Ahmet Hakan’a Cevap 4

Published by

on

Ahmet Hakan’a Cevap 4

*

ahmet-hakana-cevap-2-ahmet-hakana-reddiye-kemalistlere-cevap-ahmet-hakan-selahattin-demirtas-ahmet-hakan-ataturk-ahmet-hakan-m-kemal

***

Defalarca ağzının payını verdiğimiz Ahmet Hakan hala saçmalamaya ve çarpıtmaya devam ediyor. Bu fitneci çapına bakmadan yine Kadir Mısıroğlu’na laf attı. Kadir Mısıroğlu’nun twitter hesabını yönetenler şöyle bir twit atmış: “15 Temmuz, Milli Mücadele ile kıyaslandığında ondan kat be kat daha üstün milli bir destandır.”

Ahmet Hakan’a göre bu mukayese (aynen alıntılıyorum) ; “En başta kendisini Milli Mücadele’ye adamış 15 Temmuz şehidi Ömer Halis Demir’e yapılmış en büyük hakarettir.”

Yuh! Yazıklar olsun!.. Ne alakası var? Bir insanın bu twitten böyle bir yorum çıkarabilmesi için aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir. Ömer Halisdemir’e en büyük hakareti Ahmet Hakan denen adam yapıyor. Ahmet Hakan daha kahramanımızın adını bile bilmiyor. Ömer Halisdemir yazacağına “Ömer Halis Demir” yazmış. Işte kahramanımıza verdiği kıymet bu kadar…

Bir de şöyle yazmış hadsiz; “15 Temmuz için ‘Yerim destanınızı’ yazan gazeteciye ne oldu? Yaka paça gözaltına alındı. Buna karşılık… Bir tür ‘Yerim sizin Milli Mücadele’nizi’ anlamına gelen ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ lafını eden Kadir Mısıroğlu’na ne oldu?”

Yani Ahmet Hakan, 15 Temmuz destanı hakkında “Yerim destanınızı” dediği için gözaltına alınan gazeteciye karşılık, Kadir Mısıroğlu’nun “kellesi”ni istiyor. Halbuki Kadir Mısıroğlu’nun “Keşke Yunan galip gelseydi” sözü çarpıtılmıştır. Mısıroğlu, “Yunan galip gelseydi, kemalistlerin yapacağı zulmü yapmazdı” manasında söylüyor bunu. Yani kısacası; “Kemalistler yunanın yapamayacağı zulmü yaptı” diyor. Ama her zamanki gibi videonun önünü arkasını kesip sözlerini çarpıtmışlar.

*

 

Kadir Mısıroğlu’nun “Keşke Yunan Galip Gelseydi” ifadesi hakkındaki izahı…

***

Ama laftan anlayan kim… Ahmet Hakan denen cahil daha evvel de Kadir Mısıroğlu’nun Shakespeare ile alakalı iddiasıyla alay etmeye kalkmış fakat bu hevesi kursağında kalmıştı. Zira bu iddia Ingiliz kamuoyunda bile çok defa münakaşa mevzuu olmuştu. Adamın dünyada olup bitenden haberi yok. Bu hususta da bir yazı kaleme almıştık.[1] Yani Ahmet Hakan’ın ağzının payını vermiştik. Buna rağmen utanmadan hala saldırmaya devam ediyor.

Madem Ahmet Hakan için vatan toprağı kutsaldır ve bu hususta hiçbir tavize taraftar değildir… O zaman soralım bakalım; “Batum’a ne oldu?..” Malum, Milli Mücadele sırasında Batum bize aid idi. Nitekim Birinci Meclis’te 5 Batum milletvekilimiz vardı.[2]

*

kemal-atatc3bcrk-lozan-batum-lozan-atatc3bcrk-hain-mi-kemal-hain-mi-vahdettin-hain-mi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümünden…

***

Peki Batum’a ne oldu?

