M. Kemal, Mehmed Akif’in cenazesine neden sahip çıkmadı?
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un tabutunun bir kış günü Küllük Kahvesi’nin ortayerine bırakılıp terkedildiğini biliyor muydunuz?..
***
Hatırlanacağı üzere, evvelce yaptığımız bir paylaşımda kemalist rejim kalemşörlerinin Mehmed Akif Ersoy nefretine dair bir nebze de olsa malumat vermiştik.[1] Zaten bu rejimden başka bir şey beklenemezdi. Nitekim Istiklal şairine cenaze töreni bile çok görüldü. Resmi makamlar, cenazesiyle ilgilenmediler. Cenaze 28 Aralık 1936’da şiddetli bir soğukta kaldırılır. Cenazeyi taşıyan otomobili Beyazıt Camii’nde üniversite öğrencileri karşılarlar. Tabutun örtüsüz olduğunu görünce sağa sola koşup Türk bayrağı bulurlar, tabutun üstüne örterler. Bunun üzerine de Kabe örtüsü konur. Ölüm haberini okuyan dostları, öğretim üyeleri, şairler, edebiyatçılar, üniversite ve diğer okulların öğrencilerinden gelenler tabutun etrafını çevirirler. Namaz kılındıktan sonra gençler tabutu elleri üzerine alırlar, iki genç tabutun önünde Edebiyat Fakültesi’nin çelengini taşımaktadır.[2]
Ibrahim Alaaddin Gövsa, Akife karşı ilgi gösterilmeyişinden yakınır ve gençlerin cenaze törenindeki ilgisini över.[3]
Dr. Ihsan Unaner de Akife karşı ilgisizlikten yakınıyordu:
“Çıplak tahtaları bir vefasızlık şahidi gibi sırıtan mühmel (ihmal edilmiş) bir tabutu, Akif’in cenazesi diye musallaya götürdük. Namaz kılınmış ve cenaze harekete hazırlanmıştı. Çelenklere göz gezdirdim. Edebiyyat fakültesininki gözüme ilişti. Aradım: diğer fakülteler galiba göndermemişlerdi. Cenaze kendisini seven birkaç yüz gencin elleri üstünde hareket etti. Onu, son vazifesine koşan bir gençlik kütlesinin hararetli kadirşinaslığından da mahrum etmek istiyen inad ve ısrar, nihayet mağlub olmuş ve mezarlığa otomobille göndertmemişti. Bu hazin merasim içinde gözlerim, resmî şahsiyyetlerin siyah silindirlerini bîhude araştırdı. Şairin ebedî hürmetkârı olan bir kaç kıymetli edebiyyatçıdan, birkaç yüz genç üniversiteliden maada kimse bulamadım.”[4]
*
Mithat Cemal de oradadır. Bırakılan bir cenazede, kimseyi görmeyince bunu kimsesi olmayan bir cenaze sanır. Ancak üniversitedeki bazı öğrencilerin duyması üzerine büyük bir kalabalıkla cenazeye gelirler ve üstü açıldığında Kuntay, üzüntüyle bunun Akif’e ait olduğunu öğrenmiş olur. Çok üzülür:
“Cenaze Beyazıd’dan kalkacak. Oraya gittim. Kimseler yok; bir cenazenin geleceği belli değil. Çok sonra birkaç kişi göründü biraz sonra çıplak bir tabut geldi. Bir fıkara cenazesi olmalı dedim. O anda Emin Efendi Lokantasının sahibi Mahir Usta, elinde bir bayrakla cenazeye koştu. Sebebini anlamadım. Yine o anda yüzlerce genç peyda oldu. Üniversitenin büyük sancağına çıplak tabutu sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım. Cenazeyi tanımıştım.”[5]
Milli şaire olan bu ilgisizliğin sebebi neydi acaba?
Mehmet Doğan, üniversite idaresinin Ankara’dan aldığı talimat üzerine gençleri bu “rejim muhalifi, mürteci” şairin cenazesine katılmamaları için uyardığını ileri sürüyor. “Bu cenaze, Cumhuriyet tarihinde maşeri, kendiliğinden bir protestonun dışa vurulduğu ilk hadise olmuştur”[6] diyor.
Burhan Bozgeyik ise bu konuda şunları yazar:
“Mehmed Akif vefat ettiğinde hiçbir resmi teşekkül, hiçbir resmi zevat en ufak alaka göstermemiştir. Merhumun tabutunu dört hamal getirip bir lokantanın önüne bırakmış. Bunu öğrenen gençlik Akif’e sahip çıkıp onun tabutunu Kabe örtüsüne ve ay yıldızlı bayrağa sarmış ve eller üzerinde mezarlığa götürüp defnetmişlerdir. Gençliğin bu ilgisi Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı olan M. Kemal’i kızdırmıştır. Bu tarihi bir gerçektir.”[7]
Ilkadım Dergisi’nde 16 Aralık 1971 tarihli “Babıâlî’de Sabah” gazetesinde Dr. Neşet Adnan Zentürk’e ait yazıdan ibretle okunacak bir anekdot verilir:
“Atatürk cenazeye katılmamış, katılan gençleri de kınamıştır. Cenazenin kaldırılmasına üniversite gençliğinin öncülük etmesi M. Kemal’i öfkelendirmişti. Cenazeden sonra Istanbul’a geldiği bir gün Pera Palas’ta Yüksek Ticaret Okulu’nun yıllık balosunda kendisine gösteri yapan ‘yaşa gâzi’ diye tezahürat yapan gençlere, ‘Ben size devrimlerimi emanet ettim. Siz ise benim devrimlerime karşı olan Mehmet Âkif’in cenazesini büyük törenle kaldırdınız’ diye sitemde bulunur ve ağır konuşur.”[8]
Mehmet Akif’in Cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Tercüman gazetesinde “Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatacaktı:
“…O zamanların ülkemizde egemen tek partinin otoriter düzeni içinde kimse idare ile çelişkiye düşmek istemediği için basında Mehmet Akif’in yurda dönüşü ve hastalığının seyri hakkında pek fazla haber yayınlanmazdı….
Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmına bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzlerce genç ağlamaya başladı. …Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı ama ne vali, ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.”[9]
*
Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi, 23 Ekim 1985 tarihli yazısında, M. Âkif vefat ettiği sırada, hem Cumhurbaşkanı, hem de CHP Genel Başkanı olan M.Kemal’in tavrını şu şekilde nakleder:
“… Cumartesi günkü ‘Arnavut Elçiliğinde…’ başlıklı ‘Ankara Notları’nda Mehmed Akif’e de değinmiş, Atatürk’ün onun cenazesiyle ilgilenmemesine karşılık, ondan bir süre sonra ölen Abdülhak Hamit için yaveriyle birlikte çiçek gönderdiğini yazmıştım. Bu konuyu kurcalamayı sürdürdüm, ilginç şeyler çıktı. Abdülkadir Karahan’ın bana anlattığına göre, Orhan Veli, cenazenin kaldırılacağı gün, Abdülkadir Karahan’a:
‘Âkifin cenazesini dört hamal getirmiş. Emin Efendi lokantasının önüne bırakmışlar. Bu nasıl olur?’ diye haber verir.
Abdülkadir Karahan kolları sıvar. Gidip Âkifin cenazesini Türk bayrağına sararlar. Bir yandan da öğrencileri toplamağa girişirler. 300-400 öğrenci toplaşır. Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan Fethi Tevetoğlu’nun da tıplı öğrencileri topladığını öğrenmiştim. Mezarı başında konuşan öğrencilerden biri de Fethi Tevetoğlu muydu?
Öğrencilerin, ‘Istiklal Marşı’ ozanı Âkifin cenaze törenini böyle görkemli bir biçimde kaldırmaları bir açıdan kimine göre doğal karşılanabilir. Ancak yıllar, özellikle 1950’den sonra, Âkifin adı gericilerin, sağcıların bayrak olarak kullanmak isteyecekleri bir ad olacak! Her fırsatta Mehmed Âkif adı, bu açıdan yinelenecektir.
Cenazenin böyle kaldırılışına Mustafa Kemal çok üzülecek. Törenden sonra Istanbul’a geldiği bir gün Pera Palas’ta, Yüksek Ticaret Okulu’nun yıllık balosunda, kendisine gösteri yapan, ‘Yaşa Gazi’ diye bağıran gençlere:
“Ben size devrimleri emanet ettim. Siz ise, benim devrimlerime karşı olan Mehmed Akif’in cenazesini büyük törenle kaldırdınız” diye sitemde bulunur. Ağır konuşur!
Atatürk’ün yanında bulunan Ismail Müştak (Mayakon), Abdülkadir’in (Karahan) mezarı başında konuşma yaptığını söyleyince, Atatürk ‘Getirin onu buraya’ der.
Abdülkadir Karahan, bir arkadaşının haber vermesi üzerine kaçar. Savcı yardımcılarından Karaşıhlı Ahmet Bey’in evinde saklanır. Sonra, emniyette Karahan’a, ‘Senin nene lazım Âkifin mezarında konuşmak?’ diye çıkışırlar…”[10]
Burhan Bozgeyik, Mustafa Ekmekçi’nin bu yazısını okuduktan sonra, Fakülteden hocası olan Abdülkadir Karahan’la görüşmüş ve olup bitenleri bir kere de birinci ağızdan dinlemiş:
“Karahan, Ekmekçi’nin yazdıklarını tasdik etti. ‘Aynen vâki’ olduğunu söyledi.”[11]
*
Nitekim o tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof. Dr. Abdülkadir Karahan “Akif’in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası” başlıklı bir yazıda hatıralarını şöyle anlatır:
“…Milli Marşımızın eli öpülecek şairinin kabri başındaki hitabemin takdir yerine adeta tekdirle karşılanmak istenmesini, bugün bile, bir muamma gibi çözemediğimi de işaret etmek isterim. Çünkü üç gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulu’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti. ‘Ne sıfatla, resmî makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı’ sormuştu.”[12]
Brüksel’de elçiyken içki sonrası bir kadına sarkıntılık ettiği için diplomat kartı yırtılan ve dayak yiyen, 1914-1922 yılları arasında Meclis-i Ayan üyeliği yapıp, Istanbul’dan dışarı çıkmayan, yani Millî Mücadele’ye katılmayan agnostik şair Abdülhak Hâmid’e Cumhuriyet’in ilânından sonra M. Kemal, emekli aylığı bağlattırıp, öldüğünde devlet töreniyle defnedilmesini sağladığı halde, Millî Mücadele’ye katılan Âkif’in cenazesine sahip çıkmadığı gibi, Içişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya yayınlattırdığı resmî tâlimatla “Mehmet Akif’in cenazesinden uzak durulmasını…” emretmiştir.[13]
Islam Ansiklopedisi’nde ise şu malumata rastlıyoruz:
“Resmi şahıs ve makamların ilgi göstermediği Istiklal Marşı şairinin cenazesi, Beyazıt Camii’nden üniversite gençliğinin ve halkın katıldığı büyük bir cemaatle Edirnekapı Mezarlığı’nda dostu Babanzade Ahmed Naim’in kabrinin yanında toprağa verildi.”[14]
Eminim, hala burada yazanlara inanmayanlarınız ve “M. Kemal Atatürk böyle bir şey yapmaz, Akif’i sever” vs. diyenleriniz vardır. Peki M. Kemal Nutuk’unda gerekli gereksiz birçok kişi hakkında övgüde ve sövgüde bulunduğu halde, Istiklal Marşı’nı yazan, üstelik Milli Mücadele’deki faaliyetleri ve vaazlarıyla halkı uyanışa çağıran Mehmed Akif hakkında bir kelimecik olsun bahsetti mi? Ne gezer!.. Acaba neden?
.
**********
.
KAYNAKLAR
.
[1] Kemalistlerin Mehmed Akif hakkındaki hakaretamiz beyanatları için bakınız;
http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2014/10/04/mehmed-akife-hakaret-eden-kemalistler/
[2] Zeki Sarıhan, Mehmet Akif, Kaynak Yayınları, Istanbul 1996, sayfa 217.
[3] Yedigün, 13 Ikinci Kanun 1937, sayı 201.
[4] Yarımay Mecmuasından aktaran; Hasan Basri Çantay, Akifname-Mehmet Akif, Ahmed Said Matbaası, Istanbul 1966, sayfa 336 ve devamı.
[5] Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif, Timaş Yayınları, Istanbul 2001, sayfa 179-193.
[6] D. Mehmet Doğan, Camideki Şair: Mehmed Akif, Nehir Yayınları, Istanbul 1989, sayfa 7, 8.
[7] Burhan Bozgeyik, Doğru Tarihe Doğru, 4. Baskı, Tuğra Neşriyat, Istanbul 2013, sayfa 145.
[8] Ilkadım Dergisi, sayı: 270, Ocak 2011. Aktaran: Ahmet Doğan Ilbey, “Mehmed Âkif’in Cenazesinde Cumhuriyetin Şefleri Yoktu”, Habervaktim, 4 Ocak 2014.
[9] Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, “Akif’in Cenaze Töreni”, Tercüman Gazetesi, 5 Ocak 1987.
Ayrıca bakınız;
M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Akif Ersoy, Kaynak Kitaplığı, Istanbul 2004, sayfa 147 ve devamı.
[10] Mustafa Ekmekçi, “Akif Üzerine Çeşitleme”, Cumhuriyet Gazetesi, 23 Ekim 1985.
[11] Burhan Bozgeyik, Meşhurların Ölüm Anları, Cihan Yayınları, Istanbul 2009, sayfa 109.
[12] Türkiye gazetesi, 10 Ocak 1992.
[13] Ahmet Doğan Ilbey, “Mehmed Âkif’in Cenazesinde Cumhuriyetin Şefleri Yoktu”, Habervaktim, 4 Ocak 2014.
[14] M. Orhan Okay-M. Ertuğrul Düzdağ, “Mehmet Akif Ersoy”, TDV Islam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2003, cild 28, sayfa 435.
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu
.
**********
.
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
*
Bir Cevap Yazın