Islam’la yönetilen Osmanlı ile kafirlerin hükümleriyle yönetilen Kemalist Cumhuriyet arasındaki fark

Published by

on

Allahu Teala’nın hükümleriyle yönetilen Osmanlı ile kafirlerin hükümleriyle yönetilen Kemalist Cumhuriyet arasındaki fark

Gün geçmiyor ki haberlerde, cinayet, hırsızlık, sahtekarlık, dolandırıcılık olaylarına rastlanmasın. Bunun başlıca sebebi hiç kuşkusuz, Allahu Teala’nın insanoğluna Peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu ilahî hükümlerin ülkemizde devre dışı bırakılıp, yerine bayrağı haç olan Isviçre’nin Medeni, Almanya’nın borçlar/ticaret ve Italya’nın ceza kanunlarının alınmasıdır. Oysa insanın fıtratını en iyi bilen; Allah’tır celle celaluhu. Öyleyse Müslüman bir toplumda, Allahu Teala’nın kanunları uygulanmalıdır.

Allahu Teala Kur’ân’da şöyle buyuruyor (Elmalılı Meali) :

“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah’ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.

Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?” (5-Maide Suresi, 49, 50.)

Nitekim Islamî hükümlerle, yani Şeriat ile yönetilen Osmanlı’da cinayet ve hırsızlık gibi menfur olaylara neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Bu gerçeği, batılı diplomat ve seyyahların vesair eserlerinden yapacağımız nakillerle ortaya koyacağız. Fakat aktaracaklarımızın kemalist “tarihçiler” tarafından anlatılanlarla çeliştiğini hemen fark edeceksiniz. Çünkü onlar tarihçi değil, kemalist ideolojinin “tarihçi” kılığındaki akademik pazarlayıcılarıdırlar. Zira onlar, kemalist sistemin ayakta durabilmesinin ancak Osmanlı’nın kötülenmesiyle mümkün olabileceğini düşünmektedirler. Hakikaten kemalist sistemi eleştirdiğinizde, kemalist muhataplarınızın sürekli olarak Osmanlı’yı “kötülediklerine” ibretle şahit olacaksınız. Çünkü onlar güdümlü tarihçi, yani yarım tarihçidirler.

“Yarım hoca ‘DIN’den, yarım doktor ‘CAN’dan eder” derler… Biz de bu güzel söze “yarım tarihçi de ‘ECDAD’dan eder” sözünü ilave ediyor ve nakillere başlıyoruz.

Fransız generallerinden Comte de Bonneval, “haksızlık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlar Türkler arasında adeta meçhul cinayetlerdir.” dedikten sonra Hıristiyanların ve özellikle rumların ahlaksızlık içinde yaşadıklarını eserinde yazmaktadır.[1]

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

bonneval kitap 1

Comte de Bonneval’ın eseri

***

bonneval sayfa 215

[1] no’lu dipnotta bahsi geçen eserin 215’inci sayfası

***

Baltacı Mehmed Paşa’nın Prut Seferi esnasında bir müddet Osmanlı ordugahında da bulunmuş olan meşhur seyyah A. de la Motraye ise şunları kaydetmektedir:

“Hırsızlara gelince, bunlar Istanbul’da son derece nâ­dirdir: Ben Türkiye’de yaklaşık on dört sene kaldığım halde, bu müddet zarfında hiç bir hırsızın orada ceza gör­düğünü işitmedim. Yol kesen haydutların cezası kazıktır. Ben bu memlekette geçirdiğim müddet zarfında yalnız 6 haydudun kazıklandığını işittim: Onlarda hep Rum cinsindendi. Türkiye’de yankesicinin ne olduğu malum değildir: Onun için ceplerin el çabukluğundan korkusu yoktur.”[2]

18. yüzyılda Ingiltere’nin Istanbul Büyükelçiliği’nde bulunmuş olan Türk ve Islam düşmanı Sir James Porter bile şu itirafta bulunmaktadır:

“Türkiye’de yolkesme, ev soygunculukları ve hatta dolandırıcılık ve yankesicilik vakâları adeta yok gibidir. Harpde olsun, barışta olsun, yollar da evler kadar güvenlidir; özellikle anayolları takib ederek bütün Imparatorluk arazisini en mutlak bir emniyet içinde baştan başa katetmek her zaman mümkündür. Yolcu adedinin çokluğuna rağmen hadisenin fevkalade azlığına hayret etmemek mümkün değildir; bir çok yıllar içinde ancak bir tek hadiseye tesadüf edilebilir.