Evvela “Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı” tarafından yayınlanan “Mondros’tan Mudanya’ya Kadar” isimli eserin dördüncü cildine bakalım:

“16 Mart 1921’de imzalanmış olan Moskova andlaşması, Batum, Ahılkelek ve Ahıska’yı Türk sınırları dışında bırakmış ve bu andlaşma 21 Mart 1921’de Ankara Hükumetince kabul edilmişti.”[3]

Peki ne karşılığında?

Bunu da kemalistliği konusunda en ufak şüphe duyulmayan Prof. Dr. Sina Akşin’den öğrenelim (Parantez içindekiler de Prof. Akşin’e aid) :

“16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Dostluk Antlaşması’yla Sovyetler Birliği’yle sınır belirleniyor (Batum Sovyetler’de olmak üzere), Sovyetler’in Türkiye’ye para ve savaş malzemesi yardımı yapmaları kararlaştırılıyordu.”[4]

Aaa! Aaaaaaaa! Yanlış okumadık değil mi? Para ve silah karşılığında kutsal vatan toprağı “Batum”u ruslara vermişiz, yani satmışız! Ya hu söz konusu vatansa gerisi teferruat değil miydi? Aaaaaa! Ahmet Hakan ses ver! M. Kemal’e çatmayacak mısın? Yine mi ilkelerinden taviz vereceksin? Karar ver; vatan toprağı senin için kutsal mı, değil mi? Kutsal ise işte buyur vatan toprağını para ve savaş malzemesi karşılığında “satan”lara da iki çift laf et. Ama edemez! Çünkü Ahmet Hakan’ın tıynetini biliyorum… Daha evvel Atatürk-Afet Inan ilişkisi hakkında başkalarına karşı coştuğu halde, yerin yedi kat dibine girmek pahasına patronuna bir kelimecik bile edememişti.

Hatırlayınız, Aydın Doğan’ın elemanı Ahmet Hakan, Atatürk’ün Afet Inan ile aşk yaşadığını iddia edenlere “alçak” diyordu. Fakat bunu CNN Türk de yazmıştı, buna rağmen kınamadı ve bu kurumda çalışmaya hala devam ediyor.[5] Peki bu ikiyüzlülük değil mi? Hem Atatürkçü geçinecek, hem de “hakaret” kabul ettiği Atatürk-Afet Inan ilişkisini yazan CNN Türk’ten “maaş” almaya devam edecek. Işte bunların Atatürkçülükleri bu kadar. Söz konusu para olunca gerisi teferruat oluyor galiba.

Şimdi gelelim 15 Temmuz ve Milli Mücadele mukayesesine… Bana göre de 15 Temmuz kat be kat daha üstün milli bir destandır. Ancak 15 Temmuz’un “daha” üstün olması, Milli Mücadele’nin kıymetinden hiçbir şey eksiltmez. Biz yazılarımızda Milli Mücadele’nin perde arkasındaki gerçeklere, gizli ve kirli ilişkilere[6] dikkat çekip tenkid ederken bu savaşta canını ve kanını veren imanlı askerlerimizin mücadelesine en ufak bir leke sürmedik, sürülmesine de asla müsaade etmeyiz. Ahmet Hakan bunu bile anlayamıyor… Veya fitne çıkarmak için anlamamazlıktan geliyor.

Peki 15 Temmuz zaferi neden Milli Mücadele’den daha üstündür?

1 – Çünkü destanı silahsız halk yazdı.

2 – Çünkü halk kumandansız savaştı.

3 – Çünkü düşman belirsizdi, bizdenmiş gibi göründü. Sadece cesaret değil, aynı zamanda feraset sahibi olmak gerekiyordu. 

4 – Çünkü bir gecede zafere ulaşıldı. Milli Mücadele ise 2 buçuk sene sürdü.

5 – Çünkü 15 Temmuz’da büyük devletlerden Rusya hariç hepsi darbenin başarılı olmasını istiyordu. Milli Mücadele’de ise tabiri caizse sadece “kıçı kırık” yunana karşı savaştık. Rusya, Fransa ve Italya kendileri çekilmekle kalmadılar, bize silah, cephane, uçak, istihbarat vs. yardımında bulundular.[7] Hatta ingilizler bile ineboluya cephane getirmişti.[8]

6 – Çünkü bir gecede 250 şehit verdik. Milli Mücadele’de ise 2 buçuk yılda cephede şehit olanların sayısı 9000 küsur idi. Allah Teala hepsine rahmet eylesin.

