15 Temmuz Saldırısının 2. Dalgası: Algı Bombaları
*
FETÖ’nün Papa II. John Paul’e takdim ettiği mektuptan bir parça…
***
Kemalistlere göre M. Kemal “paralel örgüt” gibi oluşumlara meydan vermemek için hocaları asıp dini yasaklamış. Yaşanan olaylar da onun haklı olduğunu gösterirmiş…
Evvela şunu belirtelim ki, “biz dinî bir Cemaat değiliz” diyen FETÖ’yü M. Kemal’in astığı hocalar ile karşılaştırmak-kıyaslamak en hafif tabirle cehalettir.
Tam tersi, FETÖ daha çok M. Kemal’e özenmiştir. Zira O, Papa II. John Paul’e takdim ettiği mektupta şöyle demişti:
“Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog Için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.”[1]
M. Kemal de FETÖ’den farklı bir şey yapmamış ve Ingiliz Valisi olmak istemişti. 14 Kasım 1918 günü, bir gün önce istanbul’a gelip Pera Palas’ta ikamete başlamış olan M. Kemal Paşa, ingilizlerin Daily Mail Gazetesi’nin muhabiri G. Ward Price’ı aracı yaparak General Harrington’la görüşmek ister. Price, Pera Palas’ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor: “M. Kemal, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini” bildirmemi rica etti.
“Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik… Biliyoruz, partiyi kaybettik… Anadolu’nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum… Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir.”
Anadolu’da Ingiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra M. Kemal, bu topraklar üzerindeki Ingiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir:
“Eğer Ingilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim…” [2]
Türk Tarih Kurumu‘nun tercüme ettirip bastığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler.
Peki M. Kemal’in bu talebi karşılık bulmuş muydu? 13 Haziran 1921’de Inebolu’ya gelen bir Ingiliz hey’eti, General Harrington’un emriyle M. Kemal’e “cephane” getirdi![3] Dikkatinizi çekerim, cephaneyi gönderen General, az evvel belirtildiği üzere, M. Kemal’in G. Ward Price’ı aracı yaparak görüşmek istediği General Harrington’dur.
Bu ispata rağmen biz yine de FETÖ’yü M. Kemal’in astığı hocalardan biriyle karşılaştıralım… Bakalım, ortaya kemalistlerin iddia ettikleri gibi bir netice çıkıyormuymuş görelim. Kiminle karşılaştırsak acaba? Şapka aleyhinde gösteri yaptı diye idam edilen hocalarla karşılaştırıp işin kolayına kaçmak istemem doğrusu… O halde hakkında en çok iftira üretilen hocalardan biriyle yapalım bunu… Mesela Iskilipli Atıf Hoca.
1 – Iskilipli Atıf hoca bir örgüt kurmadı.
2 – FETÖ gibi harama helal demedi. Iskilipli Atıf Hoca din neyi emretmişse onu yazıyordu. FETÖ ise dinde olmayan fetvalar veriyordu. Bu yüzden M. Kemal’in astığı alimler ile aynı itikadda olan birçok Ehl-i Sünnet alimi FETÖ’ye reddiye yazmıştır.[4]
3 – Devlete baş kaldırmadı.
4 – Yabancılarla işbirliği yapmadı.
5 – Silahşör ve kalemşörleri yoktu.
6 – O devirde din ayaklar altına alınırken, bugün ise tam tersi bir durum söz konusudur. Yani FETÖ din adına hareket etmiş olamaz.
7 – Iskilipli Atıf Hoca darbeye teşebbüs etmedi. Böyle bir niyeti ve kuvveti de yoktu. Zaten o dönem kendisine böyle bir ithamda da bulunulmadı.
