Belgelerle Gerçek Tarih sitesine atılan iftiralara cevap – 4 (Atatürk’e Gazilik ve Müşirlik Verilmesi Meselesi)

Published by

on

Belgelerle Gerçek Tarih sitesine atılan iftiralara cevap – 4 (Atatürk’e Gazilik ve Müşirlik Verilmesi Meselesi)

*

Bu aralar kitap çalışmalarıma yoğunlaştığım için 2023’te web sitemde yazı paylaşmamaya karar vermiştim. Fakat bazı nâdanların iftira attıklarını haber aldığım zaman da kendimi tutamıyorum doğrusu. Eğer vermem lazım gelen cevabın kaynakları ve tafsilatı (şimdi olduğu gibi) hatırımda ise hemen bir yazı paylaşmak pek bir sıkıntıya yol açmıyor. Fakat cevap hatırımda değilse, şu anda dağınık halde bulunan binlerce bilgi fişimi karıştırmam icab ediyor. Işte vakit darlığı sebebiyle maalesef buna fırsat bulamıyorum.

Şimdiye kadar 3 iftiraya cevap verdim. Biri bir cahilin yazısına, ikisi ise “çarpıtan” manasında kullandığım “manipülatör” lakaplı birinin videolarına. Malum olduğu üzere cevap verdiğim kişilerin isimlerini belirtmek yerine onların karakterlerine uygun bir lakap kullanıyorum. Bu yazımda da öyle olacak.

Bu sefer yine bay “manipülatör”ün bir iftirasına cevap vereceğim. Daha evvelki programlarda web sitemin ismini açıkça zikrettiği halde son videosunda bundan kaçınmış olmasını manidar buldum… Elbette bunda, aldığı belgeli cevaplarla bütün palavralarının ifşa olmasının da payı var. Ama ne yaparsa yapsın, bütün yalanları er ya da geç ifşa olmaya mahkumdur.

Bay manipülatör son videosunda; ” M. Kemal Atatürk’e Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanını Millet mi verdi? ” başlıklı yazıma kendince cevap vermiş… Ama her zaman olduğu gibi yine tarihi gerçekleri çarpıtıp izleyicisini aldatmaktan ileri gidememiş. 10 dakikalık bir mevzuyu 1 saate sığdıramamış… Yalanları sürekli tekrar ede ede ekran başındakilerin beyinlerini uyuşturup, dikkatlerini dağıtıp zokayı yutturma stratejisini esas tutmuş anlaşılan. Hiç alakasız ayrıntıları defalarca ve uzun uzun okuyarak insanların beynini uyuşturuyor ve o arada bir katakulliyle meselenin bam telini gözlerden kaçırıyor.

Birazdan bunları göreceğiz…

Ancak mevzuyu anlayabilmek için evvela yukarıda linkini verdiğim makalenin okunması elzemdir. Okuduysanız, başlayabiliriz;

Yazımda, M. Kemal’e, Sakarya Zaferi’nden sonra 19 Eylül 1921’de Büyük Millet Meclisi’nin özgür iradesiyle ve isteyerek verdiği ileri sürülen Gazilik unvanı ve Müşirlik yani Mareşallik rütbesinin aslında 13 Nisan 1921’de yani o tarihten “5 ay evvel” henüz daha ortada kayda değer bir zafer olmadığı bir hengamda Ismet Inönü’nün marifetiyle verilmek istendiğini belgelerle ortaya koymuştum.

Bay manipülatöre göre ise Inönü, “Gazi” unvanı verdirmek istemiş fakat işin içinde “müşirlik” rütbesi yokmuş. Sanki bir yalanımı bulmuş gibi bu hususu birkaç defa “yumuşak yumuşak” vurgulayarak dillendirdi…

YALAN!

Ekrana yansıtılan ve benim de kullandığım belgede açıkça; “müşirlik ve gazilik teklifi” ifadesi yer almaktadır.[1]

Tekrar buraya alıyorum:

*

[1] Kırmızı renkle işaretlenen yer… Ismet Inönü’nün Fevzi Paşa’ya gönderdiği yazı: “Binaenaleyh müşirlik ve gazilik teklifini vakit geçirmeksizin derhal (aceleye bak sen) dermeyan ve hal etmek muvafık ve lazım olduğu…”

***

Bay manipülatör bu belgeyi ekrana yansıttığı halde sadece ilk telgrafı okumakla iktifa ederek aşağıda yer alan Ismet Inönü’ye ait “müşirlik ve gazilik teklifi“nin geçtiği yazıyı atlayıp gözlerden kaçırmıştır.