7 – Çünkü 15 Temmuz’da düşmana mani olan kimse yoktu. Halbuki Milli Mücadele’de yunan ordusu dilediği gibi ilerleyemiyordu. Ingilizler “Milne hattı” denilen bir sınır belirleyip yunanın ilerlemesine mani oluyordu. Bu da Ankara hükümetinin zaman kazanması demekti!

8 – Çünkü 15 Temmuz’da düşmanın elindeki silahlar yunan ordusunda bile yoktu. Üstelik halk silahsızdı, yani orantısız güç söz konusuydu.

9 – Çünkü psikolojik açıdan kendi ordusunun üniformasını giymiş ve adı ali veli olan insanlara karşı savaşmak; yunana, yani yabancıya karşı savaşmaktan daha zordur.

10 – Çünkü düşman aniden baskın yaptı, dolayısıyla hazırlık imkanı yoktu. Hızlı karar vermek gerekiyordu.

11 – Ve en mühimi Milli Mücadele hedefine ulaşmadı. Milli Mücadele’nin hedefi Misak-ı Milli idi, ancak bu gerçekleşmedi.[9]

Bu liste uzar gider, ancak biz şimdilik bu kadarla iktifa edelim. Bu arada şunu da belirtelim; Bu düşüncemiz Milli Mücadele’yi küçümsediğimiz manasına gelmediği gibi, Aydın Doğan’ın maaşlı elemanı Ahmet Hakan’ın yakıştırmasıyla “Yerim sizin milli mücadelenizi” tarzında bir ukalalık da değildir. Böyle bir şey aklımızın ucundan bile geçmemiştir. Allah Teala hem Milli Mücadele şehitlerimize, hem de 15 Temmuz şehitlerimize rahmet eylesin.

Ahmet Hakan! Boşuna uğraşma… Fitne çıkaramayacaksın… Anlaşılan Selahattin Demirtaş içeride olduğu için, vaktinde ona verdiğin sazı şimdi sen eline almışsın. Ama ziyanı yok, beynelmilel bir orkestrayla da gelseniz; Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber nidalarıyla boğacağız o sesi. Bu millete diz çöktürmeye gücünüz yetmez.

.

**********

.

KAYNAKLAR:

.

[1] Shakespeare mevzuunda Ahmet Hakan’a verdiğimiz cevap için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2016/08/28/kadir-misiroglu-shakespeare-muslumandir-gercek-adi-seyh-pirdir/

[2] TBMM Albümü (1920 – 2010), cild 1 (1920-1950), TBMM Basın ve Halkla Ilişkiler Müdürlüğü Yayınları, sayfa 14, 15.

[3] Dr. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, cild 4, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Yayınları: 6/4, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1974, sayfa 66.

[4] Prof. Dr. Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, cild 2, Cumhuriyet, 1997, sayfa 19.

Prof. Dr. Erel Tellal, 8 Mayıs 1920’de Moskova’ya gidecek heyete hazırlanan talimatın, Misak-ı Milli’den verilecek Batum tavizinin habercisi olduğunu belirtir.

Bakınız; Erel Tellal, “1919-1923 Sovyetlerle Ilişkiler”, Baskın Oran, ed., Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, 15. Baskı, Iletişim Yayınları, Istanbul 2009, cild 1, sayfa 167, 168.

[5] Atatürk-Afet Inan ilişkisi hakkında Ahmet Hakan’a verdiğimiz cevap için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2017/05/14/ahmet-hakana-cevap-3-afet-inan-ve-m-kemale-dair/

[6] Milli Mücadele gerçekleri için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/12/10/m-kemal-ataturkun-ingiliz-istihbarati-ile-gizli-iliskisi-desifre-oldu/

[7] Milli Mücadele’de sadece Yunanlılara karşı savaştık. Daha fazla malumat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/

[8] Ingilizlerin Inebolu’ya cephane getirdiklerine dair kaynaklar için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/31/kadir-misiroglu-kurtulus-savasinin-perde-arkasini-anlatiyor/

[9] Misak-ı Milli hakkında daha fazla malumat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/11/hasta-adam-misak-i-milli-kurtulus-savasi-m-kemal-ataturk-ve-kemalizm-afyonu/

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/01/05/lozan-anlasmasinin-tenkidi/

.

**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

**********

.

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

www.belgelerlegercektarih.com

*

7 responses to “Ahmet Hakan’a Cevap 4”

  1. emin Avatar
    emin

    Bu vatandaş kırkından sonra Aydın Doğan medyasına kapağı attı, kırkından sonra bir anda “atatürk” sevgisi depreşiverdi, meğer gizli “atatürk” hayranıymış! Derin Tarih dergisine yapılan operasyonun tetkiçisi buydu, devir bunların devri ya! sayesinde bir tarihçi ve bir dava adamı m.kamal’a hakaretten tutuklandı, 2017’nin Türkiye’sinde tarih dergisi yasaklandı. Belli ki iştahı iyice kabarmış, şimdi de Kadir Mısıroğlu hocanın üzerine gidilmesi için fişekler çakıyor 80’in üzerindeki yaşına dahi aldırmadan. Bu kafa ve temsilcisi 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” diyor fakat böyle dediği için tutuklanan kimse yok. Halbuki asıl “kontrollü” olan m.kemal idaresindeki yunan harbidir. Yunanlılara İzmir’i işgal ettirenler İngiliz, hemen ertesi gün m.kemal’i samsun’a gönderen de ingiliz. m.kemal asker ve güç toplarken Osmanlı’ya Sevr’i dayatan ingiliz, Nisan 1920’da İstanbul’da meclisi basıp dağıtan, Ankara’da açılmasını sağlayan ingiliz. 13 mayıs 1921’de türk-yunan savaşında tarafsızlık ilan eden, ve yunanlılara silah SATIŞINI bile yasaklayan ingiliz.. kontrollü darbe görmek isteyen 1919-1924 yıllarına baksın daha yüzlerce misal görecek fakat heyhat.. bunlar için sözkonusu m.kemal ise gerisi teferruattır!

    1. vt08055 Avatar
      vt08055

      Mebusan Meclisi 16 Mart 1920′ de Basılmıştır. Mebusan Meclisini İse Kemal Paşa Sivas’ta iken Rauf Paşa İle Anlaşıp Meclis’i İngilizlere (Zorlayarak) Bastırtmışlardır, Sırf Mebusların Ankara’da Toplanabilmesi İçin. Kaynak; Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay

      1. emin Avatar
        emin

        16 Mart 1920 İstanbul’un resmen işgal tarihidir. Mebuslar Meclisi de tam olarak 11 Nisan 1920’de kapatıldı, sadece 12 gün sonra 23 Nisan’da meclis Ankara’da açılacaktı, İngilizler sayesinde! Bu günki köşesini yine m.kamal’a ayıran 40’ından sonra kemalist Ahmet Hakan’a sormak lazım. İngilizler İstanbul yerine Ankara’yı işgal etse “sorun”u kökten çözmüş olmaz mıydı? Keza 1918’de Kars’ta Güneybatı Kafkas Geçici Hükûmeti kurulmuştu. 19 Nisan 1919’da İngilizler Kars’ı işgal ederek buradaki Hükümeti dağıttı, Hükümet başkanı Cihangirzade İbrahim Bey ve diğer 11 üyeyi Malta’ya sürgün ettiler. Galiba Ankara’nın yolları mayındanmış M.Kamal’in de Milletvekili Dokunulmazlığı varmış!

  2. ibrahim Avatar
    ibrahim

    güzel yazı.