Kısacası Iskilipli Atıf Hoca yazdığı şapka risalesi yüzünden idam edildi. Halbuki bu risale şapka kanunundan evvel yazılmış ve Maarif Vekaletince (Eğitim Bakanlığı) onaylanmıştı. Bugün bazıları çıkıp Iskilipli Atıf Hoca’nın Milli Mücadele’de yaptığı “hıyanetler” yüzünden asıldığı iftirasını ortaya atıyorlar. Halbuki böyle bir şey söz konusu değildir. Mahkeme kararını inceleyip bunların iftira olduğunu ispatlamıştık.[5]
Başka bir iftira ise Iskilipli Atıf hocanın Ingiliz Muhipler Cemiyeti üyesi olduğuna dairdir… Iskilipli Atıf hocanın Ingiliz Muhipler Cemiyeti’ne üye olduğuna dair bir kayıt var mıdır? Kaldı ki, bu Cemiyete giren herkes “hain” mi oluyor?
Bakın, Millî Istihbarat Teşkilâtı’nın (MİT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk, “Iki Devrin Perde Arkası” adını taşıyan hatıralarında ne diyor:
“Istanbul’daki mahallât imamları, müderrisler, kürsü şeyhleri, Tarikat-i Bektaşiye babaları ve muhtelif turuk-i ilmiyeye mensup kimseler, zâhiren (görünüşte) Ingiliz Muhipler Cemiyeti’ne intisap etmiş (girmiş), fakat el altından bu cemiyeti baltalamağa var kuvvetleriyle mesailerini sarfetmişlerdi. Bu Ingiliz Muhibler Cemiyeti’nde pek çok kimseler vardı ki, bunlar, gizli teşkilâtımıza, millî cepheye hizmet etmekte ve başta Papas Fro olmak üzere bütün hâinleri aldatmakta idiler.”[6]
Iskilipli Atıf hocanın “Ingiliz Muhipler Cemiyeti”ne üye olduğunu iddia edip idamına gerekçe yapanlar ve müstehak görenler, Abdullah Cevdet’in bu cemiyetin kuruluşunda oynadığı rolden niçin bahsetmezler? Abdullah Cevdet Ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin yalnızca bir üyesi değil, aynı zamanda kurucularından biridir.[7] Hatta Ingiliz mandasını savunuyordu.[8] Abdullah Cevdet bu rolünden dolayı idam edilmiş midir? Ne gezer!.. Edilmediği gibi M. Kemal ile de irtibat halinde idi. Çünkü O, Iskilipli Atıf Hoca gibi dini değil, dinsizliği savunuyor[9] ve buna rağmen M. Kemal tarafından Çankaya’ya davet ediliyordu.[10]
*
***
Ingiliz mandacısı ve Ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından Abdullah Cevdet’in tercüme ettiği dinsiz Jean Meslier’in “Sağduyu, Tanrısızlığın Ilmihali” isimli bu kitap M. Kemal Atatürk’ün talimatıyla “Milli Eğitim Bakanlığı” tarafından “Devlet Matbaası”nda basıldı…
***
Aklı Selim’in 1928’de Arap harfleriyle yapılan ilk basımının, M. Kemal’e sunulan nüshasının ithaf sayfası: “En büyük acizden en büyük iktidara. 29/12/1928 Dr. Abdullah Cevdet”. Kitabın orijinali Çankaya Kitaplığında, 146 numarayla kayıtlı bulunmaktadır.
***
Demek ki mesele kemalistlerin iddia ettikleri gibi değilmiş. Hatta, tam tersi. M. Kemal’in hocaları asıp dini yasaklaması paralel örgütün “doğmasına” sebep olmuştur “engellenmesine” değil. Zira din ihtiyacı fıtri bir duygudur, yok edilemez. Dini yasakladığınız zaman insanları din konusunda “bilgisiz” bırakıp kendi elinizle bu tür örgütlerin kucağına atmış olursunuz.