Bir insan dalavere yaparken hiç mi yüzü kızarmaz diyerek yanaklarına dikkatle baktım fakat suratına ne sürdüyse, daha doğrusu ne boca ettiyse artık, belli olmuyordu. Sanırım evvela “Filli Boya” ile badanalayıp iyice sıvamış… Yetmemiş, geniş ağızlı mala ile kireç harcını basmış da basmış. Adeta Frankenştayn gibi bir şey olmuş… Böyle bir maskenin ardındaki suratın kızarıp kızarmadığını görebilmem elbette mümkün değildi. Bir erkek olarak buna neden ihtiyaç duyduğunu inanın ben de anlamış değilim…

Neyse geçelim…

Bay manipülatörün üzerinde durduğu ikinci husus ise, bu teklifin “Aslıhanlar Meydan Muharebesi”nin kazanılması üzerine yapıldığıdır. Meselenin özünü kısaca izah etmek gerekirse Ismet Inönü, Refet Paşa tarafından müjdelenen zafer üzerine söz konusu teklifi yapmış ve fakat ortada Refet Paşa’nın haber verdiği gibi bir zafer olmadığı anlaşıldığından bu teklifin uygulanmasından vazgeçilmişmiş.

Halbuki Ismet Inönü, aradan günler geçmesine rağmen, yukarıdaki yazısında da görüldüğü üzere; “Vaziyetin tespit olunduğunu… Bu devrenin muzafferiyetle kapandığını” belirtip teklifinde ısrar etmekteydi. Eğer Fevzi Paşa direnmeyip bahsi geçen teklifi kabul etseydi, M. Kemal daha o tarihte Gazi ve Mareşal olacaktı. Kimse de ondan bunları geri alamayacaktı. Zafer olmasa bile bir şekilde kılıfına uydurulacaktı.

Yazımla alakalı olan kısım bundan ibarettir… Yani Sakarya Zaferi’nden 5 ay öncesine ait bir meseleydi… Ve bunun yalan olduğunu az evvel belgesiyle ispatlamış olduk.

***

Yalnız bay manipülatör mevzuyu kökünden halletmek için Anıtkabir’e giderek Atasının huzurunda ant içmişe benziyor… Hızını alamayıp Sakarya Zaferi sonrası günlere rastlayan gazi unvanı ile müşirlik rütbesine dair tartışmaları da iyice çarpıtıp kendince konuya son noktayı koymak istemiş…

Elimiz değmişken bizimle alakalı olmayan bu kısmı da açıklığa kavuşturup ortaya atılan kuyruklu yalanların ifşasına devam edelim.

Gazeteci Emin Çölaşan’ın dedesi ve M. Kemal döneminde Adalet bakanlığı yapmış olan Manisa milletvekili Refik Şevket Ince’nin anlattığına bakılırsa:

“M. Kemal Paşa’ya Gazi ve Müşir rütbelerinin verilmesinin Müdafaa-i Hukuk Grubu tarafından reddedilmesi üzerine Fevzi (Çakmak) ve Ismet (Inönü) Paşalar istifaya kalkmışlar.”

Refik Şevket Bey’in 1982 senesinde Milliyet gazetesinde tefrika edilen günlüklerinde bu hadise şöyle anlatılır:

16 Eylül 1921. Bugün cuma. M. Kemal Paşa cepheden Ankara’ya geldi. Bu gelişin sebebi pek malum değil, fakat dünkü gizli oturumda (yani 15 Eylül’de) kendisi için teklif edilen müşirlik ve gazilik rütbelerinin reddedilmesi, onun kalbinde gücenme yaratmış olması, belki bu gelişe neden sayılabilir. Nitekim M. Kemal Paşa ile görüşenlerin hepsi, perşembe günkü redden dolayı gücendiğini ve darıldığını söylüyorlar. Ben bu gücenmeleri Paşa’nın büyüklüğü ile hiç muvafık (uygun) bulmadım. Eğer rivayet doğru ise Fevzi ve Ismet paşalar da buna ait verdikleri takririn reddini hakaret telakki ederek istifa edeceklermiş… Ben, düşman ordusunun takibi ile mükellef ve fevkalade vatanperver tanınmış bu iki zatın bu şekilde kafa tutmasını da beğenmedim. Daha doğrusu küçüklük buldum. Mesele Meclis için had ve elemli bir şekil almıştır. Akşam üzeri Mudafaa-i Milliye’de bir Heyet-i Vekile Içtimaı yaptık. Orada saatlerce bu uyuşmazlığın giderilmesini düşündük. Ben, bu dava için tükettiğimiz nefeslere acıyor ve Meclis ile paşalar arasında ihtilaf var diye meydana çıkan şu küçük meseleyi düşündükçe vicdanen ağlıyorum. Nihayet münasip bir yol bulduk. Yarın gizli oturumda müşirlik ve gazilik meselelerinin suret-i kabulü tesbit edilecek, Meclis’e dargın olduğunu söyleyen M. Kemal Paşa’ya bu kararlaştırılmış şekil bildirilecek ve o da pazartesi günü Meclis’e gelerek umumi beyanatta bulunacak. Meclis’i idare edemeyen reis Adnan Adıvar, Hasan Fehmi Ataç beylerin ve bilhassa Adnan’ın çıkardığı bu keyfiyet inşallah arızasız biter de düşmanın imha edildiğine intizar ettiğimiz şu dakikada yeni ve dahili uyuşmazlık karşısında kalmayız.”[2]

Bay manipülatör, Refik Şevket Ince’nin anlatımlarının tamamen uydurma olduğunu ve; hiçbir “belge” ile doğrulanmadığını söylüyor.