  3. emin Avatar
    emin

    Devleti elinde oynatan 40’ından sonra kemalist büyük deha koca reis Ahmet Hakan, Kadir Mısıroğlu’nu hedef gösterir de kimse harekete geçmez mi? 26 Temmuz itibariyle Halkın Kurtuluş partisi adındaki bir tabelanın avukatları sayın Kadir Mısıroğlu hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Aylar hatta yıllar önce yaptığı konuşmalar nedeniyle! Her halde 5816’nın varlığından yeni haberdar oldular veya bir düşünce açıklamasının suç olduğunu garson A.Hakan yazınca fark ediyorlar. Aynı kişi bu günki yazısında da K.Kılıçdaroğlu’nun MİT tırları davası nedeniyle tutuklanması ihtimalinden söz etmiş. Ve “sakın ha aklınızdan bile geçirmeyin, memleketi yakarsınız yıkarsınız, iyice kamplaştırırsınız” diyerek tehditler savuruyor, savcılarına talimat veriyor!!. Kendinden olana dokunulma ihtimali dahi bunların kimyasını bozarken, vatana ihanetlerinin dahi cezasız kalmasını isterken.. kendilerinden olmayan tek kişi serbest kalmasın istiyor hatta 80 küsür yaşında olsa bile.. hiç kimse yakın tarihin gerçeklerinden söz etmesin. “Din Bu” diye kitaplar basılıp özgürce satılsın dağıtılsın İslam’a saldırılsın ama kimse “Yakın Tarih Bu” bile diyemesin! “Atatürk Bu” mu? Aklınızdan bile geçirmeyin Milli Şef garson Ahmet Hakan’ın tabiriyle!

  4. emin Avatar
    emin

    MHP’nin başındaki şahıs da dün üstad Kadir Mısıroğlu’na ağzından köpükler saçarak hakaret ve iftiralarda bulundu. Çok iyi bildiğimiz gerçek yüzünü bir daha ifşa etti. Bir köpek türü olan kurt’u bu kadar kutsayıp “ata” olarak görenlerin, Kurt-Ata tabirini kullananların etrafa böyle pervasızca ve çıldırmışca saldırmalarına şaşırmamak gerek. Ancak, hükümeti destekleyen insanlara karşı ağızdolusu küfreden bu zevat, kemalist Ecevit’in peşinde 3,5 yıl kuzu gibi dolanmayı başardı her nasılsa! 14 yaşından küçüklere Kur’an eğitimi almayı yasaklamak, başörtülü vekillerin meclisten kovulmasına destek çıkmak, “kamusal” A.N.S. gibi birini cumhurbaşkanı makamına getirmek bu kafaya nasip olmuştu! Bir zamanlar MHP için “CHP’nin ruh ikizi” diyordu devlet büyüklerimiz, ne kadar haklılardı. Bunlarla ittifak kurmak en büyük tuzaklardan biridir.

    Üstad Kadir Mısıroğlu’nun “keşke Yunan galip gelseydi” mealindeki sözü gündemde ya, hakkında da soruşturma açıldı ya o söze kafayı takmış numarası yapıyor. Geçen gün de sayın Mısıroğlu’nun komalık olduğu haberi çıkmıştı. 80 küsür yaşındaki bu tarih üstadına hayasızca ve arsızca saldırmalarının bir gayesininin de kendisini fiziken ve sağlık itibariyle yıpratıp ortadan kaldırmak teşebbüsü olduğu gayet açıktır, bu tahammülsüz saldırganların tarihi yüzbinlerle zulüm ve cinayetle doludur.

    Bunların tarih bilgisi sosyal medyada yazılıp çizilenleri araklamaktan ibarettir. Türkiye’de ve dünyada akademik ünvanlı tarihçiler de tarihi konuları “acaba aksi olsa ne olurdu” muvacehesiyle ele alır. En önemli zafer olarak bilinen savaşların dahi aslında kaybedilmesinin daha yararlı olabileceğini söyleyebilir. Ancak henüz linç edilme sırası size gelmediyse bu söylediklerinizi kimse gündemine almaz. Mesela tarihçi Prof. Ekrem Buğra Ekinci “Çanakkale geçilseydi” başlıklı makalesinde Çanakkale savaşının kaybedilmesi durumunda neler olabileceğini ele alıyor. Kendisi demiyor ancak okuyanlar “keşke Çanakkale geçilseymiş” diyor. İşte o makale;

