Atatürk-Yunan Dostluğu-4: “Millet’in hakkını yunana vermek!”
Atatürk-Yunan Dostluğu-4: “Millet’in hakkını yunana vermek!”

Atatürk-Yunan Dostluğu-4: “Millet’in hakkını yunana vermek!”

Atatürk-Yunan Dostluğu-4: “Millet’in hakkını yunana vermek!”

Yazı dizimizin bir evvelki bölümünde, yunanlıların memleketimizi işgal ettiği esnada yaptığı “maddi” tahribatın tazminatı olan 4 milyon altın paradan Lozan’da “feragat” edildiğine dikkat çekmiştik.

Ancak burada şöyle bir itiraz gelebilir:

“Tamirat parasından feragat ettik ama karşılığında ‘Karaağaç’ı’ aldık.”

“Ya tutarsa” mantığıyla ortaya atılan bu iddia tamamen bir kandırmacadan ibarettir. Zira Edirne’nin bir mahallesi olan Karaağaç, bize zaten Lozan’dan evvel Mudanya Konferansı’nda vadedilmişti. Anlaşılan kemalistler, almak yerine sürekli verdikleri için alınanların miktarını fazla gösterip göz boyamak istemektedirler. Bu kemalistlerin, Mudanya’da vadedilen Karaağaç’ı, bir de Lozan’da “alınanlar” hanesine yazdırıp “hezimeti” örtbas etme ve bir “zafer” olarak satma gayretkeşliği inanılır gibi değildir. Halbuki bunu bizzat Ismet Inönü Lozan görüşmelerinde dile getirmişti. 23 Kasım 1922 Perşembe günü yapılan oturumda Karaağaç meselesi tartışmaya açılınca, Inönü Mudanya Konferansı’nda verilen sözleri hatırlatmıştır. Lozan Konferans tutanağından okuyalım:

“…Ingiliz Temsilcisi General Harington da, 9 Ekim’de şöyle demişti: ‘Size teklif edilecek şartlar konusunda Müttefik Hükümetler anlaşmış bulunmaktadırlar. Bütün Trakya’yı elde etmenizi sağlayacak kararı size sunmaktadırlar. Müttefik Hükümetler, Meriç’in batısında size bir perde sağlamaya kadar gitmektedirler. Karaağaç sizin olacaktır.”[1]

*

[1] no’lu dipnotta geçen malumat…

***

Icra Vekilleri Heyeti Reisi yani Başbakan Rauf Orbay 3 Ocak 1923 günü, Lozan’daki gelişmeleri nakledip Büyük Millet Meclisi’ni bilgilendirirken Karaağaç meselesine şöyle temas eder:

“Bu mukaddimeden sonra arkadaşlar; Konferanstaki mevzuu müzakereyi teşkil eden mevadda geçiyorum. Malûmuâliniz müzakeratın küşadında Rumeli’deki Edirne hudutlarımızdan işe başlanmıştı ve o zaman arz etmiştim – ki hatırınızdadır – Karaağaç’ı bize vermeye muvafakat göstermiyorlar. Bu vaziyet el’an bakidir. Edirne’nin bir mahallesi olan Karaağaç’ın, Edirne için iktisaden bir hayat meselesi olan Karaağaç’ın Edirne’ye mensubolduğunu el’an itiraf etmiyorlar. Ümidediyoruz ki, binnetice bu kadar müşkül münakaşattan sonra bu hakkı tasdik ve teslim edeceklerdir.”[2]

*

[2] no’lu dipnot ile ilgili… Rauf Orbay’ın Meclis tutanağında yer alan sözleri…

***

Uzun münakaşalardan sonra söz alan Izmit Milletvekili Sırrı Bey ise Karaağaç’ın Mudanya Konferansı’nda bize vadedildiğini şöyle hatırlatır:

“Arkadaşlar; müttefikan karar vermediklerinden dolayı Mudanya Konferansı mukarreratı cümlesinden olmak üzere Karaağaç’ın bize verilmesi meselesi akim kalmış, hatırınızdadır ki, Mudanya Konferansında Karaağaç’ın bize verilmesinde muvafakat etmişlerdi. Fakat devletlerin müttefikan karar ittihaz etmesi Hukuku Düvel iktizasından olduğu için onlardan bir tanesi olan Ingilizlerin ittifak haricinde kalması, bu kararın akim kalmasını intacetmişti. Ancak orada bize zımnen anlatılmıştı ki: Her ne kadar Karaağaç’ı biz şimdi size teslim etmiyorsak da bunu hududu millîniz haricinde mânasında telâkki etmeyiniz. Bu mesele yine sizin arzunuz dâhilinde halledilecek diye bize teminat vermişlerdi. Şimdi ise anladığımıza göre Karaağaç’ın bu teminat haricinde bize verilmemesi isteniliyor. Karaağaç’ın Edirne’ye olan münasebatı mevkiiyesi…
FAİK Bey (Cebelibereket milletvekili) — Yalnız Karaağaç değil, 1913 hududu, Dimetoka’da dâhil beyefendi. (1913 hududu, sesleri)
SIRRI Bey (Devamla) — Evet bin dokuz yüz on üç hudududur. Dimetoka dâhildir, bunu murad ediyorum. Yalnız Karaağaç demek istemiyorum. 1913 hududu; şimdi Karaağaç’ın bizim hududu millîmiz haricinde bırakılmak istenilmesi, bize verilen va’di kaviden nükûl ettiklerini gösterir ki: Onların ne dereceye kadar çürük yollar üzerinde yürüdüklerini anlamak için çok da düşünmeye hacet yoktur.”[3]

*

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: ataturk-yunan-m.-kemal-yunan-karaagac-rauf-orbay-ismet-inonu-lozan-karaagac-lozan-tamirat-lozam-tazminat-4-milyon-altin-2.jpg

[3] no’lu dipnot ile ilgili… Izmit Milletvekili Sırrı Bey’in Meclis tutanağında yer alan sözleri…

***

Içtimanın ikinci celsesinde kürsüye gelen Trabzon Milletvekili Nebizade Hamdi Bey de Karaağaç’ın Mudanya Konferansı’nda vadedildiğini ve almakta kararlı olunması lazım geldiğini söyler. Meclis zaptından okuyalım:

“Müzakere edilen maddelerden Karaağaç meselesini söylediler. Karaağaç meselesinde Konferansta bize karşı gösterilen vaziyete onlar namına hicabediyorum. Ingilizlerin de dâhil olduğu Mudanya Mütakeresinde sıkışmışlarken bize ingiliz Murahhası hazır olduğu halde; istediklerinizi yapacağız. Yeter ki, az bizim sözümüze itimadediniz dediler. Biz de sözlerine itimadettik, bin türlü tecrübelerimize rağmen; utanmadan ve haya etmeden hepsi sözlerini geri aldılar. Garbi – Trakya meselesinde Rauf Beyefendinin bir sözü nazarı dikkatimi celbetti. Daha doğrusu hissiyatımı gı­cıkladı. Rauf Beyefendi dediler ki; biz, şu, şu hudutta nıkatı nazarımız malûm ve ümidederiz ki, bunları kabul ettirelim. Ben ümit kelimesini kabul etmiyorum. Istemiyorum. Böyle milletin ittihadına ve kuvvetli bir orduya istinadeden Hariciye Vekilinin lisanından “Alacağız” demelerini isterdim.”[4]

*

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: ataturk-yunan-m.-kemal-yunan-karaagac-rauf-orbay-ismet-inonu-lozan-karaagac-lozan-tamirat-lozam-tazminat-4-milyon-altin-nebizade-hamdi-bey-trabzon.jpg

[4] no’lu dipnot ile ilgili… Trabzon Milletvekili Nebizade Hamdi Bey’in Meclis tutanağında yer alan sözleri…

***

Yunanistan’ın ödemesi lazım gelen tamirat parasından nasıl vazgeçildiğini burada belgelerle ve fakat metinleri kısaltarak ortaya koyacağız. Evvela M. Kemal’in Nutuk’undan başlayalım. M. Kemal Nutuk’ta bu meseleden şöyle bahseder:

“Itilâf Devletleri murahhasları, Ismet Paşa’ya, Karaağaç’ın bize terki ve tarafımızdan tamirattan feragat etmek suretiyle, Yunan tamiratı meselesinin halli teklifinde bulunurlar. Ismet Paşa, Karaağaç’ın, talep ettiğimiz muhik tamirata bir muadelet teşkil edemeyeceğini ve diğer taraftan müttefiklerle aramızda bulunan ve daha evvel halledilmiş olan tamirat meselesinin bu konferansta teyid ve tespit edilmediğini, her iki meseleyi Hükümet’e iblâğ mecburiyetinde olduğunu beyan ve ifade eder. Ismet Paşa, bu vaziyeti 19 Mayıs 1923 tarihli şifresiyle, Icra Vekilleri Heyeti Riyâseti’ne bildiriyor ve ‘Hükümet’in kararının acilen iş’ârını istirham eylerim.’ diyor.”[5]

Yani Ismet Inönü, bu teklif karşısında muhataplarına, Karaağaç’ın talep edilen tamirata muadelet teşkil etmediğini yani denk olmadığını söylemiştir. Söylemiştir ama TBMM Icra Vekilleri Heyeti’nin itirazlarına rağmen yine de kabul etmiştir.

Şimdi bu husus ile alakalı belgeleri sırayla görelim. Ismet Inönü, Venizelos’un tamirat parası ödemeyeceğini kendisine beyan ettiğini, 14 Mayıs 1923’te Ankara Hükümeti’ne yazdığı aşağıdaki telgrafla bildirir:

Hey’et-i Vekile Riyasetine
(14/5/1923)
“Nihâyetde ta’mirât mes’elesine girerek Yunanistan’ın ta’mirât ödemeğe maddeten iktidârı olmadığını veya iktisâden mahvolmak veya tecdîd-i muhâsamât ile neticesi ma’lûm olmayan sergüzeşte girmek mecburiyetini ortaya koydu.”[6]

Beş gün sonra gönderdiği telgrafta ise şu gelişmeleri nakleder:

Hey’et-i Vekile Riyasetine
(19/5/1923)
Yunan ta’mîrâtı mes’elesinden dolayı Yunan vaz’iyyetinin gergin olduğu ve Venlzelos’la aramızdaki münâkaşâtın inkıtâ ettiği ma’lûmdur. Bu sabah Pelle yanıma gelerek taleb ettiğimiz Yunan ta’mîrâtına mukabil Meriç ile Arda arasında takriben Bosnaköy cenûbu Çörekköy şimali arasından hudud çekilmek üzere Karaağaç’ın bize terki ve tarafımızdan ta’mîrâtdan ferâgat etmek sûretiyle Yunan ta’mırâtı mes’elesinin halli teklifinde bulundu. Öğleden sonra Montagna da aynı teklifi tekrâr etti. Rumbold da gelerek aynı husûsu teklif edecekmiş. Müttefikler Yunan ta’mîrâtı mes’elesinde kâbil-i istihsâl a’zamî ve kat’î netice olarak Yunanlılara bu teklifi kabul ettirmeğe çalışacaklarını söylüyorlar. Ben der’akab Karaağaç’ın taleb ettiğimiz muhikk ta’mîrâta bir muâdelet teşkil edemeyeceğini söyledim ve diğer tarafdan Müttefiklerle aramızda bulunan ve evvelce halledilmiş olan ta’mîrât mes’elesinin henüz bu konferansta te’yîd ve tesbit edilmediğinden her iki mes’eleyi aynı zamanda hükümetime iblâğ mecbûriyetinde olduğumu söyledim. Her iki ta’mîrâtın yekdiğerinden ayrı mesâil olduğunu ve Müttefiklerle aramızdaki mes’elenin kendi aralarında muhâberede olduğundan henüz mevzû-ı bahs edilmesi mümkün bulunmadığını ve hâl-i galeyânda bulunan Yunan ta’mîrâtı mes’elesinin müsta’celen halli lüzûmunu ileri sürdüler. Keyfiyet şimdilik gâyet mahrem ve başmurahhaslar arasındadır. Hükümetin kararının âcilen iş’ârını istirhâm ederim.
ISMET[7]

*

Bu telgraf üzerine TBMM Icra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey, tamirat bedelinden vazgeçilemeyeceğini söyleyip Ismet Inönü’yü ikaz eder:

Ismet Paşa Hazretlerine
Ankara, 23/5/39(1923)
19 ve 22 Mayıs ve 117 ve 128 numaralı telgrâfnâmeler cevâbıdır:
“1- Karaağaç’a mukâbil ta’mirât bedelinden sarf-ı nazar edemeyiz.
Hüseyin Rauf[8]

***

*

Ismet Inönü bir gün sonra gönderdiği telgrafında Heyet-i Vekîle Riyasetini yani Hükümeti, Yunan tamiratı meselesinde kendisine tasdik yetkisi verilmediği takdirde Lozan Konferansı’nı terk edip geri dönmekle tehdit eder:

24 Mayıs 339
(24/5/1923)
“Aramızda mutâbakat olmadğı takdirde vazifem, hey’et-i murahhasayı burada bırakarak memlekete avdet etmek ve hey’et-i hükümete şifâhen de vaz’iyyeti umûmiyeyi bir defa izah ettikten sonra harb ve sulh vadisinde mevki’-i mes’üliyetimi hitâme erdirmektir.”[9]

***

Atatürkçü yazar ve yayıncı Nurer Uğurlu, Ismet-Rauf restleşmesi hakkında şu değerlendirmeyi yapar:

“Bilhassa, konferansta bahis mevzuu olan Yunan tamiratı meselesinde, yani Yunanistan’dan, memleketimizde yaptığı tahribata mukabil tazminat istemek hususunda, Rauf Bey ısrar ettikçe, Ismet Paşa’nın aksini istiyerek: ‘Karaağaç ve civarını ihtiva eden teklifi kabul edelim. Tazminat istemekten vazgeçelim’ deyişi ve buna benzer birtakım meselelerde hükümetin fikrine uymayan bir yol tutarak, tekliflerde bulunuşu Rauf Bey’i çileden çıkarıyordu. Bu hali bilen Ismet Paşa, Rauf Bey’le anlaşamayacağını da anlayınca, doğrudan doğruya M. Kemal Paşa’ya müracaat ederek, araya girmesini ve işe el koymasını istedi.”[10]

Unutmamak gerekir ki, o sırada Rauf Bey TBMM Icra Vekilleri Heyeti Reisi yani Başbakan, Ismet Inönü ise Dışişleri Bakanı’ydı. Yani Dışişleri Bakanı, kendi Başbakanı’nı dinlemiyor, itaat etmiyor ve hatta onu atlayıp doğrudan M. Kemal ile temas kuruyordu.

Hükümetten cevap alamayan Ismet Inönü, Nurer Uğurlu’nun da dediği gibi aynı gün M. Kemal’e gönderdiği telgrafta, Karaağaç meselesinde Hükümetle aralarında ihtilaf çıktığını ve mutabakat hasıl olmadığı takdirde geri döneceğini ve vaziyete el koymasını rica eder:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
M. Kemal Paşa Hazretlerine
(24/5/1923)
“Vaz’iyyet hakkında Hey’et-i Vekile Riyâsetine mufassal rapor takdim ettim. Hükümetle aramızda ihtilâf-ı esâsî vardır. Mutâbakat hâsıl olmazsa avdet mecbûriyet ve kararındayım. Raporumun zât-ı riyâsetpenâhilerine iblâğını tasrih ve istid’â eyledim. Konferans son günlerinde ve vaz’iyyet teehhüre gayr-ı mütehammil ândadır. Kanâatıma göre sulh, serdettiğim nikât-ı nazar dâhilinde kabil-i te’mindir. Zât-ı riyâsetpenâhîlerinin bu fevkâlade zamanda vaz’iyyeti umûmiyeyi yakından ta’kib buyurmaları müsterhamdır.
ISMET”[11]

***

*

M. Kemal ise iki gün sonra 26 Mayıs’ta verdiği cevapta, geri dönmesinin doğru olmadığını ve kendisinin (hükümetin değil) iş’ârı (direktifi-yönlendirmesi) dairesinde devam etmesi gerektiğini yazar:

Ismet Paşa Hazretlerine
Ankara, 26.5.39 (1923) Keşidesi
(27/5/1923 vürudu)

“24 Mayıs ve 145 numaralı telgrafnameyi 26’da aldım. Ondan evvel muhtasar ve mufassal iki şifre yazdım. Vaz’iyeti takib ediyorum. Avdet kararınızın sâiki ta’mir’at meselesinde fedakârlık olduğuna göre doğru değildir. Iş’ârım (direktifim-bildirimim) dâiresinde teşebbüse devam, tevekkül daha müsâid safhaya geçeceklerini me’mûl ederim. Heyet-i Vekile ile aranızda mahsûs ihtilâfı nazar bertaraf edilir. Gözlerinizden öperim Efendim.

GAZİ MÜŞÎR MUSTAFA KEMAL”[12]

***

*

Bunun üzerine Ismet Inönü aynı gün Ankara Hükümeti’ne Karaağaç’a karşılık Yunan tamiratından vazgeçtiğini açıklar:

Hey’et-i Vekîle Riyâsetine
(26/5/1923)
“…Yunan ta’mîrâtına mukâbil Karaağaç’ın kabul edilmesi husûsundaki teklifi sulh-ı âlemin muhâfazası içün pek büyük bir fedâkârlık olmak üzere kabul ettiğimizi beyân ettim.”[13]

***

Ismet Inönü yine aynı gün Türk gazetecilerine yaptığı açıklamada Yunanlılarla anlaştığını bildirir:

“…bugünkü toplantı esnasında Yunanlılarla tamirat meselesi üzerinde mutabık kaldık. Mutabık kaldığımız noktalar şunlardır: Yunanlılar, prensip itibarıyla tamiratta bulunmak lüzum ve esasını kabul ettiler. Fakat mali vaziyetlerinin imkansızlığından bahsederek para veremeyeceklerini…”[14]

Lozan’da adeta her istenileni veren Inönü, tamirat bedelinden de bu şekilde feragat etmiştir.

Daha sonra Meclis Başkanı olan Milli Mücadele komutanlarından Ali Fuat Paşa, tamirat bedelinden feragat edilmesine son derece üzülmüş olacak ki, hatıralarında şu satırları yazmaktan kendini alamayacaktır:

“Ne hazin manzara. Konferansın birinci devresi başında Trakya hududumuzun Meriç’in Şarkındaki arazi ile tahdit edilip Edirne’nin Meriç garbındaki kısmında kalan Karaağaç Mahallesini Edirne’ye ilhak etmemeleri kadar manasız bir şey olamazdı. Bidayette bunun bir taktikten ibaret olup bilâhara arada husule gelebilecek en mühim bir ihtilâfa karşı taviz olarak verileceği hatıra gelmemişti. Akdeniz sahillerinden Ankara’ya kadar olan Garbî Anadolu’nun en zengin ve mahsuldar vilâyetlerinin tarihte emsaline nadir tesadüf edilecek bir surette tahrip ve imha edilmesinin neticesinde yüz milyonlarca lira ile telâfi edilemiyecek olan bir zarar ve ziyana mukabil Edirnemizin bir mahallesi olan Karaağacı taviz almak suretiyle bu mühim dâvamızın bir sonuca bağlanması kadar hazin bir şey olamazdı.”[15]

Tamirat bedelinin yunana bırakılmış olması Ikinci Meclis’te ağır bir şekilde tenkid edilir. Tenkid edenlerden biri de dönemin Izmir Milletvekili kemalist Mustafa Necati Bey idi. Meclis tutanağından aynen naklediyorum:

“Efendiler! Muahedenin en acı safhasına girmiş oluyoruz. Muahedenin kalbleri karartan, gözleri yaşartan acı bir safhası var. Efendiler. Bu safha Muahedenin (59) ncu maddesinde mukayyetdir. Deniyor ki, Türkiye harbin temadisinden ve onun netayicinden mütevellit Yunanistan’ın buhranı malîsini nazarı dikkate alarak tamirat meselesinde Yunanistan’a karşı her türlü metalibinden sureti katiyede feragat eder. Efendiler! Yerleri, yurtları yakılmış milyonlarca halkın hakkını cüretkârane bir surette bağışlayan bu Muahedenin bu maddesini yangın olan bir yerin Mebusu olmak itibariyle katiyen kabul edemem. Efendiler! Düşmanların bilhassa Düveli Âkıdenin emri katîsiyle Akdeniz kıyılarına çıkan ve oradan Anadolu içerlerine kadar gelen Yunan ordusu, memleketin içerlerine gelmiş, harmanları yakmış, şehirleri yakmış, memlekette insan namına ne varsa kesmiş, doğramış bir câni sürüsüdür. Efendiler! Doğrudan doğruya Düveli Müttefikanın ve Düveli Âkıdenin emri katîsiyle hareket eden bu ordunun icraatından yalnız Yunanistan mesul değildir. O orduyu oraya sevkeden, o orduya emir verenler mesuldür. Heyeti Murahhasamız Konferansta doğrudan doğruya onlara hitabedecekti ve Türk milletinin hakkını Düveli Âkıdeden istiyecekti; Yunanistan’dan değil. (Bravo sesleri) Yunanistan’ın parasız bir hükümet olduğunu biliyorum. Bu metalibi terketmek ne demektir? Bu doğrudan doğruya Düveli Âkıdeden istenecek bir hakkımızdır. Sonra efendiler! Zarar ve ziyanın miktarı Heyeti Murahhasamızca 4 milyar altın frank olarak tesbit edilmiştir. Bu dört milyar frank hibe edilmiştir. Efendiler! Hiç olmazsa Yunanistan’ın parası yoksa efendiler bizden alıp götürdüğü mevaşinin aynen iadesini isteselerdi; bunlar küçük şeyler değildir. Elli, altmış milyon liralık bir şeydir. Bunu aynen istemek hakkımız değil midir? Bu istenmemiştir; istenmiş ise de verilmemiştir. Sonra efendiler! Buna karar verecek hâkimler kimdir? Bu hâkimler bugün tamirat bedeli almak için ordularını başka memleketlere gönderen hâkimleridir. Fransa Hükümeti tamirat be­deli almak için Almanya üzerine yürüyor. Onlar bize hüküm verecektir. Nasıl olur da Türk milleti üç milyon insanın hakkını feda ede­bilir? Razıysanız evlerinden mehçur kalmış, babaları kesilmiş, valideleri kesilmiş, evlâtların ah ve figanı kulaklarınıza gelmiyorsa, eğer efendiler dul kalmış annelerin kalblerinden kopan ah ve figanları vicdanlarınızı sızlatmıyorsa, ev­leri yanmış, ocakları sönmüş eski ocakzadelerin feryadı ruhlarınıza kadar gelmiyorsa bu mua­hedeyi kabul edebilirsiniz. Yoksa efendiler! Ora­da üç milyon halk yersiz, yurtsuz, aç kalmış feryad ederken imdat ve muavenet bulamıyan bu halkın feryadını dinlemezseniz bunlar ölecektir, aç kalacaktır. Türkiye milletinin bütçesi buna kâfi değildir. Avrupalılarda insaniyet varsa aç, biilâç bıraktıkları, sefil bıraktıkları insan­lara acısınlar. Muhakkak bir surette Düveli Müttefikadan bunu almak hakkımızdır. Bunu terk edemeyiz. Çünkü efendiler! Gözlerimle gördüm ve gözlerimle şahid oldum; geçen sene binlerce kardeşlerimiz yokluktan, sefaletten öl­müşlerdir. Binaenaleyh doğrudan doğruya He­yeti Murahhasamızın tamirat meselesinde gös­terdiği lütufkârlığa karşı ben hiçbir vakitte bu milletin bir evlâdı olmak itibariyle beyaz rey veremem. Benim buna vereceğim rey Sulh Mu­ahedesini saran bu kırmızı kâğıttan (red oyu) başka bir şey değildir.”[16]

*

Bu bölümü noktalarken kemalistlere iki çift lafım var… Bakın bu paraları Kadir Mısıroğlu veya biz değil, sizin “kahramanlarınız” bağışladı. Ancak Lozan’ı tenkid eden herkese “Yunan dostu” diyorsunuz. Halkın evi, tarlası, bağ ve bahçesi tahrip edilmiş, hayvanları telef olmuş, kadınlara tecavüz edilmiş, hunharca cinayetler işlenmiş ve bütün bunlara rağmen M. Kemal ve adamları halkın hakkını, yetimin hakkını bu canilere bağışlamıştır. “Kimin hakkını ve hangi hakla bağışlıyorsunuz” diye hesap sormanız icab ederken, hedef saptırarak Üstad Kadir Mısıroğlu’na ve davadaşlarına “Yunan dostu” deme hadsizliğinde bulunuyorsunuz. Biraz dürüst olun… Vicdansızlık yapmayın!

.

**********

.

KAYNAKLAR:

.

[1] Tercüme eden: Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı – Tutanaklar Belgeler, Takım 1, Cild 1, Kitap 1, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 2018, sayfa 4.

[2] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cild 26, Içtima 167, 3 Ocak 1923, sayfa 142.

[3] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cild 26, Içtima 167, 3 Ocak 1923, sayfa 156.

[4] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cild 26, Içtima 167, 3 Ocak 1923, sayfa 169.

[5] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 769-770.

[6] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 310 ve devamı.

[7] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 324 ve devamı.

[8] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 338 ve devamı.

[9] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 346 ve devamı.

[10] Nurer Uğurlu, Gizli Belgelerle Rauf Orbay-Ismet Inönü Kavgası (1. Perde 1922), Örgün Yayınevi, Istanbul 2005, sayfa 17.

[11] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 349.

[12] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 356.

[13] Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları, Cild 2 (Şubat-Ağustos 1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, sayfa 358 ve devamı.

[14] Ismet Inönü, Lozan Barış Konferansı-Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj, Anı ve Söyleşileri, (Hazırlayan: Ilter Turan), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010, sayfa 124-127.

[15] Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, cild 1, Temel Yayınları, Istanbul 2002, sayfa 365.

[16] Mustafa Necati Bey’in konuşmasının tamamı için bakınız; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cild 1, Içtima 8, 22 Ağustos 1923, sayfa 245-249.

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

https://www.instagram.com/kadir_candarlioglu_gercektarih

https://instagram.com/belgelerlegercektarihcom

.

Paylaşım Şartı:

Paylaşmak istediğiniz bir yazı, görsel vs. varsa, alakalı yazıya gidin ve yukarıdaki adres çubuğunda görülen linki kopyalayıp paylaşmak istediğiniz yere yapıştırın. Yani YALNIZCA LİNK PAYLAŞIMINA MÜSAADE EDİYORUZ. Ayrıca yazının sonunda “facebook” veya “twitter”ın sosyal medya paylaşım butonları var. O butonlara tıklayarak da paylaşılabilir. Başka türlüsüne hiçbir surette rızamız yoktur.

*

3 yorum

  1. Saltuk

    Şu soruya cevap vermek gerekir.. Edremit Körfezinden Muğla Fethiye körfezine enaz 800 km’lik bir hatta cephe savaşını en fazla 200 bin mevcutlu Yunan ordusu neden kabul etti Türk ordusunun birkaç noktaya kuvvetlerini toplayıp cepheyi yaracaklarını düşünememislermi? Bunun yerine neden kuvvetlerini Çeşme Yarımadasına ve İzmir’e çekip donanımlarının ateş gücü ile birlikte dar bölge savunması yapmadılar? Yunan genelkurmayı bunu düsünemiyecek kadar ahmakmıydı yoksa son dakikaya kadar vaatlerlemi aldatıldılar ve bu vaatlerin tutulmasına artık bir sebepten dolayı gerekmi kalmadı? Bunu lisede inkılap tarihi hocasına sormuştum Bana böyle saçma sapan sorular sorma demişti 😁

  2. Geri bildirim:Beni cımbızcılıkla suçlayan cahil kemalist iftiraya cevap – Belgelerle Gerçek Tarih

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: