın ikinci maddesi “Harb Kanunları”na tahsis edilmiştir.[1] Bu madde altında farklı milletlerin harplerde tatbik ettikleri uygulamalara yer verilir.[2]

Bu husus Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin, “İslam Hukuku ve Önceki Şeriatler” isimli eserinde de müstakil bir bab olarak ele alınmıştır.

Eserin ikinci kısmının “Yahudi ve Hıristiyan Hukuku” başlığı altında yer alan “Harb Hukuku” maddesinde şu malumat verilmektedir:

“Yahudi şeriatında düşmana evvela sulh teklif edilir; kabul ederlerse ülkeleri feth olunur ve kendileri de köle yapılır (Tesniye 20/10-11). Sulhü kabul etmeyen düşmanla savaşılır ve ele geçirilen şehrin ahalisi kılıçtan geçirilir; düşmanın malı yağma edilerek ortaya yığılır, ele geçen şehirle beraber hepsi yakılır (Sayılar 31/15-18; Tesniye 13/16, 20/12-18).”[3]

Yani savaş ile barış hallerinde farklı uygulamalar söz konusudur. Mesela Osmanlı Devleti’nde Padişah’ın veyahud vekili olan Vezir-i âzam’ın “Siyaseten Katl” selahiyeti dahi sefer (savaş) ile hazarda (barışta) farklılık arzederdi. Bu selahiyet seferde sınırsız, hazarda ise sınırlıydı.[4]

Harpleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, hiç değilse bunun ortak bir hukukunu tanzim etme ihtiyacı 19. yüzyılın sonlarına doğru bütün dünyada iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Bu hususta sarfedilen ciddi çabalar sayesinde nihayet 1899 ve 1907’de Hollanda’nın Lahey şehrinde, devletlerin harplerde tâbi olacakları kaideleri tespit etmek ve Harp Hukuku kaidelerinin ihlal edilmesine mani olmak gayesiyle uluslararası konferanslar tertip edildi ve Osmanlı Devleti dahil bazı devletlerin iştirakiyle[5] birtakım kararlar alındı.[6]

*

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: kadir-misiroglu-mudafaasi-lahey-konferanslari2.jpg

[5] no’lu dipnot  ile alakalıOsmanlı Devleti’ni konferanslarda temsil eden Türk Murahhas Heyetleri’nin isim listeleri…

***

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: kadir-misiroglu-mudafaasi-lahey-konferanslari1.jpg

[6] no’lu dipnot  ile alakalı… 1899 ve 1907 Lahey Sözleşmeleri ve Beyannameleri yukarıda gördüğünüz şekilde (fransızca) kitaplaştırıldı ve 1918’de neşredildi…

***

Osmanlı Devleti, harb esnasında kendi hukukunu ve harb nizamını Lahey Konferansı kararlarına uyacak şekilde tanzim etmiştir. Ancak insanların harplerde farklı bir halet-i ruhiyeye büründükleri ve harb esnasında bu kaideleri ihlal ettikleri de bilinen bir gerçektir. Mesela Yunanistan, 1915’te Batı Anadolu’da çok sayıda Rum kadın ve kıza tecavüz ettikleri iddiasıyla Osmanlı idarecilerini “Savaş Sorumluları ve Uygulanacak Cezaları Tespit Komisyonu”na şikayet etmiştir. Ancak bu ve benzer iddialar, Mütareke döneminde Batı Anadolu’nun işgalini meşrulaştırmak gayesiyle ortaya atılmıştır.[7] İngiltere ve Fransa, Osmanlı tebaasına savaş esiri muamelesi yapmak suretiyle Lahey Antlaşması’nı ihlal etmiş, bunun üzerine Osmanlı Devleti de mütekabiliyet esasına göre hareket ederek kendi topraklarında bulunan bazı sivil İngiliz vatandaşlarını tutuklamıştır.[8] Yine İngiltere, 1907 Lahey Sözleşmesine aykırı olmasına rağmen Almanya’ya gıda ablukası uygulamış ve 800.000 üzerinde insanın açlıktan ölümüne sebep olmuştur.[9]

Aynı şekilde Milli Mücadele’de aleyhimizde faaliyetlerde bulunmuş olan İzmir Rum Ortodoks Kilisesi Metropoliti Hrisostomos halka linç ettirilmekle kalmamış[10], bir de darağacına çekilmişti.[11] Ancak harpten sonra o günden bugüne kadar böyle bir hadise tekrar vuku bulmadı.

