Osmanlı Devleti mi Diktatörlük idi, yoksa Kemalist rejim mi?

Published by

on

Osmanlı Devleti mi Diktatörlük idi, yoksa Kemalist rejim mi?

Son zamanların en popüler kemalist sloganlarından biri hiç şüphesiz, “Hangi diktatör halife ve padişah olabilecekken Cumhuriyeti kurar?” sloganıdır. Bunun zaten mümkün olamayacağını başka yazılarımızda bütün tafsilatıyla izah etmiştik. Dileyen o yazılara bakabilir.[1]

Hem M. Kemal neden halife veya padişah olmak istesin ki? M. Kemal’in sahip olduğu yetkiler zaten Halife ve padişahlardan daha genişti.

+

osmanli-anayasasi-1924-anayasasi-teskilati-esasiye-kanunu-osmanlida-kul-cumhuriyette-vatandas-mi-olduk-ataturk-isteseydi-padisah-olurdu-ataturk-isteseydi-halife-olurdu

Aşağıda bahsi geçen kitabın 67’inci sayfası…

***

Anayasa profesörü Kemal Gözler, “Türk Anayasa Hukuku” isimli 1100 sayfalık kitabında, M. Kemal’in direktifiyle hazırlanan 1924 Anayasası’nın, yargıya ait hükümler itibarıyla 1876 Osmanlı Anayasasından daha “geri” olduğunu maddeleri karşılaştırarak ortaya koyuyor.

Şöyle yazıyor Anayasa profesörü:

“Hemen belirtelim ki, 1924 Teşkilat-ı Esasi Kanununun yargıyla ilgili getirdiği güvenceler, 1876 Kanun-u Esasisinin yargıya ilişkin getirdiği güvencelerden çok daha yetersizdir. Yargıya ilişkin hükümleri itibarıyla 1924 Anayasası, 1876 Anayasasından daha geridir. Yukarıda gördüğümüz gibi, 1876 Kanun-u Esasisi, ‘kanuni hakim ilkesi’ veya ‘doğal yargıç ilkesi’ denen ilkeyi eksiksiz kabul etmişti (madde 23, 89). Kanun-u Esasi, özel davalara bakmak için, normal mahkemelerin ‘haricinde fevkalade bir mahkeme veyahut hüküm vermek salahiyetini haiz komisyon teşkilini katiyen’ yasaklıyordu. Oysa, 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanununda bu konuda bir hüküm yoktur. Bu basit bir unutma eseri değildir. 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanununun meclis görüşmelerinde, ‘fevkalade mahiyeti haiz mahkeme teşkili memnudur (yasaktır)’ şeklinde bir ek fıkra önerisi reddedilmiştir.[2] (Prof. Gözler’in dipnotu. Alıntı devam ediyor)

Diğer yandan 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanununda yargıyla ilgili hükümler de yasama karşısında bir güvence teşkil etmekten uzaktır. Çünkü Anayasa getirdiği güvenceleri ‘kanun dairesinde’ sınırlandırmıştır. Örneğin mahkemelerin teşkilatı, görev ve yetkileri kanunla belirlenmektedir (madde 53). Hakimlik teminatı ve hakimlerin özlük hakları da kanunla düzenlenecek bir şeydi (madde 54). Keza, vatandaşların, ‘mahkeme önünde haklarını korumak için gerekli gördüğü yasalı araçları kullanma’ özgürlüğü (madde 59) de yasa koyucunun hangi araçlara izin verecegine bağlı kalmıştır. Çünkü, 1876’da olduğu gibi kapsamlı bir yargı yolu teminatı ve genel bir savunma hakkı 1924 Anayasasında eksiktir.”[3]

Evet, gördüğünüz gibi, Osmanlı Anayasası, M. Kemal’in 1924 Anayasasından yargıya ait hükümler itibarıyla daha üstündür.

Zaten M. Kemal’in kurduğu rejim “tek parti”, hatta “tek adam” rejimiydi. Partiye seçilecek olanları bile kendi belirliyordu.[4]

*

karikatc3bcrize-kemal-atatc3bcrk-milletvekillerini-kendi-seciyor-gazete-diktatc3b6rlc3bck-tek-parti-rejimi

Vekilleri kendi seçen M. Kemal Atatürk, dönemin gazetelerinde karikatürize edilerek böyle eleştirilmişti…

***

Türkçe birçok esere imza atan meşhur Hollandalı Türkolog Prof. Erik Jan Zürcher, kemalist rejimin bir “diktatörlük” olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Takrir-i Sükûn Kanunu’nun Mart 1925’te ilanından itibaren Türkiye’nin yönetim biçimi, bir otoriter tek parti yönetimi, açıkçası, bir diktatörlük idi.”[5]