Nitekim gençliğinde -dinî cemaat zannettiği- FETÖ’ye mensup olan ve hakikatleri gördükten sonra da ayrılan Said Alpsoy, çıktığı özel bir TV kanalında FETÖ’nün Izmir’de başarılı bir şekilde teşkilatlanabildiğini, buna mukabil Erzurum ve Konya’da başarısız olduğunu açıkladı. Yani FETÖ, dinî bilgileri zayıf olan Izmir’lileri bünyesine katmakta başarılı olurken, alim yetiştirmekle meşhur olan Erzurum ve Konya’da hüsrana uğramıştır. Zaten M. Kemal dini yasaklamak ve alimleri asmakla isabetli bir karar vermiş olsaydı, bugün Paralel örgüt diye bir sorunumuz olmayacaktı. Yani Paralel örgütün varlığı bile, M. Kemal’in yanlış yaptığının müşahhas (somut) delilidir.
Ayrıca kemalistlerin Ak Parti’ye yüklenmeye hakları yoktur. Çünkü Ak Parti’yi cemaatin kucağına atan yine bunlardır. Zira haksız yere Ak Parti’ye kapatma davası açılmasaydı, FETÖ’nün adliyede bu kadar kuvvetlenmesi mümkün olmazdı. Aynı şekilde kemalist basının “orduyu göreve” davet etmesi üzerine TSK’da darbe planlarının yapılması da FETÖ’nün TSK’ya girmesine zemin hazırlamıştır. Eğer kemalistler hakikaten “demokrasi”ye uymuş olsalardı tasfiye edilmeyecek ve yerlerine de FETÖ gelemeyecekti. Kaldı ki FETÖ’nün devlete sızmasında Ak Parti öncesi iktidarların da payı vardır.
Hilafet kaldırılıp laiklik getirilmeseydi ve 1400 yıldır bozulmadan günümüze kadar gelmiş olan dinimize sahip çıkılsaydı; Ehli Sünnet dışı bir akım olan bu paralel örgüt, samimi müslümanları aldatarak darbeye teşebbüs edemezdi. Kısacası bu paralel örgüt, samimi -ancak kemalist rejim tarafından bilgisiz ve maneviyata aç bırakılmış- müslümanların laiklik karşıtlığını kullanarak kendisine bağlamıştır. Eğer laiklik olmasaydı ve bir Islam devletimiz olsaydı, müslümanları aldatamazlardı. Bu sebeple bıkıp usanmadan laikliğin kalkması gerektiğini söylüyoruz.
Başımızda bir Halife ve Şeyhülislam olsaydı, paralel örgütün “dinlerarası diyalog” projesi kapsamında Vatikan ile işbirliğine ve Islam’ın tahrifine müsaade edilmezdi.
Paralel Örgüt, dinlerarası diyalog ile Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve Budistleri birleştirecek bir din anlayışı geliştirmeye çalışıyordu. Tıpkı M. Kemal’in vaktinde hayal ettiği gibi… Işte M. Kemal bu “tatlı hayalini” Nutuk’ta şöyle yazmış:
“Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.”[11]
*
[11] no’lu dipnot ile alakalı… M. Kemal’in “Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakalım…yeni dünya dini kuralım…” şeklindeki sözlerinin Nutuk’taki sayfası…
***
Anlaşılacağı gibi paralel örgütün hedefi, M. Kemal’in bu tatlı hayalini gerçekleştirmekti. Esasen bu bir “batı projesidir”, ancak gerek kemalistler, gerekse paralel örgüt batı tarafından yönlendirildiği için bu iki kesim ortak bir projede birleşmiştir.
Sanki bugüne kadar yapılan bütün darbeler “kemalistler”ce yapılmamış gibi, paralel örgütün hareketini fırsat bilip bütün cemaatleri töhmet altında bırakmak fırsatçılıktan başka bir şey değildir. Darbecileri batının köpekliğini yaptıkları ve kendi halkına ateş açtıkları için eleştiriyoruz. Güzel… eleştirelim. Ama batının şapkası için kendi halkını darağaçlarında sallandıran[12] M. Kemal’i de eleştirelim. Biz bütün darbecilere karşıyız. “Senin darbecin kötü benim darbecim iyi” gibi bir anlayışı kabul etmiyorum.
Gerçek kemalistler de çok iyi bilirler ki, M. Kemal de darbecidir. Selanik’ten gelip Sultan II. Abdülhamid Han’a darbe yapan Hareket Ordusu’nun isim babası M. Kemal idi. Yetmedi… Sultan Vahideddin’e ve Osmanlı Meclis’ine darbe yaptı.[13] Bu da yetmedi, Ankara’da dualarla açılmış olan ve Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Birinci Meclis’e de darbe yaptı.[14]
Sultan II. Abdülhamid Han’ı tahttan indirerek darbe yapanların masonlar olduğu bugün artık sır değil. Nitekim Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası Üstadı Celil Layiktez bir makalesinde bu gerçeği itiraf etmişti.[15] Ancak asıl ilginç olan husus, “Hareket Ordusu” adıyla Selanik’ten Istanbul’a gelen bu darbecilerin içinde M. Kemal’in de bulunmuş olmasıdır. Daha da garibi, bu orduya “Hareket Ordusu” adını veren M. Kemal idi. Üstelik Hareket Ordusunu teşkilatlandıran heyette M. Kemal de bulunuyordu. Yani 15 Temmuz’da Türkiye’de yapılmak isteneni, M. Kemal 1909’da Müslümanların Halifesi ve Türklerin Hakan’ı Sultan II. Abdülhamid Han’a yapmıştı.
Şimdi yine bazı kemalistler bu yazdıklarımızın yalan olduğunu söyleyerek ağız dolusu söveceklerdir. Ama hiç zahmet etmesinler… Zira burada yazdıklarımızı M. Kemal Nutuk’ta itiraf ediyor, buyrun:
“31 Mart Vakası münasebetiyle Rumeliden Istanbula gönderilen kuvvetlerin kumandanı, merhum Hüsnü Paşa idi. Ben, bu kuvvetlerin erkânıharbiye reisi idim. Bu kuvvetlere Hareket Ordusu unvanını veren, Hareket Ordusunun Istanbula kadar harekâtını tertip ve idare eden bendim.”[16]
*
[16] no’lu dipnotta bahsi geçen itiraf…
***
Gördüğünüz gibi bu sözler M. Kemal’in Nutuk’unda geçiyor. FETÖ darbe teşebbüsünü bahane ederek “dinden” soğuduğunu ifade edenlerin, niçin defalarca darbe yapan kemalistlerden dolayı “Atatürk”ten soğumadıklarını çok merak ediyorum. Demek ki bunlar samimi değil. Dolayısıyla darbeciyi put edinenler, cemaatlere vatanseverlik dersi vermeye kalkmasın. M. Kemal’in CHP’si kurulduğundan bu yana sünnisinden alevisine, sağcısından solcusuna herkese kan kusturdu[17], buna rağmen kemalistlerin hiçbir şey olmamış gibi utanmadan insan haklarından, demokrasiden, din hürriyetinden bahsetmeleri ve laikliğin mutlaka muhafaza edilmesi gerektiğine dair propagandaları; algı operasyonundan başka bir şeyle izah edilemez. Algı bombaları, tank ve F 16 bombalarından daha tehlikelidir. 15 Temmuz işgal teşebbüsünden sonra TV’lerde, Yusuf Kaplan’ın yerinde ifadesiyle “Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor!”[18]
Bu propagandaların tesiriyle bazı insanlar şuursuzca “Türkiye laiktir laik kalacak” diye tempo tutuyor. Bu laik “vatanperverler” niçin 15 Temmuz’da atmadılar bu sloganları, sahi neredeydiler o gece? Ben söyleyeyim, gıda stoklayıp benzin depolarını dolduruyorlardı! Bunlar sözde “anti-emperyalist”… Halbuki Fransa ve ABD’nin laikliğini müdafaa ediyorlar. Düşmanlarımız ta Osmanlı’nın son döneminden beri bize laikliği dayatıyor, pompalıyor.
Dönemin Ingiltere Başbakanı ve Islam düşmanı Gladstone’un “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız” mealindeki sözlerini hatırladınız mı? Işte bu hedeflerine “laiklik” ile ulaştılar. Allah Teala kimseyi düşmanının değerlerini müdafaa etme zilletine düşürmesin.