    “Çanakkale Boğazı, 1918 değil de 1915 yılında geçilseydi tarihin seyri tamamen değişebilirdi. Çanakkale’nin geçilmesi durumunda neler olacağını tahmin etmek enteresan olduğu kadar zor ve riskli. Çanakkale muharebeleri, Irak cephesindeki Kutü’l-amâre muharebesi ile beraber Birinci Cihan Harbinde yüz akımız sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir. Hatta Irak cephesinde, İngiliz ordusunun kumandanı bile esir alınmıştır. Bundan dolayı ne kadar iftihar etsek, azdır. Muzaffer askerlerimizi şükranla anıyoruz… Acaba Çanakkale geçilseydi, ne olurdu? Şunu diyebilirsiniz: Çanakkale zaten üç seneye kalmadan geçildi. Biz burada 1918 yılında değil, 1915 yılında geçilseydi, tarihin seyri nasıl değişirdi, onu merak ediyoruz. Buna cevap vermek de kolay değil. Tarihî konularda, eldeki bilgilere göre konuşmak kolay. Ama geleceğe dair tahminler yapmak enteresan olduğu kadar da zor ve riskli. FATURA HAFİFLERDİ Kendi açımızdan şu tahminleri yapmak belki mümkün: Bir kere harb bu kadar uzamazdı. Zayiatın çok olduğu Çanakkale kara harblerine gerek kalmazdı. Milyona yakın Mehmetçiğin şehid olup, esir düştüğü Irak, Mısır, Galiçya, Suriye gibi yeni cepheler açılmazdı. Hükümet, düşmanla münferid sulh istemek zorunda kalırdı. Daha az zayiatla harbden çekilmek mümkün olurdu. İtilaf devletleri, Sevr’deki kadar acımasız olmazdı. “Bizim derdimiz Almanlarla idi. Siz niye harbe girdiniz? Harbi uzattınız. Cepheleri genişlettiniz. Her şeyin mes’ulü sizsiniz!” diyerek bize savaş suçlusu muamelesi yapmazlardı. Arap ihtilali gerçekleşmez, Filistin, Suriye, Irak, Arabistan elden çıkmazdı. Arabistan’da Vehhabî Suud Krallığı, Filistin’de İsrail Devleti kurulmazdı. Petrol havzaları ve mukaddes beldeler işgal edilmezdi. Arap toprakları istiklalini kazanırdı ama, Osmanlı Milletler Topluluğu adıyla toparlanabilirdi. ÇARLIK DEVRİLİR MİYDİ? Çanakkale’yi geçmek isteyenler Rusya’ya yardım götürdükleri için, Rusya’da Bolşevik ihtilâli olmaz; çarlık devrilmez; yetmiş sene dünya milletlerini inim inim inleten komünist idare kurulmaz; ekserisi Türk asıllı milyonlarca insan katliâma maruz kalmazdı. Bolşevik Ruslar, Güney Kafkasya’ya inemezler; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan işgal edilmezdi. Anadolu ve Rumeli’de yüz binlerce insan yurtlarından sürülmezdi. Osmanlı Devleti yıkılmaz; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Anadolu bu ağır enkazın altında kalmazdı. YA CUMHURİYET… Ama işe bir de başka taraftan bakalım: Çanakkale 1915’te geçilseydi, Cumhuriyete giden yol kurulamaz; Mustafa Kemal gibi büyük bir lider ortaya çıkamaz; Türkiye’nin çehresi değişemezdi… ”
    http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ekrem-bugra-ekinci/370792.aspx

    Görüldüğü gibi Tarih, OSMANLI devletinin taraf olduğu bir savaşı bile hem de en önemli bir zaferi bile “keşke kaybetseydik” dedirtebiliyor, kimsenin de çığırtmasına çıldırmasına sebep olmuyor… Köşe kapmış köşe yazarları ceplerini doldurmaya, rezidanslarını katlamaya baksın(a.hakan’ın rezidans vakasını duymuşsunuzdur)! Siyasiler kendi işine baksın. Tarihçiler de tarihi tarihçilerle tartışsın, savcılarla ve savcıları dürtükleyenlerle değil!

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.