Yunan ordusunun Anadolu’da irtikap ettiği mezalime de bu zaviyeden bakmak icab eder. Ancak harb sonrasında imzalanan ateşkes ve barış antlaşmalarıyla “Harb Hukuku” sona erer ve azınlıkların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan Anayasa’nın ilgili maddeleri devreye girer. Nitekim Yunanistan Anayasası’nın 5. maddesinin 2. fıkrasında: “milliyet, ırk, dil, din veya siyasal inanç farkına bakılmaksızın Yunanistan’da yaşayan herkesin hayatı, namusu ve hürriyeti tam bir himaye altındadır” şeklinde belirtilmektedir. Anayasa’da yer alan bu hükümler, Yunanistan’da yaşayan tüm kesimler için -ister Yunanlı isterse azınlık mensubu olsun- hayat, namus ve özgürlük hakkı tanımaktadır.[12] Din ve vicdan hürriyeti açısından Yunan Anayasasının bir diğer mühim hükmü de Anayasanın 13. Maddesinin 1 ve 2. fıkralarında yer almaktadır. Anayasa’nın 13. maddesinin 1. fıkrası: “Herkesin din ve vicdan özgürlüğü dokunulmazdır…” derken; 2. Fıkrası da: “Her bilinen din serbesttir ve bu dinin gerektirdiği bütün ibadet ve buna bağlı yükümlülükler hiç engelsiz ve yasaların himayesinde ifa edilir.”[13] demektedir.

Mesela Batı Trakya’da yani Yunanistan hududları dahilinde yaşayan Müslümanların söz konusu temel hak ve hürriyetlerden nasıl istifade ettiklerini bu sahanın uzmanı olan Türk ve İslam Hukuku Tarihi Profesörü Ekrem Buğra Ekinci’nin kitabından okuyalım:

“Bugün Yunanistan’da bulunan Müslümanların, adlî ve hukukî otonomisi vardır. Buna göre, Batı Trakya’da yaşayan müslümanlar şahıs, aile ve miras dâ­valarını bulundukları şehrin (Gümülcine, İskeçe, Dimetoka ve Rodos) müftileri huzuruna arzederler. Burada Hanefî mezhebi tatbik edilir. Bu işlere dair vesikalar Osmanlı alfabesi ile tutulup, tasdikli Yunanca tercüme nüshası resmî makam­lara bildirilir. 1980’lerin başında Papandreu hükümeti zamanında nikâh ve miras hususunda, isteyenlere Yunan makamlarına gidip, Yunan hukukunun tatbikini isteyebilme imkânı getirilmiştir. Batı Trakya’da, yalnızca iki medrese (Gümülcine ve Şahin medresesi) bugün aktiftir ve mezunları lise statüsünde kabul edilerek imam-hatiblik vazifesi almaktadır.”[14]

Batı Trakya’lı Müslümanların bazı sıkıntılarına rağmen, yine de CHP Türkiyesi’nde yaşamış olan Müslümanlardan çok daha fazla hürriyete sahip oldukları su götürmez bir gerçektir.

Yazımızı, aklı sıra Kadir Mısıroğlu’nda bir tezat yakaladığını vehmeden bu mutlak cehaletle malul insanların coşkusunu yine kursaklarında bırakmış olmanın huzuru içinde noktalıyoruz.

.

**********

.

KAYNAKLAR:
.

[1] A. Reşid Turnagil, İslamiyet ve Milletler Hukuku, Sebil Yayınları, İstanbul 1993, sayfa 5.

[2] A. Reşid Turnagil, İslamiyet ve Milletler Hukuku, Sebil Yayınları, İstanbul 1993, sayfa 130 ve devamı.