Ayrıca 15 Temmuz’da meydanlar “Türkiye laiktir laik kalacak” diye değil, “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” sadaları ile inledi. Halkımızın “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” sadaları ile darbeye karşı çıkmış olması, bunun demokrasi ve laiklik adına değil, Islam adına yapıldığının en bariz delilidir. Bu da şunu gösterir: bu vatanın evladları “laiklik” için değil, “Islam” için ölüme gitti ve gider. Binaenaleyh Laik değil, Islami bir idare istiyoruz.
Insanlar, M. Kemal’in dayattığı şekliyle “Tanrı uludur, Tanrı uludur” demedi… M. Kemal’e rağmen yine “Allahu Ekber” sadaları ile inletti meydanları.
Kemalizmin “laiklikle” vicdanlara hapsetmek istediği din, 15 Temmuz’da büyük bir patlamayla tekrar aid olduğu yere, yani meydanlara-hayata geri döndü ve idareye el koydu. Idarecilere düşen vazife, medya baronlarının pompaladıkları tezvirata değil; vicdanlardan taşan bu sese kulak verip gereğini yapmasıdır.
Bu kesim gelmiş bir de hiç sıkılmadan TV ekranlarına çıkıp şaşkınlık içinde şöyle soruyorlar: “bu kadar Profesör, doktor, polis, general, yazar-çizer nasıl oluyorda FETÖ gibi halkına ateş etme emrini veren birinin arkasından gidiyor? Neden ‘akıllarını’ kullanmıyorlar, sorgulamıyorlar?”
Allah var, haklı bir sual.
Ancak benim de bu kemalistlere bir sualim var: “nasıl oluyorda sizler, şapka için ‘gerekirse kurbanlar verelim’ diyen[19], halkını darağaçlarında sallandıran ve defalarca darbe yapan M. Kemal’in ardından gidiyorsunuz? Niçin o sürekli vurgu yaptığınız “akıl”ı kullanıp bir kere olsun onu sorgulamıyorsunuz? Hatta sorgulayanları ‘hain’likle itham ediyorsunuz? Niçin her yere heykellerini dikiyorsunuz?”
Zahmet edip sorgulamaya başladığınızda, eleştirdiğiniz hatta nefret ettiğiniz şeyleri aslında kendinizin de yaptığını fark edeceksiniz.
Ama eminim yine bildik sloganı atacaklar: “Atatürk olmasaydı olmazdık”. 15 Temmuz’da tanka kafa atan gençleri, kaptığı sopayla meydanlara koşan nineleri, tankların üstüne çıkan amcaları, darbecilerin üzerine yürüyen teyzeleri görüp de hala bu sloganı atan varsa, bana göre ya cahildir, ya da “vatan haini”dir.
Şayet darbeciler başarılı olsaydı, kurulacak yeni düzende, gelecek nesillere tıpkı darbeci M. Kemal gibi “kahraman” olarak takdim edileceklerdi. Böyle olacaktı… Hiç şüpheniz olmasın. Allah Teala Milletimizi-Ümmetimizi korusun.
***
Müslümanlara Çağrı…
Eğer bu zaferi “meydan”dan “medya”ya ve oradan da “masa”ya taşıyamazsak 15 Temmuz Zaferi’nin bir anlamı kalmaz. Biz Müslümanlar olarak “meydan”larda zafer kazanmamıza rağmen, kemalistler “medya”da yoğun propaganda yaparak FETÖ üzerinden cemaatlere ve Islam’a saldırıyor. Bir de utanmadan “masa”da siyasi liderleri aracılığıyla yeni dönemde “Laikliğin” olması gerektiğini söylüyorlar. Sanki bugüne kadar yapılan darbeler “laiklik ve Atatürkçülük” adına yapılmamış gibi… Kemalistlerin FETÖ üzerinden bütün cemaatlere saldırması bir ingiliz oyunudur. Hakikaten onlar da IŞID üzerinden Islam’a saldırmıyor mu? Kemalistlerin zihin kodlarını Ingilizler kurduğundan aslında bunda şaşılacak bir durum yok.
Eğer kemalistlerin “medya”daki bu saldırısına yine “medya” üzerinden cevap veremez ve kendi fikirlerimizi siyasi liderlerimiz aracılığıyla kabul ettiremezsek “masa”da kaybederiz. Böylece 15 Temmuz’da “meydan”larda elde ettiğimiz zafer heba olur. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda elde ettiğimiz zaferin Lozan masasında kaybedilmesi gibi. Tekrar aynı oyuna gelmeyelim!
**********
.
KAYNAKLAR:
.
[1] Zaman Gazetesi 10 Şubat 1998.
Ayrıca bakınız; Aksiyon Dergisi 10 Şubat 1998.
[2] Price’ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, sayfa 104) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile Ilgili Ingiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, sayfa 98.
[3] Nurettin Peker, Istiklal Savaşının Vesika ve Resimleri, Gün Basımevi, Istanbul 1955, sayfa 348.
Ayrıca bakınız;
– Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973, sayfa 95.
– Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Arşiv III – 7, Dosya 18, Fihrist 84/13.
M. Kemal’in Ingilizlerle olan münasebeti hakkında malumat için bakınız;
[4] Ehli Sünnet Alimleri, hıyanetinden çok evvel FETÖ’nün yanlış yolda olduğunu belirtmiş ve reddiyeler yazmıştır:
Mesela Ebubekir Sifil hocanın, “Çağdaş Nurculuk Mu, Bid’atkârâne Bir Hıyanet Mi?” başlıklı makalesi başta olmak üzere birçok reddiyeleri bulunmakta ve bu hareketin din anlayışı tenkid edilmektedir. Bakınız;
https://ebubekirsifil.com/gazete-yazilari/cagdas-nurculuk-mu-bidatkarane-bir-hiyanet-mi/
Başka bir makalesi için bakınız; Ebubekir Sifil, “Dinlerarası Diyalog ve Misyonerlik Faaliyetleri”, Inkişaf Dergisi – Eylül-Kasım 2005:
Diğer makaleleri için bakınız;
https://ebubekirsifil.com/dosya/dinler-arasi-diyalog-dosya/
Yalnızca Ebubekir Sifil hoca değil, Ali Eren, Kadir Mısıroğlu ve Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle tanınan Ahmed Mahmud Ünlü de FETÖ’ye reddiyeler yapmışlardır.
Ali Eren’in iki ciltlik eseri için bakınız;
Ali Eren, Dinde Deformistler, 2 cild, Yasin Yayınevi, 2013.
Ali Eren bu tarihten evvel de gazetede FETÖ’yü tenkid ediyordu.
Atatürkçülerin “deli” dedikleri Kadir Mısıroğlu ise FETÖ’nün hıyanetini taa 1995 yılında TV ekranlarında anlatmıştı. Anlatmakla kalmadı, sonunu da haber verdi: “Papaz bile olamaz, sıfıra müncer olacak!”
NOT: Kaldı ki Kadir Mısıroğlu’nun deli raporu falan yoktur. Bu meseleyi sohbetlerinde tafsilatıyla anlatmıştır.
Ayrıca Mısıroğlu, FETÖ’nün Ehl-i Sünnet’e aykırı hareket ettiğini “Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri cild 3” (Sebil Yayınevi, Istanbul 2012) isimli kitabında ispatlamakla kalmamış, bu yapı ile alakalı “Asrın Ihaneti Paralel Yapı veya F. Gülen’in Günah Galerisinden Sayfalar” (2015) isimli müstakil bir eser de kaleme almıştır. 2016 yılında neşredilen “Kırk Görgü Şahidinden Naklen Benden Tarihe Haberler” isimli eserinde ise Said Nursi’nin talebelerinden Hüsrev Altınbaşak’ın kendisine FETÖ’nün hain olduğunu söylediğini naklediyor. (sayfa 530 ve devamı)
Cübbeli Ahmed hocanın sohbetlerinde bu yapıyı uzun süredir tenkid ettiği ve reddiyeler yaptığı görülüyor. Bununla alakalı bir kitap da neşretmiş ve kendisini sevenlerin bu yapıyla mücadeleyi bırakmamasını vasiyet etmiştir:
Ahmed Mahmud Ünlü, Islam Alemini, Özellikle de Vatanımızı Tehdit Eden 3 Büyük Tehlike Hakkında 3 Vasiyetim, Arifan Yayınları, 2010.
