Harf Inkılabı’nın amacı ve Abdullah Cevdet’in pişmanlığı
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
Ateist Papaz Jean Meslier’in yazdığı “Sağduyu, Tanrısızlığın Ilmihali” isimli kitabı da Abdullah Cevdet tercüme etmişti
***
Abdullah Cevdet’in Atatürk inkılaplarında, bilhassa “Harf Inkılabı”nda çok önemli bir payı olduğu inkar edilemez. A. Cevdet, Arap harfleri yerine, Lâtin harflerinin kabul edilmesini çok istemiştir. Ancak lâtin harfleri kabul edildikten sonra bile hem kendisi el yazılarını Arap harfleriyle yazmaktan vazgeçmemiş, hem de yarı şaka yarı ciddi Lâtin harflerinin kabul edilmesi için çeşitli çarelere müracaat etmekten pişman olduğunu kaydetmiştir.
Bu hususta, merhum tarihçi Ibrahim Hakkı Konyalı’nın Burhan Bozgeyik’e anlattıklarına kulak verelim:
“Lâtin harflerinin hararetli terviççilerinden birisi de Içtihad mecmuasının sahibi Dr. Abdullah Cevdet’ti. Mecmuasının rakamlarını ve bâzı yazılarını Garb’taki (Batı) rakamlarla ve Lâtin harfleriyle yazar, Lâtin harflerinin kabulünü tavsiye ederdi. Mecmuasını satmak için her sapıklığı yapar, Türk ırkının ıslahı için Macaristan’dan Damızlık Hıristiyan erkek getirmeyi tavsiye edecek küstâhlık gösterirdi.
Ben, Yerebatan’daki Son Posta gazetisinde çalışırdım. Abdullah Cevdet’in eski zaptiye binasının karşısındaki Içtihad Evi vardı. Matbaası, idarehanesi ve evi hâlâ ayakta duran bu binaydı. Ticarethane sokağında oturduğum için hem matbaa, hem ev komşusu idik. Bir gün beni dâvet etti. Lâtin harflerinin kabulünden sonra, mecmuasının satışı sıfıra düşmüştü.
Bana ‘Ibrahim Bey, ben Lâtin harflerinin kabulü için çeşitli çarelere başvururken, büyük günah işlemiştim. Nasuh tevbesiyle tevbe ettim’ dedi.
Lâtin harflerinin hararetli mürevviçlerinden olan bu adam, ölünceye kadar, bütün yazılarını eski yazıyla yazmıştı. Gazetelerde eski yazı bilen mürettipler onun yazılarını yeni harflere çevirerek dizerlerdi. Eski yazı bilen muharrirlerin hepsi, ölünceye kadar böyle yazdılar. Ben de böyle yazarım. Notlarımı eski yazıyla tutarım.”[1]
Demek ki meselenin eski yazının zor öğrenilmesiyle ilgisi yoktu.
H. Ritter şöyle diyor: “Lâtin yazısından beş defa kısa ve harikulâde müsait olan Arap yazısı okuma yazmayı kolaylaştırdığı için İslâm âlimleri sayısız eser vermiştir.”[2]
Prof. Osman Turan da aynı konuda şu görüşleri dillendiriyor:
“Gerçekten İslâm harfleri şakulî, ufkî ve inkinaî olduğundan onunla bir metnin yazılması ve okunması, zaman ve emek tasarrufu sağlar; Lâtin harfleri gibi sadece ufkî ve uzun olmadığı için muhakeme mana üzerinde toplanır; Lâtin harfleriyle yazılı bir kelime incelenirken, eski yazı ile bir bakışta bir cümle okunur, hatta bir sahifenin muhtevasına nüfuz edilir… Mimarîde büyük selâtin camileri ve kervansaraylar, musikide Dede Efendiler ne ise, yazı sanat eserleri ile tuğralı fermanlar da aynı ince ve yüce ruhun tecellileridir.”[3]
Dr. İlter Turan ise “işin gerçeği”ni fısıldıyor idrakimize:
“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırmak değildir… Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyasıyla bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.” (İsmet İnönü de aşağı yukarı hatıralarında bunları yazıyor).
“Milliyetçiler (yani devleti yönetenler), yeni bir toplum meydana getirmek isteğindeydiler. Toplumun geçmişiyle bağları ne kadar kuvvetli olursa, toplumu değiştirmek o kadar güç olurdu. Yeni nesiller eski yazıyı öğrenmeyecekler, yeni yazıyla çıkan eserlerin muhtevasını ise milliyetçiler denetleyebileceklerdi. Türk yazısı ile Arap yazısı başka olduğundan, Araplarla kültür bağ ve ilişkileri zayıflayacak ve Türkiye Batıya yönelecekti. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”
“Yeni bir tarih tezi ileri sürüldü. Bu teze göre medeniyetin ilk kurucuları Orta Asya’daki Türkler, Orta Asya’dan göç ederek medeniyeti dünyanın diğer bölgelerine yaymışlardı (Meşhur “Güneş Dil Teorisi”nin tarihe yansıması)… Bugünkü Avrupa medeniyetinin öncüleri de Türklerdi. O hâlde Türklerin Batılılaşmak istemesi, doğmasında kendilerinin büyük payı olan bir uygarlığa tekrar dönmelerinden ibaretti. ‘Batılılaşmak’ demek, kendilerinin de bir parçası olduğu uygarlığı yeniden benimsemek demektir.”
“İkinci olarak, Anadolu’da tarih boyunca kurulan uygarlıklar incelenerek, bunların Türk uygarlıkları olduğunun gösterilmesine çalışıldı. Anadolu uygarlıkları arasında, özellikle Sümerler ve Etiler üzerinde duruldu. Sümerler ve Etilerin tercih edilmiş olması sebepsiz değildir. Osmanlı Devletinin kalıntılarının yıkılmak istendiği bir devrede, Osmanlı tarihi incelenemezdi. Sonra gerek Selçuklu, gerek Osmanlı tarihinin araştırılması, Türklerin İslâm’a olan yakın ilgisini de belirtmek zorundaydı. Lâikleşme döneminde İslâm’ın bir araştırma konusu edilmesi uygun düşmezdi. Hâlbuki Sümerler ve Etiler, Anadolu’da yaşamış oldukları gibi, Selçuklu ve Osmanlıların ortaya çıkardığı sakıncalar (yani Müslümanlık) onlar için varit değildi (çünkü onlar Müslüman değildi). Dolayısıyla onların pek de kesin olmayan Türklükleri—ki, bugün Etilerle Sümerlerin Türk olmadığı konusundaki deliller kesindir—üzerinde duruldu, kurdukları uygarlıkların “Anadolu Türk uygarlığı” olduğu ve Türklerin Anadolu’da uzun bir tarihe sahip olduğu gösterilmeye çalışıldı.”
“Çalışmalar belirli bir gayeye hizmet etmek için yapıldığından zaman zaman bilimsellik dışına çıkmışlardır.”[4]
Son olarak Yavuz Bahadıroğlu’nun yorumu:
“Belirli bir gaye”den muradın ne olduğunu bugün hepimiz biliyoruz. Kitleleri dininden, dilinden, kültüründen, medeniyetinden, tarihinden koparıp Batılılaştırma gayesidir bu. Hatta bu “gaye”nin gerçekleşmesi için isyanlar tertiplenmiş, sehpalar kurulmuş, kelleler alınmış, arkada kandan bir iz bırakılmıştır.
Ama acaba umulan elde edilmiş midir?
Eğer bir türlü belini doğrultamayan, kendi ayakları üzerinde duramayan, bir asra dünya çapında birkaç deha oturtamayan fukara, ilmî gelişmelerin dışında, kabuğuna büzülmüş bir Türkiye murat ediliyordu ise, evet, umduklarını elde etmiş sayılabilirler.
Yok, kültürlü, dünyada sözü geçen ve ilim, fen, edebiyat, teknik sahalarında söz sahibi bir Türkiye murat ediliyordu ise, bunun hâlâ çok uzağındayız.[5]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Yeni Nesil, 12 Şubat 1984.
[2] H. Ritter, Classicisme et Declin culturel dans l’histoire de Islâm, Paris 1957, s. 178-179’dan aktaran Yavuz Bahadıroğlu. (Yeni Akit gazetesi, “Harf devriminin en önemli amacı”, 21 Mayıs 2013.)
[3] Prof. Osman Turan’ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi”nden aktaran Yavuz Bahadıroğlu. (Yeni Akit gazetesi, “Harf devriminin en önemli amacı”, 21 Mayıs 2013.)
[4] Dr. İlter Turan, Cumhuriyet Tarihimiz, s. 93-94’ten aktaran Yavuz Bahadıroğlu. (Yeni Akit gazetesi, “Harf devriminin en önemli amacı”, 21 ve 22 Mayıs 2013.)
[5] Yavuz Bahadıroğlu, “Harf devriminin en önemli amacı 2”, Yeni Akit gazetesi, 22 Mayıs 2013.
**********
Kadir Çandarlıoğlu
**********
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com
*
*
Geri bildirim:Harf Inkılabı işe yaradı mı? | Belgelerle Gerçek Tarih
Abdullah Cevdet tevbe ettiğine göre müslüman olarak mı ölmüş ?
bu tevbe, o tevbe degil.