Bütün Imparatorlukta, adalet de sürat ve şiddetle tatbik edilmekte olduğu için, zabıta vukuatının önünü almakta büyük bir dikkat ve itina gösterilmektedir. En ehemmiyetsiz bir şikayet üzerine meseleyi tahkik için Bâb-ı Âlî erkanından biri derhal yola çıkarılmakta ve ilgili inzıbat sahası tahkikat masrafını ödemeye mecbur tutulduğu için, Bâb-ı Âlî temsilcisi son akçasına kadar hepsini tahsil etmeden dönmemektedir.

Ister Türkler hırsızlığı insanlığa yakışmayacak tiksindirici bir hareket sayarak alçaklık ve şerefsizlik addetsinler, ister kanunun pek kahir olmayan şiddetinden hakikaten yılmış olsunlar, her halde şurası muhakkaktır ki, Istanbul’da Türkler tarafından işlenmiş yankesicilik, dolandırıcılık ve soygunculuk vak’aları son derece nâdirdir. Insan bu şehirde Bulgarlardan sakınmalıdır, çünkü onların ekserisi hilekar ve dolandırıcıdır. Bununla beraber, bütün bunlara rağmen Istanbul’da huzur ve emniyet içinde yaşamak ve kapılarını hemen her zaman ardına kadar açık bırakmak kabildir.”[3]

sir james porterJames Porter

***

james porter kitap

James Porter’in eseri

***

sir james porter sayfa 315

[3] no’lu dipnotta bahsi geçen eserin 315’inci sayfası

***

A. Brayer isminde bir Fransız doktoru Istanbul’da yıllarca kalıp çok esaslı tedkiklerde bulunduktan sonra “Neuf années à Constantinople” ismindeki eserinde şöyle demektedir:

“Kur’ân daima kardeşçe geçinilmesini tavsiye etmek­le, az yemeğe kanâat düsturunu koymakla, şarap vesair müskirat gibi insanı baştan çıkaran içkileri ve her türlü hava oyunlarını men etmekle, kadınların evlerinde oturmalarını ve sokağa örtülü çıkmalarını emretmekle cemiyet hayatı için kötü olan bu temayülleri mümkün ol­duğu kadar imha etmiştir. Işte bundan dolayı Istanbul’­un en hareketli sokaklarıyla en kalabalık mahalleleri gündüz az gürültülü olur ve güneş battıktan biraz sonra da derin bir ıssızlık içinde kalır. Tophane’nin büyük meydanıyla emsali yerlerde hangi tabakadan olursa olsun bir Müslüman – Türkün diğer bir Müıslüman – Türke hiddetle baktığı nâdir görülür; fakat küfrettiği yakasına yapıştığı ve dayak attığı hiç görülmez. Ihtiyarlığın eski kahramanlık çağlarında haiz olduğu nüfuz ve tesir Müslüman Türkler arasında hala berdevam olduğu için, aksakallı bir ihtiyar öyle bir galeyanı bir kaç ata sözü ve bir iki âyet iradiyle derhal teskin edip rezalete nihayet verebilir. Düello ve intiharın ne olduğu meçhuldür. Avrupa’nın bazı payitahtlarında çok büyük polis kuvvetleri bulun­duğu halde cinayetleri önleyip canileri yakalamaya kafi gelmemesine mukabil, Istanbul’da polisin hemen hiç bir işi yok gibidir.”[4]

Brayer, aynı eserin başka bir yerinde ise şunları yazmaktadır:

“…Yankesicilik, dolandırıcılık, anahtar uydurma, kırıcılıkla çalma, pencereden girme vesair suretlerle yapılan hırsızlıklara gelince, işte o gibi vak’alar son derece nâdirdir. Ayni bir cürmün ehemmiyetsiz farklarla birbi­rinden ayrılan bu muhtelif şekilleri Avrupa ceza kanun­larının ekserisinden pek ince farklarla tefrik edilip birbi­rinden ayrı cezalara tâbi tutulduğu halde, Türkiye’de bunlar meçhuldür. Ev kapılarının şöyle böyle kapandığı ve esnafın umumî ahlaka itimad edip dükkanını açık bı­rakarak gaybubet ettiği bu muazzam payitahtta her sene azami altı hırsızlık vak’ası olur…”[5]

Fransız seyyahlarından Grelot da söyle demektedir:

“Vaktiyle Romalıların yaptığı gibi halkın hamama gidebileceğini ilan eden çan sesini beklemeye artık lüzum yoktur; Türk hamamları sabahın saat dördünden itiba­ren açılır ve ancak akşam sekize doğru kapanır; bütün bu müddet zarfında hamamda hiç bir zaman hiç bir gürültü ve kavga olmaz, hiç kimsenin elbisesi veya kesesi çalınmaz ve Ovide’in (Latin şairi) elbiselerini muhafaza için kapıda beklemesini istediği bekçiye de gerek olmaz.”[6]

grelot kitap

Guillaume-Joseph Grelot’un eseri

***

grelot sayfa 236

[6] no’lu dipnotta bahsi geçen eserin 236’ıncı sayfası

***

Başka bir eserde ise, “Bu memlekette hemen hiç bir cinayet vak’ası du­yulmaz; eğer bir iki fevkalade vak’a zuhur edecek olursa, onlar da ya ânî bir feveran neticelerinden veya yol kesen haydutların soygunculuklarından ibarettir.”[7] denilmektedir.

Türk ve Islam düşmanı Guer adında bir Fransız avukat bile Osmanlı Devleti’nde hüküm süren emniyet ve asayişten övgüyle bahsetmektedir.[8]

Fransız müelliflerinden A. L. Castellan ise o zamanki Türk Zabıta ve Adliyesinin sürat ve şid­detini gösteren misaller zikrettikten sonra neticeyi şöy­le anlatır:

“…Bu şiddet misallerinin cinayet vak’alarını, gayet nâdir bir hale getirmek gibi büyük bir faydası vardır, Istanbul’da gündüz olduğu gibi geceleyin de insan hiç bir mürettep taarruz korkusu olmadan dolaşabilir. Zaten ahâli bilhassa evlerde hırsızlık vak’aları olmamasına büyük bir bağlılıkla itina gösterir: Çünkü öyle bir vak’a cereyan eden sokağın bütün sakinleri çalınan malın tazminiyle mükelleftir.”[9]

1872’de Istanbul’a gelmiş olan Fransız yazar Paul Eudel’in eserinde şu satırlara rastlamaktayız:

“Insana heyecan veren ulvî bir âdet mucibince cami­ler, seyahate çıkacak kimselerin her türlü ticarî senetleri ve hisseleriyle kıymetli eşyalarını emanet olarak bırakma­larına her zaman âmâde bulunur. En eski devirlerden beri hiç bir zaman bu emanetlerden her hangi bir şey çalınmış olduğu görülmemiştir. Bizim memleketlerde hırsızların bu kadar insaflı davranacaklarını temin edemem.”[10]

Istanbul’da bir kaç sene tedkikatta bulunduktan sonra, 1855 tarihinde “La Turquie actuelle” ismindeki eserini Paris’de yayınlamış olan tarihçi A. Ubicini, Ezan’ın okunmasıyla esnafın Cami’ye gittiğini ve dönüşte her şeyi yerli yerinde bulduğunu yazdıktan sonra şöyle diyor:

“Patronların belli ve önceden bilinen saatlerde dükkanları terk ettiği ve geceleri evlerin kapılarının basit bir sürgüyle kapatıldığı o koca payitahtta, yılda sadece 4 hırsızlık vakası kaydedilmektedir. Buna karşılık münhasıran Hıristiyanların ikamet ettikleri Pera ve Galata semtlerinde gün geçmez ki hırsızlık yapılmasın veya bir cinayet işlenmesin.”[11]

ubicini kitap

Ubicini’nin eseri

***

 A. Ubicini devamında şu hadiseyi naklediyor:

“Bir Ingiliz seyyahının anlattığı şu menkıbeyi lütfen dinleyin. Bugün kendi eşyamla yol arkadaşım olan eski bir Macar zabitinin eşyasını nakletmek üzere bir köylünün yük arabasını kiraladım. Sandıklar, port-mantolar, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Buralarda yatağın hayali bile mevcut olmadığı için, gece üstüne uzanmak üzere ben biraz kuru ot satın almak isteyince son derece nazik bir Türk bana refakat teklifinde bulundu. Köylü de öküzlerini koşumdan çıkarıp bizim bütün eşyamızla beraber sokağın ortasında bıraktı. Ben onun uzaklaştığını görünce:

-Burada birisi kalmalı! dedim. Yanımdaki Türk hayretle sordu:

-Niçin?

-Eşyalarımızı beklemek için.

Müslüman Türk şu cevabı verdi:

-A! ne lüzumu var? Eşyanız bir hafta gece-gündüz burada kalsa bile dokunan olmaz.

Ben bu sözü kabul ettim ve dönüşümde her şeyi yerli-yerinde buldum. Şu noktayı da unutmamalı ki o sırada Islam askerleri sürekli gelip geçmekteydi. Bu vakıa bütün Londra kiliselerinden Hıristiyanlara ilan edilmelidir; içlerinden bazıları rüya gördüklerini zannedeceklerdir. Artık uykularından uyansınlar!”[12]

ubicini sayfa 329

[11] no’lu dipnotta bahsi geçen eserin 329’uncu sayfası

***

ubicini sayfa 330

[12] no’lu dipnotta bahsi geçen eserin 330’uncu sayfası

***

A. Ubicini’nin aynı eserinin başka bir yerinde ise şu sözlere tesadüf edilmektedir:

“…Padişain Bâb-ı-Âlîsi o devirlerde hakikaten (Cihanın sığınağı) haline gelmişti. Katolikliğe nisbetle râfızî diye Avrupa’nın sinesinden söküp attığı bedbahtlar padişahın misafirleri olunca emâna mazhar olup kendi vatanlarında mahrum oldukları hürriyet ve emni­yete kavuşuyorlardı; aynı himaye bütün dinlerle mezheplere teşmil edilmiş ve Türkleri barbar sayan Garp milletleri onlardan müsamaha ve insaniyyet dersleri al­maya başlamıştı. 16’ıncı asrın ağırbaşlı bir müellifi şöyle diyordu:

— Inanılmaz şey! Barbarlar diyarında ve muazzam bir şehrin o muazzam batakhanesinde ne cinayet, ne ce­bir ve şiddet oluyor; herkesin hukuku eşitlik esasına göre temin ediliyor; bütün bedbahtlar emin bir sığınak buluyor ve büyük küçük, müslüman hıristiyan hep aynı adalete tabiî tutuluyor!”[13]

***

Evet, gördüğünüz gibi yabancılar, hatta Türk ve Islam düşmanı olanları bile Şeriat ile yönetilen Osmanlı toplumunu övmektedirler. Bugün memleketimizde meydana gelen cinayet, hırsızlık ve benzer menfur olayları burada zikretmeye gerek görmüyoruz ve sadece şu suali sormakla iktifa ediyoruz:

Allahu Teala’nın emrettiği Şeriat ile yönetilen bir Osmanlı mı, yoksa Allah’ın emir ve yasaklarını devre dışı bırakan ahlaksızlığın, asayişsizliğin ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü dinsiz kemalist bir devlet mi?

Karar sizin…

**********

ŞERİAT HAKKINDA BİRKAÇ YAZI:

(Medya’nın bize anlattığının aksine, Şeriat Iran değil; Kur’ân’dır, Sünnet’tir.)