[3] Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuku ve Önceki Şeriatler (Mukayeseli Dini Hukuk Sistemleri), Arı Sanat Yayınevi, İstanbul 2003, sayfa 114, 115.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin risaletinden evvel, gerek Sasanilerde gerekse Romalılarda ve başka herhangi bir millette insani esaslarla bağdaşan bir harp kanunu mevcut değildi. İslam Harp hukukuna göre hangi fiillerin yasak ve hangilerinin serbest olduğunu tafsilatıyla anlatan bir eser için bakınız;

Prof. Dr. Halil Cin-Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2017, sayfa 426 ve devamı.

[4] Siyaseten Katl selahiyetinin hangi şartlarda kullanılabileceğine dair tafsilat için bakınız;

Ahmet Mumcu, Osmanlı Devleti’nde Siyaseten Katl, Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1963, sayfa 81, 82.

[5] 1899 Lahey Konferansı‘na katılan devletlerin listesi için bakınız; https://ihl-databases.icrc.org/applic/ihl/ihl.nsf/States.xsp?xp_viewStates=XPages_NORMStatesSign&xp_treatySelected=145 (Erişim tarihi 12.01.2021).

– 1907 Lahey Konferansı‘na katılan devletlerin listesi için bakınız; https://ihl-databases.icrc.org/applic/ihl/ihl.nsf/States.xsp?xp_viewStates=XPages_NORMStatesSign&xp_treatySelected=185 (Erişim tarihi 12.01.2021).

Ayrıca bakınız;

Les conventions et déclarations de La Haye de 1899 et 1907, New York etc. Oxford University press, 1918, sayfa 24.

[6] Les conventions et déclarations de La Haye de 1899 et 1907, New York etc. Oxford University press, 1918.

[7] Ahmet Tetik-Mehmet Şükrü Güzel, Kızılay ve Kızılhaç Belgeleriyle Osmanlılara Karşı İşlenen Savaş Suçları (1911-1921), İş Bankası Yayınları, İstanbul 2013, sayfa 93, 94.

[8] Mahmut Akkor, I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’daki İngiliz Esirleri ve Esir Kampları, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2013, sayfa 251.

[9] J.F.C. Fuller, “The Conduct of War, 1879-1961” Eyre & Spottiswoode, Londra 1961, sayfa 178’den naklen; Ahmet Tetik-Mehmet Şükrü Güzel, Kızılay ve Kızılhaç Belgeleriyle Osmanlılara Karşı İşlenen Savaş Suçları (1911-1921), İş Bankası Yayınları, İstanbul 2013, sayfa 88, 89.

[10] Selahattin Tansel, Mondrostan Mudanyaya Kadar, cild 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, sayfa 190.

[11] Aka Gündüz, “Meletyos Kulak Ver”, Hakimiyet-i Milliye, 27 Teşrinisani 1338 (27 Kasım 1922).

[12] Turgay Cin, Yunanistan’daki Müslüman Türk Azınlığın Din ve Vicdan Özgürlüğü: Başmüftülük ve Müftülük Sorunu, Seçkin Yayınları, Ankara 2003, sayfa 54, 55.

[13] Mehmet Bahçekapılı, “Yunanistan ve Batı Trakya’da Din ve Eğitim”, Ege ve Balkan Araştırmaları Dergisi, Cild 2, Sayı 3, Yaz 2016, sayfa 5.

[14] Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, Arı Sanat Yayınevi, İstanbul 2006, sayfa 281.

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

Paylaşım Şartı:

Paylaşmak istediğiniz bir yazı, görsel vs. varsa, alakalı yazıya gidin ve yukarıdaki adres çubuğunda görülen linki kopyalayıp paylaşmak istediğiniz yere yapıştırın. Yani YALNIZCA LİNK PAYLAŞIMINA MÜSAADE EDİYORUZ. Ayrıca yazının sonunda “facebook” veya “twitter”ın sosyal medya paylaşım butonları var. O butonlara tıklayarak da paylaşılabilir. Başka türlüsüne hiçbir surette rızamız yoktur.

*

2 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: