M. Kemal Atatürk’ün kaburga kemiği neden kırıldı? Gazilik ünvanını nasıl aldı?
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
Kaburga kemiği kırılan M. Kemal’in, Fevzi Paşa’ya gönderilen raporu. Solda Osmanlıca orijinal metin, sağda ise Türkçe çevirisi
***
Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler, yani çingenenin merdi, kendini överken hırsızlığını söyler derler ya… Işte öyle. Bazıları M. Kemal Atatürk’ü öveyim derken bazı hakikatleri ifşa ediyor, bazıları da gerçeği olduğu gibi büyük bir cesaretle söylüyor.1924 yılında önce Ekonomi ve sonra Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt “Atatürk Ihtilali” adını verdiği eserinde, Sakarya Savaşı’nın devam ettiği günlere ait bir anısını şöyle anlatmaktadır:
”Atatürk… Sakarya Savaşları sırasında bir gün attan düştü. Kaburga kemiği kırıldı. Hemen ayağa kalktı. Yüzünü düşmana doğru çevirdi. `Günü gelecek ben de senin kemiklerini kıracağım´ diye haykırdı.”[1]
M. Esad Bozkurt, M. Kemal Atatürk’ü kahraman göstermek için onun “Günü gelecek ben de senin kemiklerini kıracağım” dediğini eserine yazmış. Ama biz de M. Kemal Atatürk’ün attan düştüğünü bu vesile ile öğrenmiş oluyoruz. Zaten attan düştüğünde düşman ile çarpışma falan da yok, “teftiş” esnasında attan düşüyor…
M. Kemal’in güvendiği hekimlerden olan ve ölümüne kadar M. Kemal’in sağlığı ile yakından ilgilenen Cerrahi profesörü Dr. Mim Kemal (Öke) bu konuda şöyle diyor:
“M.Kemal Paşa’nın Sakarya Savaşı’ndan `önce´ cepheyi `teftiş ederken´ hayvanının ürkmesiyle kaburga kemikleri kırılmıştı. Murat Bey arkadaşımla birlikte onu Çankaya’nın mütevazı bir odasında muayene ettik. Röntgeni alınmak üzere Cebeci Askeri Hastanesi’ne birlikte gittik.”[2]
M. Kemal’in hizmetçisi Cemal Granda’nın hatıratında da cepheyi “teftiş” ederken attan düştüğü naklediliyor.[3]
M. Kemal’in 12 Ağustos 1921′de attan düştüğü ve üç kaburga kemiğinin kırıldığı, “Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü” isimli eserde de naklediliyor.[4]
Sakarya Muharebesi’nde bizzat cephede bulunan Halide Edip Adıvar, M. Kemal Atatürk’ün attan düşüp kaburga kemiğini kırdığını şu sözlerle doğruluyor:
“M Kemal Paşa, askeri bir kabine kurdu. Içlerinde (Diyarbakırlı) Kazım Paşa ile Miralay Arif Bey de vardı. Bu seçimin ilk haftası, çok heyecanlı geçti. Çünkü, M. Kemal Paşa `attan düşmüş´ ve evine götürülmüştü.”[5]
Başka bir delilimiz de Ali Çavuş:
“Düşman Polatlı’ya kadar gelmişti. Atatürk, Fevzi Paşa, Ismet Paşa karargahlarıyla, Malı köyü karşısında bulunan Türkoğlu Ali Ağa’nın çiftliğinde bulunuyorlardı. `Atına süratle atladı. Çok hızlı bindiği için eğerin üzerinden kayarak öbür tarafa düştü.´ Yer düz olmasına rağmen ufacık bir taş kaburga kemiğine rastlamış ve kırmıştı.”[6]
Şimdi ise daha ilginç bir iddiaya yer vereceğiz…
Moskova ve Lozan antlaşmalarına delege olarak katılan, 14 ciltlik Türk Tarihi’ni yazan, ilk Milli Eğitim Bakanı ve aynı zamanda Sağlık Bakanlığı da yapmış olan Dr. Rıza Nur, M. Kemal Atatürk’ün attan düşmesine “sarhoşluğunun” sebep olduğunu ileri sürüyor. Ayrıca M. Kemal’in kaçmak istediğini de ekliyor:
“Bu Çal Dağı’nın düşmesi bütün ümitlerimizi bitirdi. Yeniden Türk Milleti’nin istikbali, hürriyeti, hayatı tehlikeye düştü, gidiyor. Artık hep ölü haldeyiz. Kimsede can kalmadı. Ağzımızı bıçak açmıyor. Bunun üzerine M. Kemal orduya geri çekilme emri vermiş. Bu haber de geldi. M. Kemal’in özel hizmetlerinde kullandığı Arnavut yaveri Salih (Bozok) de cepheden geldi. M. Kemal’in `eşyalarını topladı. Kaçıyorlar. M. Kemal ata binmiş, sarhoşmuş. Düşmüş, kaburga kemiği de kırılmış.´ Meğerse Yunanlar sol cephemizi 10 gündür söktüremedikleri için ümitsizliğe düşüp geri çekilmeye karar vermişler. Ağırlıklarını Sakarya’nın batı cephesine alıyorlarmış. Fevzi Çakmak bunu sezmiş ve M. Kemal’e ‘Aman geri çekilme! Düşman da geri çekiliyor. Emri geri al.’ demiş. Ne ise M. Kemal geri çekilmeyi durdurdu. Işte Fevzi Çakmak bu vaziyeti kurtardı. Yoksa bütün emekler, askerlerin çabaları, dökülen kanlar boşa gidiyordu. Sakarya harbi bitince iki mühim şey olmuştu. M. Kemal hareket etmeden evvel, Meclis’ten kendisine `gazi´ ünvanı ve `mareşal´ ünvanı verilmesini istedi. Herkes: ‘Canım bu adama ne oluyor? Ne istiyor? Bunları ne yapacak?’ diyordu. Ve yine: ‘Galiba padişah olmak peşindedir. Şimdiden padişah gibi tuğrasına El-Gazî yazmak için bu ünvanı istiyor.’ diyorlardı. Şu adam müthiş bir yaratıktır. Ve nutkunda: ‘Meclis bana Gazi ünvanını verdi’ diyor. Hâlbuki böyle bir şey kimsenin aklına gelmemişti. Kendi istedi. Meclis ise ‘Olmaz’ dedi. Kıyamet koptu. Nihayet tehdit altında ve kendi adamlarını kullanarak `Gazi´ ünvanını aldı.”[7]
Bu kadar delil kafidir sanırız…
Kemalistlere göre M. Kemal’e Gazi unvanı Sakarya Zaferinden sonra yani 19 Eylül 1921’de Büyük Millet Meclisi tarafından verilmiştir.
Yalan… Meclis falan vermedi. M. Kemal’in sağ kolu Ismet Paşa, 13 Nisan 1921’de yani o tarihten “5 ay evvel” Fevzi Paşa’ya bir şifre göndererek, “M. Kemal’e Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanı verelim” diye bir teklif yapmış. Fevzi Paşa ise “teklifin tehirini” yani ertelenmesini istemiş.[8] Yanlış okumadınız; 5 ay evvel… Resmi belgede geçiyor bu çarpıcı bilgi…
*
[8] no’lu dipnotta bahsi geçen Inönü’nün gönderdiği şifre ve Fevzi Paşa’nın cevabı…
***
Fevzi Paşa’nın bu teklifi ertelemesi son derece dikkat çekicidir ve birçok yoruma da müsaittir. Fakat şimdi bunlara girecek değilim, ancak şu kadarını söyleyeyim ki, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra yani M. Kemal otoritesini sağlamlaştırınca Fevzi Paşa daha fazla direnemez ve 14 Eylül 1921’de M. Kemal’e “Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanı verilmesi”ni TBMM riyaseti celilesine teklif etmek mecburiyetinde kalır. Üstelik Inönü ile birlikte.[9]
*
[9] no’lu dipnotta sözü edilen teklif…
***
Yani ortada henüz daha zafer falan olmadığı bir tarihte Ismet Paşa bunu Fevzi Paşa’ya teklif ediyordu. Ismet Inönü bunu kendiliğinden mi yapmıştı? M. Kemal’den habersiz bir iş yapabilir miydi? Elbette yapamazdı. Bu durumda M. Kemal’e Mareşal rütbesini ve Gazilik unvanını Meclis verdi, Millet verdi denilebilir mi?
Hepsi oyun…
Bunu 5 ay evvel kendileri kararlaştırmışlar zaten… Yani kendileri çalıp, kendileri oynamışlar. Sonra da “Millet bize bunu layık gördü” diye masal anlatmışlar.
*
Söz konusu belgeleri ihtiva eden ve Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi tarafından neştredilen Harp Tarihi Vesikaları Dergisi’nin ilgili sayısının kapağı…
***
***
NOT:
Bu konuya “Belgelerle Gerçek Tarih” adlı kitabımızın 498′inci sayfası ve devamında yer vermiştik, ancak bazı düzenlemeler (ekleme-eksiltme) yaptık ve son hali bu şekildedir. Bugün, yani 31 Ekim 2012 tarihinden evvel birtakım sitelerde paylaşılanların “eksik” olduğunu hatırlatmak isteriz.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk ihtilali, sayfa 189.
[2] Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, Garanti Matbaası, Istanbul 1967, sayfa 194, 195.
[3] Cemal Granda, Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Hazırlayan: Turhan Gürkan, Istanbul 1971, Fer Yayınları, sayfa 80.
[4] Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, Güven Kitabevi, 2005.
[5] Halide Edip Adıvar,Türk’ün Ateşle Imtihanı, Istiklal Savaşı Hatıraları, Nurer Uğurlu başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır. Dizgi – Baskı – Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Eylül 1998, Kısım 3, sayfa 2. (Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır)
[6] M. Kemal’in “Can Yoldaşı” Ali Çavuş, Zeynel Lüle, Doğan Kitap, 1. Baskı, Kasım 2008, sayfa 112 – 114.
[7] Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım (Paris 1929), Altındağ Yayınları, Istanbul 1967, cild 3, sayfa 863, 864.
[8] Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl 15, Aralık 1966, Sayı 58, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, 1322 sayılı ve 16.04.1337 (1921) tarihli telgraf.
[9] Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl 15, Aralık 1966, Sayı 58, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, 1325 sayılı ve 14.09.1337 (1921) tarihli telgraf.
**********
Kadir Çandarlıoğlu
**********
“Belgelerle Gerçek Tarih” isimli 792 sayfalık çalışmamızı ücretsiz indirebilirsiniz:
http://www.mediafire.com/?vgk9k8cozdpy7ez
*
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com
*
*
Bir Cevap Yazın