– Şeriat hükümleri ve hikmetleri – KISAS (Katilin hükmü)

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/05/seriat-hukumleri-ve-hikmetleri-kisas-katilin-hukmu/

***

– Şeriat hükümleri ve hikmetleri (Hırsızlık)

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/14/seriat-hukumleri-ve-hikmetleri-hirsizlik-hirsizin-hukmu/

***

– Şeriat ile yönetilen Osmanlı’nın Gayr-i Müslimlere Hoşgörüsü

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/12/seriat-ile-yonetilen-osmanlinin-gayr-i-muslimlere-hosgorusu/

***

Şeriat hükümleri ve hikmetleri – ŞAHITLIK: BIR ERKEK IKI KADIN

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/21/seriat-hukumleri-ve-hikmetleri-sahitlik-bir-erkek-iki-kadin-2/

***

– Kemalistlerin mi yoksa Allahu Teala’nın kanunları mı?

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/06/11/kemalistlerin-mi-yoksa-allahu-tealanin-kanunlari-mi/

***

– Şeriat hükümleri ve hikmetleri – TAADDÜD-Ü ZEVCAT (ÇOK EVLİLİK)

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/06/03/seriat-hukumleri-ve-hikmetleri-taaddud-u-zevcat-cok-evlilik/

***

Şeriat hükümleri ve hikmetleri – Mirasta Erkeğe iki Kadın payı

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/09/06/seriat-hukumleri-ve-hikmetleri-mirasta-erkege-iki-kadin-payi-ama-sor-bi-niye/

***

– İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.a) Şeriat hakkında ne dedi?

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/04/25/imam-i-azam-ebu-hanife-rh-a-seriat-hakkinda-ne-dedi/

***

– Kur’an Nizamı (Hilafet/Şeriat/Hüküm/Kanun) ile ilgili bir kaç Ayet-i Kerime

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/02/kuran-nizami-hilafetseriathukumkanun-ile-ilgili-bir-kac-ayet-i-kerime/

***

– Şeriat, Hüküm, Kanun hakkında birkaç Hadis-i Şerif

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/07/09/seriat-hukum-kanun-hakkinda-birkac-hadis-i-serif/

 

**********

KAYNAKLAR:

[1] Comte de Bonneval, Anecdotes Venitiennes et Turques ou Nouveaux Memoires du Comte de Bonneval, Londra 1740, cild 1, sayfa 215.

[2]  A. de la Motraye, Voyages en Europe, Asie et Afrique, Lahey (La Haye) 1727, cild 1, sayfa 258.

[3] Sir James Porter, Turkey: Its History and Progress – the journals and correspondence of Sir James Porter – Londra 1854, Hurst and Blackett, cild 1, sayfa 315.

[4] A. Brayer, Neuf années à Constantinople, Paris 1836, cild 1, sayfa 196, 197.

[5] A. Brayer, Neuf années à Constantinople, Paris 1836, cild 1, sayfa 234, 235.

[6] Guillaume-Joseph Grelot, Relation Nouvelle d’un Voyage de Constantinople, 1680 Paris, sayfa 236.

[7] Du Loir, Les voyages du sieur Du Loir, Paris 1654, sayfa 188.

[8] Jean-Antoine Guer, Moeurs et usages des Turcs, leur religion, leur gouvernement civil, militaire et politique, avec un abrégé de l’histoire ottomane, Paris 1747, cild 2, sayfa 188.

[9] A. L. Castellan, Lettres sur la Grece, I’Hellespont et Constanti­nople, Paris 1811, cild 2, sayfa 221.

[10] Paul Eudel, Constantinople, Smyrne et Athenes, Paris 1885, sayfa 190.

[11] J.H.A. Ubicini, Ubicini, La Turquie Actuelle, L. Hachette et C. Kitabevi, Paris 1855, sayfa 328, 329.

[12] J.H.A. Ubicini, Ubicini, La Turquie Actuelle, L. Hachette et C. Kitabevi, Paris 1855, sayfa 329, 330.

[13] J.H.A. Ubicini, Ubicini, La Turquie Actuelle, L. Hachette et C. Kitabevi, Paris 1855, sayfa 437.

Tafsilat icin bakınız;

Ismail Hami Danişmend, Garb membalarına göre eski Türk seciyye ve ahlâkı, Istanbul Kitabevi, 1961.

**********

Kadir Çandarlıoğlu

**********

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com

*

*

13 responses to “Islam’la yönetilen Osmanlı ile kafirlerin hükümleriyle yönetilen Kemalist Cumhuriyet arasındaki fark”

  1. Onur Avatar
    Onur

    Amma attınız be.

    1. Muhammed Yusuf Avatar

      Ne oldu zorunamı gitti gerçekler

  2. kamil Avatar
    kamil

    Bazılarının yüzüne gerçeği fırlatsanda anlamıyolar

  3. öznur Avatar
    öznur

    ahahaha hareminde yüzlerce cariye olan ve nikahsız hepsiyle ilişkiye giren osmanlı hükümdarları zina açısından kafir değil de batının gelişmişliğini ülkeye getirmeye çalışan zihniyet kafir ha? bu kadar araştırma yapıp bunları nasıl atladınız yahu? islamda harem caiz mi? ya da islamda kardeş katli caiz mi? hey canına yandımın körü körüne bir şeye inananları sizi…

    1. belgelerlegercektarih Avatar

      Öznur hanim bilgi eksiginiz var. Islam’da cariyelerle nikah kiyilmaz ve bu zina da olmaz. Bu konuda Elmalili Hamdi mealinden size bir ayet sunalim:

      Mü’minun Suresi:
      “6 – Ancak eşleri ve “ellerinin sahip olduğu” (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.”

      Ayette gecen “ellerinin sahip oldugu” ifadesinden kasit “cariyelerdir.” Parantezler bize aid degil, Elmalili Mealinin sadelestirilmis metninde geciyor.

      Ayrica Padisahlar yüzlerce cariye ile birlikte olmaz, bunu batililar bile artik kabul ediyorlar. Insaallah yakinda bu konuda bir yazi yayinlanacaktir.

      Kardes katline gelecek olursak, her devlet, kendine isyan edenleri en agir sekilde cezalandirir. Padisahlar kardeslerini veya cocuklarini millet icin feda etmislerdir. Eger Padisah, isyan eden kardesini öldürmez ise, kendisine tabi olan asker ve halk ile kardesini isyana tesvik eden cuntanin pesine katilan asker ve halk arasinda savas olur. Yani bir ic savas… Yani halk ikiye bölünür ve kardes kardesi öldürür. Nitekim I. Selim ile Sehzade Ahmed’in mücadelesinde halktan insanlar ölmüstür. Keske I. Selim Sehzade Ahmed’i daha önce öldürebilseydi de halktan insanlar ölmeseydi. Yani Padisah, halktan insanlar ölecegine buna mani olmak icin kendi evladini veya kardesini öldürüyordu. Bugün hangi baba canindan cok sevdigi evladini milleti icin feda edebilir? Bunlari bilmeden bu yüce sahsiyetler hakkinda ileri geri konusmamanizi tavsiye ederiz. Oysa M. Kemal, bir sapka ugruna kendi ailesinden birini degil, halki katletmistir. Halki katleden adam muteber oluyor da, halki icin evladini feda edenler neden kinaniyor anlamis degilim. Islam’da sapka icin halki katletmek caiz mi? Islam’da nikahsiz olarak hür kadinlarla münasebette bulunmak caiz mi? Oysa M. Kemal’in nikahsiz ve cariye olmayan kadinlarla münasebette bulunduguna dair onlarca örnek sayabilirim. Ancak prensip olarak bu tür mevzulara girmiyoruz, cünkü günahi kendisiyle sinirli olan hususlar bizi alakadar etmiyor. Hesabini Allah’a verir. Biz, kendisiyle sinirli günahlarini degil, halka yansiyan zulümleri sözkonusu ediyoruz. Sayet kendisiyle sinirli günahlarini yazmak isteseydik, bu konuda elimizde bir ton kaynak var, fakat yukarida da ifade ettigimiz gibi bu bizi alakadar etmiyor.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.