Osmanlı padişahlarının yetkileri ise, M. Kemal’in sahip olduğu yetkilere kıyasla çok kısıtlıydı. 1993-2008 yılları arasında Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış olan ve şu anda MHP Kayseri milletvekili olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı Devleti’nde kanun ve nizamların Islam hukukuna dayandığını, padişahın ise bu kanunlarla bağlı olduğunu belirtir:

“Osmanlı Devleti’nde kanun ve nizamlar, bir Islam devleti olarak Islam hukukuna dayanmakta, dolayısiyle gerekli kurallar Kur’an, hadis, icma ve kıyas gibi Islam’ın temel ilkelerine göre tesbit edilmekteydi. (…) Bununla birlikte Padişah devlet işleriyle ilgili meselelerde, şer’i ve hukuki konularda gerekli kimselerle görüşüp fikir alırdı. Bu durumdan anlaşılacağı üzere, zahiren geniş ve hudutsuz yetkiye sahip görünen padişah, aslında bir takım kanunlara bağlıydı. Osmanlı hükümdarlarının ilk ve en kudretli zamanlarında bile divan kararlarına uydukları ve bunun haricine çıkmadıkları görülmüştür.[6]

Meşhur tarihçimiz Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal ise, padişahın; “imparatorluğun en az hür olan adamı” olduğunu yazar:

“…padişahın hak ve yetkileri hudutsuz gibi görünürse de gerçekte böyle değildir. Yakın çağların başında padişah, imparatorluğun en az hür olan adamıdır. Çünkü hayatını saray geleneklerine, çalışmalarını da şeriat kaidelerine göre ayarlamak zorundadır. (..) Padişahın sorumsuz olduğu sanılma­malıdır. Padişah, geleneklere ve şeriata karşı sorumlu idi. Gelenekler ve şeriat kanun mahiyetindedir.”[7]

Ayrıca Karal, Osmanlı Devleti’nin demokrat karakterli temellere dayandığını yazıyor:

“Osmanlı hükümeti şekil bakımından bir monarşi idi. Fakat bu monarşi demokrat karakterli temel­lere dayanmakta idi. Osmanlı Imparatorluğunda, Avrupa’da olduğu gibi, imtiyazlara dayanan aristokrat bir sınıf yoktu, Islâm olmak şartiyle bütün vatandaşların devlet hizmetlerine girmeğe hakkı vardı. Onur ve yetki devlet kapısında görülen hizmetle kazanılırdı. Bu hizmetten ayrılan kimse, hizmetten ön­ceki seviyesine inerdi.”[8]

Hukukçu Prof. Dr. Osman Kaşıkçı’nın yazdıkları ise Enver Ziya Karal’ı teyit etmektedir:

“Osmanlı sultanlarının geniş yetkileri olduğu sanılsa da gerçekte yetkileri oldukça sınırldır. Osmanlı padişahlarının yetkilerini sınırlandıran husus, şer’i hukuktur.”[9]

Buna mukabil M. Kemal’in sahip olduğu yetkilerin ne kadar geniş olduğunu anlamak bakımından Lord Kinross’un naklettiği şu anekdot kâfidir sanırız:

“Kendinde üç başkanlığı birden toplamıştı: Devlet Başkanlığı, Hükümetin ve Meclisin gerçek başkanlığı, tek Parti Başkanlığı. Selanik’ten beri kendisine hayran olan arkadaşı Tevfik Rüştü onu bir gün Hıristiyanların üçlemiyle kıyaslamıştı: ‘Baba, Oğul ve Kutsal Ruh.’ Gazi, gözlerinde bir pırıltıyla onayladı: ‘Öyledir, ama, kimse duymasın!’”[10]

*

kemal-atatc3bcrk-biyikli-diktatc3b6rler-listesinde-ilk-sirada-hitler-mussolini

Amerikan Foreign Policy dergisi M. Kemal Atatürk’ü, Hitler ve Stalin gibi diktatörlere de yer verdiği “Bıyıklı Diktatörler” konulu listesinde “ilk sıraya” koydu.[11]

“Muasır Medeniyetin temsilcileri” M. Kemal’e diktatör diyor…

***

Bakın “hürriyet kahramanı” M. Kemal ne buyuruyor:

“Hedefimize varmak için kanunlarımız müsait değilse o kanunları değiştiririz, yeni kanun yaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek bu yolda her şeyin üstüne çıkarak hedefimize yürümekte, asla tereddüt etmeyiz.”[12]

Devlet, kanun ve millet kendisinin oyuncağı olmuş sanki… Keyfine, hırsına, intikam hissine göre değişir durur.

M. Kemal’in sözünün özeti; “Sade keyfim hüküm sürer” demektir.

Hele şu kısım: “…bu yolda her şeyin üstüne çıkarak…”

Yani bu demektir ki;

“Sıkışırsam kanun da tanımam, çalarım, asarım, keserim…”

Peki şimdi bu sözleri söyleyen M. Kemal ile Nazi Almanya’sının diktatörü Adolf Hitler arasında ne gibi bir fark var?

Peki M. Kemal’in Mecliste yaptığı şu konuşmaya ne dersiniz:

“Mesele, zaten oldubitti haline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar. Meclis ve herkes meseleyi tabii olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir.”[13]

Hem “Hakimiyet Milletindir” diyor, hem de Milletin vekillerini tehdit ediyor.

Bunu biz uydurmuyoruz… Bizzat M. Kemal Nutuk’ta övünerek anlatıyor.

Prof. Dr. Halil Inalcık bile M. Kemal’in tehditlere başvurduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Mustafa Kemal, son kertede, gayelerine ulaşmak için tehdide başvurmaktan da çekinmezdi.”[14]

Böyle hürriyet olur mu? Böyle insan hakları olur mu?

Ne yani… Osmanlı tahtına çıkışında ve daha sonra da bayram günlerinde, cülus törenlerinde, cuma namazlarında paşaların hep bir ağızdan; “Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var” diye uyardıkları padişahlar haşa “diktatör”, ama yukarıdaki sözleri söyleyen M. Kemal ise “hürriyet kahramanı” öyle mi?

Kargalar bile güler buna…

.

**********

.
KAYNAKLAR:

.

[1] Bu mevzuda yayınlanan iki yazımız için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/08/14/hangi-diktator-halife-ve-padisah-olabilecekken-cumhuriyeti-kurar-diyenlere-cevap/

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/11/12/ataturk-bizi-padisaha-kul-olmaktan-mi-kurtarmistir/

[2] Prof. Gözler’in kitabının 23 no’lu dipnotunda gösterilen referanslara ilaveten resmî kaynağı da ekliyorum. Bakınız;

TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cild 8, Içtima 42, sayfa 898. 20 Nisan 1924.

[3] Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2000, sayfa 67.

[4] M. Kemal Atatürk’ün kurduğu rejim “tek adam” rejimiydi, tafsilat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/09/08/hakimiyet-kayitsiz-sartsiz-milletin-mi-yoksa-ataturkun-mu/

[5] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, (Kitabın orijinal adı: Turkey, A Modern History), Tercüme eden: Yasemin Saner Gönen, Iletişim Yayınları, 7. Baskı, Istanbul 2000, (1. Baskı: 1995), sayfa 257.

[6] Yusuf Halaçoğlu, 14-17. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, sayfa 2.

[7] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cild 5, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 8. Baskı, Ankara 2007 (1. Baskı: 1947), sayfa 1-5.

[8] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cild 5, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 8. Baskı, Ankara 2007 (1. Baskı: 1947), sayfa 2.

[9] Osman Kaşıkçı, Osmanlı’da Devlet Başkanlığı, Yitik Hazine Yayınları, Istanbul 2012, sayfa 21 ve devamı.

Ayrıca bakınız;

– Recai Galip Okandan, Umumi Amme Hukukumuzun Ana Hatları, Birinci Kitap, Istanbul 1948, sayfa 24.

– F. Şabanov, Osmanlı Imparatorluğunda Hükümdarlığın Hukuki Esasları, 6. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1967, sayfa 429.

– Ilhan Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, cild 1, Ankara 1965, sayfa 5.

[10] Lord Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Tercüme eden: Necdet Sander), Istanbul 1966, sayfa 448.

[11] Amerikan “Foreign Policy” dergisi, Charles Homans, 30 Mart 2011.

Tafsilat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/05/25/ataturk-biyikli-diktatorler-listesinde-ilk-sirada/

[12] (1931) Ayın Tarihi, cild 25, sayı 82, 83.

[13] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 691.

Tafsilat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/24/hakimiyet-milletindir-diyen-m-kemal-ataturk-milletin-vekillerini-tehdit-ediyor-nutuktan/

[14] Halil Inalcık, Osmanlı ve Modern Türkiye, Timaş Yayınları, Istanbul 2013, sayfa 183.

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

**********

.

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

www.belgelerlegercektarih.com

*

2 responses to “Osmanlı Devleti mi Diktatörlük idi, yoksa Kemalist rejim mi?”

  1. Recep Sarıcafer Avatar

    Kendisi Belçika’da da bir listeye girdi.
    İnternetten bulunuz.

  2. […] über Osmanlı Devleti mi Diktatörlük idi, yoksa Kemalist rejim mi? — Belgelerle Gerçek Tarih […]

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.