3 Vasiyet Hakkında:
1-Diyalogçuların misyoner faaliyetlere yol açıp, insanların Hıristiyanlaşmasına ve neticede Türkiye’nin bölünmesine sebep olması.
2-Ehl-i Beyt mezhebi adı altında sünni Müslümanların Şi’ileştirilmesi.
3-Selefi düşünce adı altında Vehhabiliğin aşılanması.
[5] Iskilipli Atıf Hoca Neden Idam Edildi? Bütün Iftiralara Cevaplar:
[6] Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, (Kaleme alan: Samih Nafiz Tansu), Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 470, 471.
Tafsilat için bakınız;
[7] Türk Inkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 39-14192 ve B.II.
Ayrıca bakınız; Cengiz Dönmez, Ingiliz Muhipler Cemiyeti, 2. Baskı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2008, sayfa 78, 85.
[8] Manda için kendisine yöneltilen bir soruya Abdullah Cevdet şu cevabı vermektedir: “…Biz intihab (seçim yapma) değil, kabul mevki’indeyiz ve benim ümidim. Ingiliz yardımına ma’tufdur…”.
Bakınız; “Doktor Abdullah Cevdet Bey’le Mülakat”, Peyam, 25 Teşrinisânî 1919-1 Rebiy’ülevvel 1338, sayfa 2.
Ayrıca bakınız; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, Istanbul 1981, sayfa 296.
[9] Doktor Abdullah Cevdet’in Aklı Selim adıyla Fransızcadan tercüme ettiği kitap, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında 1928’de Arap, 1929’da ise Latin harfleriyle olmak üzere iki kez neşredildi ve basımı Istanbul’da Devlet Matbaası’nda gerçekleştirildi.
Bakınız; 1995 yılında Kaynak Yayınları’ndan çıkan kitabın “önsöz”ü. (sayfa 27)
[10] Ingiliz mandacısı ve Ingiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından Abdullah Cevdet’in M. Kemal ile bir görüşmesi hakkında malumat için bakınız; Abdullah Cevdet, “Gazi Paşa’nın Köşkünde”, Içtihad, no. 194, 15 Kânûnievvel 1925, sayfa 3813-6.
[11] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 713.
[12] M. Kemal emperyalist batının şapkası için kendi halkını darağaçlarında sallandırdı:
[13] Osmanlı Meclisi’ne yaptığı darbe hakkında malumat için bakınız:
[14] Kurtuluş Savaşı’nı yöneten ve dualarla açılmış olan Birinci Meclis’e yaptığı darbe için bakınız;
M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 727, 728.
Ayrıca bakınız;
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (Hazırlayan: Cemal Kutay), Tercüman Yayınları, Istanbul 1980, sayfa 100.
Alimlerin Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü hakkında tafsilat için bakınız;
[15] Bu hususta geniş malumat ve kaynaklar için bakınız;
[16] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 739.
[17] Cumhuriyet devrinde Alevilere yapılan zulüm için bakınız;
https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2016/07/23/cumhuriyet-aleviligi-yasakladi/
[18] Yusuf Kaplan’ın “Geliyorum diyen tehlike: Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor!” başlıklı makalesinin tamamı için bakınız;
[19] M. Kemal’in şapka uğruna “gerekirse kurbanlar verelim” dediğine dair kaynaklar:
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cild 2, 5. Baskı, Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara 1997, sayfa 221, 222.
Ayrıca bakınız;
K. Z. Gençosman, Atatürk Ansiklopedisi, Istanbul 1981, X, 67.
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu
.
**********
.
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
*
Bir Cevap Yazın