Dikkat! Buradaki dalavereyi farketmediyseniz zokayı afiyetle yuttunuz demektir.

Dikkat edilirse; hiçbir “kaynak” ile değil de, “belge” ile doğrulanmadığını söylüyor. Bu ilmî, bilimsel bir yaklaşım değildir. Zira böylelikle Tarih metodolojisine (usulüne) aykırı olarak belgeler haricindeki bütün kaynakları devre dışı bırakmış oluyor. Halbuki o döneme ait başka kaynakların varlığından bal gibi de haberdar. Ancak işi gücü manipülasyon yapmak olduğundan bu gibi laf cambazlıklarına tenezzül ederek çerçeveyi daraltıyor.

Bu birinci zokayı belirttikten sonra devam edelim…

Bay manipülatöre göre, Refik Şevket Ince yalan söylemektedir. Zira Ince’nin belirttiği gibi 15 Eylül 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde gizli bir celse gerçekleşmemiştir. Doğru, “elimizeki mevcut Meclis tutanaklarına” göre 15 Eylül’de bir içtima yoktu. O günden evvel 13 Eylül, sonra ise 29 Eylül günü toplanılmıştı…

Fakat elimizdeki kaynaklara bakıldığında Meclis zabıtlarının yok edildiği veya yayınlanmadığı anlaşılmaktadır.

15 Eylül’de teklif edildiği söylenen takririn (önergenin) reddedilmesi üzerine Meclis-Ordu gerginliğine bir son vermek adına Ibrahim Süreyya Bey‘in hazırladığı bir takrir Meclis’in 19 Eylül günlü aleni celsesinde sunulmuştur.[3] Ibrahim Süreyya Bey’in oğlu tarafından babasını anlatmak niyetiyle yazılan bir kitapta, Refik Şevket Ince’nin sözleri doğrulanmakta ve hadisenin nasıl cereyan ettiği şöyle anlatılmaktadır:

“15 Eylül 1921 günkü gizli oturumda M. Kemal Paşaya Mü­şirlik rütbesinin verilmesine dair teklif reddedildi. Bu olaya M. Kemal’in gönlü kırıktı. Ankara’ya geldiğinde M. Kemal Paşa’yı görenler onun dargın ve üzgün olduğunu fark ettiler. Bu arada bir başka söylenti, Ankara üzerinde fırtına koparmaktaydı: Fevzi ve Ismet paşalar da Başkomutana Müşirlik rütbesinin çok görülmesinden üzüntü içindeydiler ve bu kararı protesto için görevlerinden istifaya niyetlidirler. Bunu Meclis’e kafa tutma olarak yorumlayan muhalif çevreyle, M. Kemal yanlıları neredeyse birbirine girmek üzereydi. Milli Savunma Bakanlığı’nda bir hükümet toplantısı yapıldı. Adalet Bakanı olan Refik Şevket (Ince) uyuşmazlığı gi­dermek için saatlerce dil döktü. Meclis ile paşalar arasında ihtilaf olduğu söylentileri dalga dalga yayılıyordu. Durumu ‘bir bardak suda fırtına yaratmak’ diye niteleyen Adalet Bakanı Refik Şevket, hükü­mete bir teklifte bulundu. Ertesi sabah Meclis bir gizli toplantı daha yapmalı, Başkomutan ve Meclis Reisi M. Kemal Paşa’ya hem Müşirlik rütbesi hem de Gazilik unvanı verilmelidir. Refik Şevket, bir önceki oturuma başkanlık eden Dr. Adnan’ın (Adıvar) durumu idare edemeyişine kızmıştı ve yeni oturumda Dr. Adnan’ın başkanlığını istemiyordu. Ancak teklif kabul edilmedi. Meclis’in aynı konuyu yeniden mü­zakere edip oylamayacağını yakın arkadaşı Refik Şevket’ten öğrenen Ibrahim Süreyya, derhal harekete geçti ve şu teklifi kaleme aldı:

‘Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesi’ne, Mücadele-i Hüdapesendanesiyle vatanın halâskârı ve zafer-i ahirin âmili olan Reis-i muhteremimiz Başkumandan M. Kemal Paşa Hazretlerine milletin alamet-i şükranı olmak üzere müstahak oldukları Gazilik unvanının ita ve rütbe-i muasırı tevcihini ve işbu teklifimizin bugünkü ruznameye ithâl edilerek zirdeki madde-i kanuniyenin kabulünü arz ve teklif ederiz.’ (…)

Teklifini, Saruhan mebusu olarak kendisi imza ettikten sonra, başladı arkadaşlarını bir bir dolaşmaya. Aralarında Yunus Nadi, Mazhar Müfit, Muhittin Baha, Dr. Fikret, Refik Şevket de olmak üzere 62 kişinin imzasını topladı.”[4]

*

[4] no’lu dipnotta bahsi geçen kitabın kapağı ve ilgili sayfaları…

***

*

[3] no’lu dipnot ile ilgili… Ibrahim Süreyya Yiğit’in takririni gösteren Meclis tutanağı…

***

Gördüğünüz gibi Ibrahim Süreyya Bey ile ilgili kitapta yer alan bilgiler ile Refik Şevket Ince’nin anlattıkları arasında tam bir mutabakat söz konusudur. Gerçi bu kitap tam bir hatırat değildir, Ibrahim Süreyya Bey’in oğlu tarafından tespit edilen kaynaklarla yazılmıştır fakat aynı zamanda Ibrahim Süreyya Bey’in tuttuğu notlar da kullanılmıştır. Kitabın kaynakçasında Refik Şevket Bey’in bahsi edilen günlüklerini görmekteyiz. Dolayısıyla onun anlattıkları, eldeki notlarla uyum içinde görülmüş olmalı ki, bu kaynağa itibar edilmiştir.

Kaldı ki, o yıllarda Sağlık ve Eğitim bakanlığı yapmış olan Dr. Rıza Nur’un aşağıdaki sözleri de bu iki anlatıyı doğrulamaktadır:

“Sakarya harbi bitince iki mühim şey olmuştu. M. Kemal hareket etmeden evvel, Meclis’ten kendisine ‘gazi’ ünvanı ve ‘mareşal’ ünvanı verilmesini istedi. Herkes: ‘Canım bu adama ne oluyor? Ne istiyor? Bunları ne yapacak?’ diyordu. Ve yine: ‘Galiba padişah olmak peşindedir. Şimdiden padişah gibi tuğrasına El-Gazî yazmak için bu ünvanı istiyor.’ diyorlardı. Şu adam müthiş bir yaratıktır. Ve nutkunda: ‘Meclis bana Gazi ünvanını verdi’ diyor. Hâlbuki böyle bir şey kimsenin aklına gelmemişti. Kendi istedi. Meclis ise ‘Olmaz’ dedi. Kıyamet koptu. Nihayet tehdit altında ve kendi adamlarını kullanarak ‘Gazi’ ünvanını aldı.”[5]

Gördüğünüz gibi, zikri geçen üç kitapta da bu mevzuda benzer ifadeler kullanılmaktadır. Üstelik Ibrahim Süreyya Bey M. Kemal’e olan yakınlığı ile bilinir.

Dahası, Meclis teklif etmediği halde M. Kemal’in gazilik ve müşirlik talebinde bulunduğuna dair o döneme ait belge niteliği taşıyan bir bildiriye bile sahibiz. Meşhur “Kurtlar Vadisi” dizisinde adı sıkça telaffuz edilen Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinden Kuşçubaşı Eşref‘in, kurucusu olduğu “Anadolu Osmanlı Ihtilal Komitesi” adına 1923 senesinde dağıtılan bir bildiride M. Kemal’den şöyle bahsedilmekteydi;

“…düşman Ankara kapılarında iken gazi’lik ve müşirlik peşinde koşan…”[6] (Derginin transkripsiyonunda “koşan” yazıyorsa da orijinal metinde; “gazilik ve müşirlik dilenciliği edip…” ifadesi geçmektedir.)

*

[6] no’lu dipnotta sözü edilen bildiri ve yayınlandığı “Yakın Tarihimiz” dergisinin ilgili sayısının kapağı ve sayfaları…

***

M. Kemal aleyhtarı bir bildiride dahi olsa, o tarihte Gazi unvanı ile müşirlik rütbesiyle alakalı bir tenkidin yapılmış olması, bu mevzu etrafında birtakım tartışmaların yaşanmış olduğunu açıkça göstermektedir.

Burada akla ilk gelen sual; Neden “gizli” celsede bahsi edilen unvan ve rütbenin verilmesine taraftar olmayanlar bulunurken, “açık” celsede tam tersi olmuştur? Aslında bu sualin cevabı yukarıdaki hatıratlarda mevcut; “tehditler sonrasında Ordu ile Meclis arasında gerginlik olmasın” mülahazası… Başka bir sebep ise “açık” celselerin kamuoyuna aksettiği ve müspet-menfi tesirleri olduğu bilindiği için dışarıya karşı “birlik-beraberlik” mesajının verilmesi, gerekli görülmüştür.

Mesela Meclis’in yetkilerini M. Kemal’e devreden ve 3 aylık müddetlerle sınırlandırılan “Başkumandanlık Kanununun” uzatılması meselesinde de aynı yol izlenmiştir. Gizli celsede sözü edilen kanunun uzatılmasına karşı olan ve red oyu veren milletvekili sayısı 12 iken, açık celsede ittifakla kabul edilmiştir.[7]

Zira oylama öncesinde Meclis’te söz alan Trabzon Milletvekili Hüsrev Gerede, milletvekillerinin gizli celsede istedikleri gibi oy kullanmalarını ancak aleni yani açık celsede herkesin kabul oyu vermesi gerektiğini söylemiştir.[8]

*

[7] ve [8] no’lu dipnotlarda bahsedilen Meclis görüşmesinin tutanağı…

***

Peki Meclis tutanakları sansürlenebilir mi? Bu sualin cevabı maalesef; “Evet”tir. Zaten Büyük Millet Meclisi’nin Başkatibi Recep Peker idi. Kendisinin faşist kafalı olduğu bilinir.[9]

Recep Peker’in Başkatip olarak sahip olduğu güç ve otorite hakkında bir fikir vermesi bakımından, ilk Meclis’in genç katiplerinden olup daha sonraki senelerde Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruculuğunu yapacak olan Ordinaryüs Prof. Hıfzı Velded Velidedeoğlu’nun şu müşahedesi nakle değer:

“Biz bürodakiler için Meclis’te iki büyük kişi vardı. Reis Paşa (M. Kemal) ve Başkatip Recep Bey. Bunların ikisi de askerdi. Aralarında rütbece büyük mesafe vardı: Biri (kurmay) paşa, öbürü kurmay binbaşı; ama ikisi de rütbe işareti taşımazdı. Biz memurlar için aralarındaki fark sanki kıl payı gibiydi. Hatta Recep Bey’den daha çok çekinirdi.[10]

Yine Velidedeoğlu’nun konumuzla ilgili verdiği mühim bir ayrıntı ise şudur:

“Ilk Meclis’teki görüşmelerin bir de suyun altında, hiç görülmeyen bir yönü vardır. Bunlar, gizli tutanaklardaki görüşmelerdir. Böyle gizli görüşmelerin tutanaklanını Meclis’in zabıt katipleri değil, milletvekillerinin kendileri yazarlardı.”[11]

Kemalist Velidedeoğlu’na göre gizli celse zabıtlarına sansür uygulanmıştır. Hatta şu somut misali bile verir:

“Cumartesi günü Meclis’in yaptığı gizli oturumda, Başkanvekili Dr. Adnan (Adıvar), Veliaht Şehzade Abdülmecit Efendi’den Meclis Başkanlığı’na bir mektup geldiğini, bunun üzerine yapılacak görüşmelerin gizli oturumda olmasını oya koydu ve bu öneri Meclis Genel Kurulu’nca kabul edilerek gizli oturuma başlandı. Abdülmecit Efendi’den gelen mektup okundu. Ne yazık ki, milletvekillerinin yazdığı Gizli Tutanak Dergisi’nde yalnızca ‘Şehzade Abdülmecit Efendi’nin mektubu okundu’ tümcesi var, mektubun metni yok.”[12]

*

[12] no’lu dipnotta nakledilen Velidedeoğlu’na ait kitabın kapağı ve ilgili sayfası…

***

Milli Mücadele tarihimizin kırılma noktalarından birini teşkil eden, önce kahraman sonra hain ilan edilen Çerkez Ethem ile ilgili tartışmaların yaşandığı 30 Aralık 1920 tarihli gizli celse zabıtlarının da garip bir şekilde “eksik” olduğunu görüyoruz.[13]

*

[13] no’lu dipnotta sözü edilen Gizli Celse tutanağının ilk ve devam etmesi gereken son sayfası. Resmi tutanağa düşülen not: “Zabtın sonu bulunamamıştır.”

***

Yine Milli Mücadele tarihimizin en tartışmalı konularının başında gelen; yunan saldırısı üzerine Meclis’in Ankara’dan Kayseri’ye “nakledilmesi” meselesinin görüşüldüğü 23 Temmuz 1921 tarihli gizli celse zabıtları da ne hikmetse “eksik”tir.[14]

[14] no’lu dipnotta sözü edilen Gizli Celse tutanağının ilk ve devam etmesi gereken son sayfası. Resmi tutanağa düşülen not: “Içtimanın sonu olduğu anlaşılıyor fakat temin edilememiştir.”

***

Bir misal daha: 5 Temmuz 1920 tarihli Gizli Celse Zabıtları’nın başı ve sonu eksiktir. Zaptın sonuna şu not düşülmüştür: “Asıl zabıtta ve tebyizinde (temize çekilmesinde) hafi (gizli) celsenin başlangıcı ve bitimi noksan bırakılmış olduğundan ikmali mümkün olamamıştır.”[15]

Münakaşalara sebep olmuş böyle mühim konuların görüşüldüğü içtimalara ait zabıtlar niçin tuhaf bir şekilde ortadan kaybolup eksik yayınlanmıştır? Bunun sebebini “tabii ki” bilemiyoruz…

Sansürün nasıl gerçekleştiğine dair olayın şahidinden bir misal verelim… Meclis’te yaptığı açıklamalarla M. Kemal’i kızdıran Gümüşhane Milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in sözleri Meclis tutanaklarından çıkarılmıştır. Nasıl mı? Şöyle;

Zeki Bey mecliste yaptığı bir konuşmadan sonra M. Kemal’in adamları tarafından “görüşmek” bahanesiyle bir odaya çağırılır ve fakat kapı arkadan kilitlenir. M. Kemal’den özür dilemesi ve sözlerini Meclis tutanağından çıkartması istenir. “Zabıttan (tutanaklardan) bir kelime değil bir harf bile çıkamaz.” diyerek bu hadsizlerin teklifini reddeden ve kendini korumak gayesiyle silahına davranan Zeki Bey, hadisenin devamını şöyle anlatır: “Öyle çıkardılar ki, bir de o yanı geçtiler.”[16]

*

[16] no’lu dipnotta nakledilen Kadirbeyoğlu Zeki Bey’e ait hatıratın ilgili sayfası…

***

Bir içtimada aleyhte olan kısımları sansürleyen zihniyet, aleyhte olan bir içtimayı da tamamen sansürlemekten çekinmez.

Nitekim M. Kemal’in Sivas’ta Amerikan heyetiyle yaptığı görüşmenin tutanakları bile aradan geçen 104 seneye rağmen hala yayınlanmamıştır. Türk-Amerikan ilişkilerini inceleyen Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’ndan dinleyelim:

“Tabii, Sivas Kongresi’nin en önemli olayı, General James Harbord‘ın 22 Eylül 1919 günü Sivas’ta Atatürk ve birkaç arkadaşı ile yaptığı ve 2-3 saat sürdüğü anlaşılan görüşmelerdir. Her iki taraf arasındaki mutabakat dolayısıyla, bugüne kadar bu görüşmelerin içeriği hiçbir şekilde açıklanmadığından görüşmelerde nelerin tartışıldığı bugün dahi bilinmemektedir.”[17]

M. Kemal, değil Meclis tutanaklarını, eğer zararı kârından fazla olmasaydı Meclis’i bile tamamen yok edecekti.

Ismet Inönü “Hatıraları”nda, M. Kemal’in “birkaç defa” Meclis’i kapatmayı düşündüğünü yazar.

M. Kemal’in sağ kolu Inönü; “Gayet iyi hatırladığıma göre, Atatürk muharebeler esnasında, Meclis ile beraber çalışmanın artık mümkün olmayacağı kanaatine varmış ve ümidini kaybetmiş duruma birkaç defa gelmişti. Bunlardan birini anlatacağım…” dedikten sonra şöyle devam eder:

“Ben böyle bir zamanda, Atatürk’ten bir telgraf aldığımı bilirim:

‘Artık Meclis ile beraber çalışmamız mümkün olmayacak, Meclisin faaliyetine nihayet verdikten sonra orduda ve memlekette hasıl olacak vaziyet hakkında mütalaan nedir?’ Benden bunu soruyordu.

Kendisine cevap verdim:

‘Bu kadar emek çekilmiştir. Bizim kudretimiz -ben daima bu kanaatte idim- karşımızda bulunan Yunan ordusunu ve Yunan devletini bugünkü mahrumiyetler içinde bile mağlup etmeye yeter. Bunu tecrübe etmeden hiçbir şey yapamayız. Bütün imkânları kullanacağız ve yapacağız. Orduya bu kanaati anlatabiliriz. Orduda subayların geçimlerinden ve askerin iaşesinden dolayı çok sıkıntı vardır. Eğer bir karar verecekseniz, ordunun maaşı ve iaşesi için bir hazırlık yapmak lazımdır. Maaş için muvakkat, diğeri için daha esaslı tedbirler düşünmeliyiz. Bunu temin ederseniz orduyu muhafaza etmek ve düşündüğümüz taarruzu yapmak mümkün olur. Yalnız bilmek gerekir ki, şimdiye kadar bir Millet Meclisi’ne dayanılarak millet namına muharebe etmenin bu mücadelede bize çok itimat veren tarafı vardır. Şimdiye kadar buna dayanarak bu mücadeleye devam edebildik.Istanbul hükümeti, padişah, bunların hepsi düşman elindedir. Meclis dağıtılırsa millet namına, milletin kararı ile mücadele ediyoruz tezi, elimizden gitmiş olacaktır. (Yani elimizdeki koz gider demek istiyor. Meclis onlar için bir paravan, bir tiyatro! : Kadir Çandarlıoğlu). Bunu tamir etmek lazımdır.’

Benim mütalaam bundan ibaretti. Atatürk’ün 1922 Martında meclisi dağıtmak istediğini bildiren ve mütalaamı soran telgrafına verdiğim cevabın sonunda dedim ki:

‘Ne karar verirsiniz, bunu tayin edemiyorum. Bunu tayin etmek benim için mümkün değildir. Şartları siz biliyorsunuz. Biz vereceğiniz kararı tatbik ederiz. Mülahazalarım bundan ibarettir.’

Cevap geldi. Hallolunmuştur, çalışmaya devam ediyoruz, diyordu. Bu bir.

Ondan sonra bir defa da Atatürk Ankara’da bizi toplamıştı. Yine Meclis’te çalışmak artık mümkün olmuyor, bir çare bulamıyoruz, tarzında şikâyette bulundu ve meseleyi aramızda uzun boylu konuştuktan sonra, Meclis’i devam ettirebilmek için çare bulmamız lazımdır, kanaatine varmıştık.

Şimdi, üçüncü defa oluyor.”[18]

*

Gördüğünüz gibi, M. Kemal birkaç defa Meclis’i kapatmayı düşünmüş, fakat Inönü’nün, o halde; “ordunun maaşı ve iaşesi için bir hazırlık yapmak lazımdır” demesi üzerine geri adım atmıştır. Zira Meclis sayesinde halktan vergi toplayabiliyorlardı.

Meclis yoksa, para da yoktu… Madem Meclis yok edilemedi, o halde Meclis’in zararlı tutanakları neden yok edilemesin…

*

TBMM’nin web sitesinde yer alan Gizli Celse Zabıtları ile ilgili ilginç bir ayrıntı: “Yayımlanmasına Karar Verilen Kapalı Oturum Tutanakları…” Bu muğlak ifadeden ne anlamalıyız? Bu umum belirten bir ifade mi, yoksa belirli bir zaman aralığı mı kastedilmektedir? Yani 1920-1934 arasına ait olup yayınlanMAmasına karar verilen gizli celse tutanaklarının mevcut olduğunu mu anlamalıyız, yoksa henüz resmi olarak da yayınlanmamış olan 1934 sonrasını mı?

***

Kemalist rejimin “Resmi Tarih”e uygun düşecek şekilde servis ettiği resmi Meclis tutanaklarına göre 15 Eylül 1921’de bir gizli celse yoktur fakat bunun sansürlendiğini gösteren delillere bir yenisini daha ilave edebiliriz.

13 Eylül 1921 tarihli gizli celse tutanağının sonu “eksik”tir.[19]

*

[19] no’lu dipnotta zikri geçen Meclis zaptının ilk ve devam etmesi gereken son sayfası… Resmi tutanağa düşülen not: “Maalesef devamı yok.”

***

Peki neden? Bize göre eksik olmasının sebebi, 15 Eylül günü reddedilen gazilik ve müşirlikle ilgili tutanakların yok edilmesi sırasında bir önceki 13 Eylül günü gerçekleşen oturuma ait zabıtların sonunun da yanlışlıkla arada kaynamasıdır. Bu ihtimal göz ardı edilemez.

Gelelim manipülatörün delil olarak sunduğu Hüsrev Gerede’nin hatıralarına… Onun; “Meclis minnet ve şükran duygularıyla M. Kemal’i mareşal yaptı ve Gazi unvanı verdi” şeklindeki sözleri bir ironi veya [8] no’lu dipnotta belgelediğimiz üzere mevcut menfi havayı dağıtmaya matuf bir yandaşlık gösterisi değilse, gizli celsede reddedildikten sonra Ordu-Meclis arasındaki gerginliğin tırmanmasından endişe eden milletvekillerinin, zoraki verdikleri takririn okunduğu 19 Eylül gününün bir tasviri olsa gerektir.

Gerçekler bu şekilde olduğu halde, utanmadan delilleri yok saymaya, gözlerden kaçırıp gizlemeye ne hakkınız var?

Ama kime ne anlatıyoruz?

Yoksa bir insanda ar, haya, edep;

Neye yarar, suratına tükürmek!

.

**********

.

KAYNAKLAR:

.

[1] Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl 15, Aralık 1966, Sayı 58, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966, 1322 sayılı ve 16.04.1337 (1921) tarihli telgraf.

[2] “Atatürk’ün Adalet, Menderes’in Savunma Bakanı Refik Şevket Ince’nin Günlüğü”, (Düzenleyen: Ilhami Soysal), Milliyet Gazetesi, 30 Ekim 1982.

[3] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cild 12, Içtima 79, sayfa 263. (19 Eylül 1921)

[4] Nuyan Yiğit, Atatürk’le Otuz Yıl – Ibrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsu, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, Istanbul 2006, sayfa 196-197.

[5] Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Altındağ Yayınları, Istanbul 1967, cild 3, sayfa 863-864.

[6] “Anadolu, Osmanlı Ihtilal Komitesi”, Yakın Tarihimiz Dergisi, cild 3, sayı 16, 14 Haziran 1962, sayfa 87-88.

[7] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 2, Içtima 102, sayfa 428, dipnot 1. (31 Ekim 1921)

[8] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 2, Içtima 102, sayfa 427-428. (31 Ekim 1921)

[9] Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, 6. Baskı, Istanbul 2010, sayfa 61-62.

[10] Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ilk Meclis ve Milli Mücadele’de Anadolu, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1990, sayfa 41-42.

[11] Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ilk Meclis ve Milli Mücadele’de Anadolu, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1990, sayfa 40.

Ayrıca bakınız; Mahmut Soydan, Ankaralının Defteri – Milli Mücadele Günlüğü, (Yayına Hazırlayan: Oğuzhan Murat Öztürk), Tün Kitap, Ankara 2020, sayfa 84.

[12] Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ilk Meclis ve Milli Mücadele’de Anadolu, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1990, sayfa 118.

[13] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 1, Içtima 126. (30 Aralık 1920)

[14] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 2, Içtima 54. (23 Temmuz 1921)

[15] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 1, Içtima 28. (5 Temmuz 1920). Zaptın makaslanmasından evvel konuşan kişinin muhaliflerden Mehmet Şükrü Bey olduğu görülüyor. Bakınız; Süha Ünsal, Ikazcı Mehmet Şükrü – Milli Mücadele’den Cumhuriyet’e, Dipnot Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2011, sayfa 124.

[16] Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in Hatıraları, (Hazırlayan: Ömer Faruk Lermioğlu), Sebil Yayınevi, Istanbul 2007, sayfa 203-204.

[17] Fahir Armaoğlu, Türk Amerikan Ilişkileri 1919-1997, Kronik Kitap, 2. Baskı, Istanbul 2019, sayfa 29.

[18] Ismet Inönü, Hatıralar, (Yayına Hazırlayan: Sabahattin Selek), Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Istanbul 2009, sayfa 377-378.

[19] TBMM Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cild 2, Içtima 75. (13 Eylül 1921)

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

https://www.instagram.com/kadir_candarlioglu_gercektarih

https://instagram.com/belgelerlegercektarihcom

.

Paylaşım Şartı:

Paylaşmak istediğiniz bir yazı, görsel vs. varsa, alakalı yazıya gidin ve yukarıdaki adres çubuğunda görülen linki kopyalayıp paylaşmak istediğiniz yere yapıştırın. Yani YALNIZCA LİNK PAYLAŞIMINA MÜSAADE EDİYORUZ. Ayrıca yazının sonunda “facebook” veya “twitter”ın sosyal medya paylaşım butonları var. O butonlara tıklayarak da paylaşılabilir. Başka türlüsüne hiçbir surette rızamız yoktur.

*

5 responses to “Belgelerle Gerçek Tarih sitesine atılan iftiralara cevap – 4 (Atatürk’e Gazilik ve Müşirlik Verilmesi Meselesi)”

  1. Ali Avni Avatar
    Ali Avni

    Hocam, öncelikle Ramazan bayramınız mübarek olsun, Biiznillah Eid-ul Adha’ya da erişir, kutlarız.
    Kemalist faşizm ile tek başınıza yapmış olduğunuz ilmi mücadelenin sosyal medya ve web sitenizde müşahidiz.
    Başarılarınızın devamını Yüce Yaradandan samimi bir şekilde niyaz ediyor, Allah-u Teala’dan bu mübarek günde size sağlık, sıhhat ve afiyet diliyorum.
    5816 nolu dinozor kanunun da kaldırıldığı günlere hep beraber şahit olacağımız günleri görmeyi de arzu ediyorum.
    Üzerinde çalıştığınız kitabınızın da takipçisiyiz.
    Sizin (Belge ve delillerle faşist Kemalizm) mücadeleniz gayri ihtiyari biz okuyucu ve takipçilerinizi ne yazıkki rehavete sevk ediyor zira ne zaman Kemalist bir fitne ortaya atılsa yüzümüzü sizin yazılarınıza çevirip sayın Çandarlıoğlu bu sahtekarlığı deşifre etmiştir diyor sizin omuzlarınıza büyük sorumluluk yüklüyoruz.
    İnşaallah, etrafınızda yükünüzü hafifletecek gençlerimiz vardır.
    Mübarek günde böylesine detaylı bir reddiye ile bizlere ulaşmanızı Cihad-ı Ekber cihetinde telakki edip, minnettarlığımı belirtirken çalışmalarınızda Yüce Allah’tan başarılarınızın devamını niyaz ederim.
    Allah’a emanet olunuz.

  2. Hacı Avatar
    Hacı

    Ellerine sağlık kadir bey bir çok insanların uyanmasına vesile oluyorsunuz Allah razı olsun sizlerden sizin gibi insanlardan

  3. birmünzevi Avatar
    birmünzevi

    müthiş cevap.

  4. Hasan Basri Avatar
    Hasan Basri

    Abi sen nasıl bir kralsın

  5. Hasan Basri Avatar
    Hasan Basri

    Abi sen nasıl bir kralsın be

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.