Kemalist Rejimin Sattığı Medrese ve Okullar!

Published by

on

Kemalist Rejimin Sattığı Medrese ve Okullar!

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

kemalist rejimin vakif düsmanligi kemalist rejimin sattigi medreseler, okullar atatürk medrese, atatürk vakif, kemal medreseKastamonu’daki Vakıf Okul ve Medreselerin Maarif Müdürlüğü’nce satılmasına dair satış ilanı!

***

1925 yılında Kastamonu’da 15 medrese ve 8 mektebin Kemalist rejimin Maarif Müdürlüğü tarafından ilanen satılması karar altına alınmıştır.

O dönemde Kastamonu’da yayınlanan Açıksöz Gazetesi’nde, “Maarif Müdüriyetinden” ifadesiyle başlayan ilan metninde, satılacak mektep ve medreselerin isimleri sayıldıktan sonra, “komisyon-u mahsus kararıyla satılması kararlaştırılan mektep ve medreseler 26 Temmuz 1341 tarihinden itibaren bir ay müddetle müzadeye çıkarılmıştır. Talip olanların Dellalbaşı’ya müracaat eylemeleri ilan olunur.”[1] denilmekteydi.

Oysa bu medrese ve mektepler Vakıftır.

Vakıf, taşınır veya taşınmaz bir değerin belirli gayelerle bir amaca tahsisinden doğan, hukuki statüye ve süreklilik kavramına sahip malın doğrudan kendi kendini temsil ettiği, tescilinden sonra kurucusu dahil herkesi bağlayan hukuki bir akiddir (sözleşme).[2]

.

Vakfiyelerde genelde bulunan bazı temel bilgiler:

Esas itibariyle vakfiyeler, Allah’a hamd, Peygamber’e, Ehl-i Beyt’ine ve ashabına salat ve selamla başlamaktadır.

Genelde bu duygular şu ifadelerle dile getirilmektedir:

“Seçkin kullarını, mallarını hayır yollarına harcamakla aziz kılan, çeşitli iyilik ve övgüleri kazanmalarına yardım eden Allah’a hamd olsun. O’nun elçisi, Peygamberi ve kainatın en hayırlısı olan Hz. Muhammed’e, âl ve ashâbına, kıyamete kadar salat’u-selam olsun.”[3]

Islam Hukuku’nun bu konuda sistemleştirdiği temel esaslar ve vâkıfın istekleri doğrultusunda vakfiyenin yazılmasının ardından sıra vakıf kurucusunun koyduğu şartlara uyulması gereğinin hatırlatılmasına gelir.

Vakfiyenin bu bölümünde, vakfiye şartlarını sonsuza kadar aynen uygulayacaklara vâkıfın duası, aksine davrananlara da bedduası yer almaktadır.

Fatih’in Ayasofya bedduası meşhurdur.[4]

Başka beddualardan bir örnek; “şayet bir nice zamandan sonra bir güne tahrif ve tebdil ve tağyır ve ta’lil cihetine meyl ve sülük vukû bulur ise, sebep olanlar, yerleri ve gökleri ve bizleri yoktan var eden ve bunca nimetleri ihsan buyuran Allah-u azimü’ş-şânın kahr ve gazabına uğrasın. Dünya ve ahirette rahat yüzü görmesin. Iki cihanda rezâletten kurtulmasın.”[5]

***

Hayır ve hasenat yapmanın gerekliliği ve mükâfatı konuları hakkında bazı bilgi, ayet ve hadisler:

Bakî ve sabit olmayan bu dünya evinin nimetleri geçici bir bölge, onda oturmakta olan kimse ise, gitmek üzere olan misafir gibidir. Aklı olan her insan gaflette olmaz. Geleceğini gözönünde bulundurarak ahirette vadedilen iyi mertebelere ulaşabilmek için, hayır ve iyilik tohumunu dünya tarlasına eker… Böylece vâkıf, iyilik ve hayırla uzun süre anılmak suretiyle ölümsüzleşmeyi düşünür.[6]

Al-i Imran Suresi
92 – “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.”

Bakara Suresi
177 – “Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.”

Bakara Suresi
261 – “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah’ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.”

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar.”[7]

Hadiste geçen “sadaka-i câriye”nin vakfı da kapsamına aldığında şüphe yoktur. Hz. Âişe’den (radıyallahu anhâ) nakledildiğine göre, Allah’ın elçisi Medine’deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir. Bu mülkler: A’vaf, Sâfiye, Delâl, Müseyyeb, Bürka, Hismâ ve Meşrebe’dir. Nadiroğuları’ndan Muhayrîk isimli bir şahıs şöyle bir vasiyette bulunmuştu: “Ben ölünce, tüm mallarım Allah elçisine ait olsun, O dilediği yere sarfetsin.” Muhayrîk’in Hicret’in 2.nci yılında ölmesi üzerine tüm malları, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e kalmış, O da bu malları, bir görüşe göre Abdulmuttalib ve Hâşimoğulları’na, başka bir rivayete göre, ise, İslâm’ın ve Müslümanların acil ihtiyaçlarına vakfetmiştir. İslâm’da ilk vakfın bu olduğu kabul edilir.[8]

Hz. Ömer (radıyallahu anh) çok sevdiği bir araziyi vakfedişini şöyle anlatır: “Allah’ın elçisine; Hayber topraklarının taksimi sonucu, ömrümde sahip olmadığım güzel ve değerli bir arazi bana isabet etti, bu konuda ne buyuruyorsunuz? dedim. Hz Peygamber’de: İstersen malın mülkiyetini elinde tut, semere ve gelirini ise yoksullara tasadduk et” buyurdu. Hz. Ömer, arazisini; satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlara, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık anlaşması yapan kölelere vakfetti. Mütevellinin de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfnâme düzenleyerek kızı Hafsa’ya, sonra da nesline teslim ve vasiyet etti.[9]

Ashâb-ı kiramın pek çoğu mallarını vakfetmişlerdir. Hâlid bin Velid’in (radıyallahu anh) zırhını ve savaş atlarını vakfetmesi[10], Hz. Ali’nin (radıyallahu anh) Yenbu’daki bir arazisini ve çeşmesini vakfetmesi[11] ve Hz. Osman’ın (radıyallahu anh) susuzluk çekildiği bir sırada, Medineli bir Yahudi’den Rume kuyusunu satın alıp, suyunu ebedi olarak topluma bağışlaması bunlar arasında sayılabilir.[12] Câbir bin Abdillah’tan şöyle dediği nakledilmişir: “Ben Mekkeli ve Medineli Müslümanlardan mal ve mülk sahibi olup da, vakıf yapmamış bir kimse bilmiyorum.”[13]

***

BENZER KONU:

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/04/27/tek-parti-doneminde-satilan-camiler-ile-ilgili-m-kemal-ataturk-imzali-birkac-belge/

.

**********

.

KAYNAKLAR:

[1] Açıksöz Gazetesi, 27 Temmuz 1341: 1424/2. (1925).

[2] Dr. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 21.

Vakıflar hakkında daha fazla malumat için bakınız;

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/06/03/osmanli-devletinde-vakiflar/

[3] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, M. Bin Mehmed, 1276 tarihli ve 583 numaralı Ahkâm-ı Harameyn Defteri, sayfa 1.

[4] Fatih Sultan Mehmed Han’ın bedduası ve Ayasofya Camii ile ilgili daha fazla malumat için bakınız;

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/06/23/ayasofya-camisini-m-kemal-ataturk-mu-ibadete-kapatti/

[5] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (belge kasada), 1289, no: 179, sayfa 316-317.

[6] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Şeyh Kenzi Hasan Efendi Ibn-i Ahmet’in 1122 tarihli vakfiyesi, Vakfiye Defteri no: 583, sayfa 52-53.

[7] Müslim, Vasıyye, 14; Ebû Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36.

[8] Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 196; A. b. Hanbel, Müsned I, 45.

[9] Buharî, Vesâyâ, 22, 28, Eymân, 33; Müslim, Vasiyye, 15, 16.

[10] Buharî, Cihad 89, Zekat, 49; Müslim, Zekat, 11; Ebu Dâvud, Zekât, 22.

[11] Beyhâkî, Sünen, IV,160,161; Kübeysî, Ahkamü’l-Vakf, Bağdad 1977, I, 101.

[12] Müslim, Şirb, 1; Tirmizî, Menâkıb, 18.

[13] İbn Kudame, el-Muğnî, Mısır, 1970, IV, 4.

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

**********

.

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

www.belgelerlegercektarih.com

*

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.