Şeyh Said Ingiliz ajanı mıydı? Musul’u niçin kaybettik? Şeyh Said Isyanı Gerçeği

Published by

on

Şeyh Said Ingiliz ajanı mıydı? Musul’u niçin kaybettik? Şeyh Said Isyanı Gerçeği

Bu konuyu 10 bölüm halinde paylaşmayı uygun gördük… Bu çalışmada meseleyi muteber kaynaklar ışığında ele almakla beraber, M. Kemal Atatürk başta olmak üzere birçok devlet adamının, yerli / yabancı tarihçilerin ve araştırmacı yazarların vs. Şeyh Said isyanı hakkındaki yorumlarına yer verilecektir.

Ancak, konuya girmeden evvel Şark Istiklâl Mahkemesi’ndeki zulmü hatıratında anlatan Van eski milletvekili merhum Ibrahim Arvas’ın şu sözlerine yer verelim istiyoruz:

Müddeiumuminin (Savcının) birkaç cümle ile şarklılar aleyhindeki zulmü ile kin ve adavetini (düşmanlığını) gösterir misaller arz edeyim:

“Ne kadar baba-oğul mahkum varsa, evvela babanın gözü önünde oğlunu astırır, sonra babayı asardı. Bu hususta babanın feryat ve figanları zerre kadar katı kalbine tesir etmezdi. Şark Istiklâl Mahkemesi reis ve azalarının hepsi belalarını buldular. Ve her biri ayrı bir dert ve ıstıraba müptela oldu.”[1]

Işte M. Kemal Atatürk ve avenesinin uygulamaları böyleydi…

***

Bölüm 1

Şeyh Said’in (rahmetullahi aleyh) kıyamı Islamî bir kıyamdı ve davası kesinlikle kürtçülük değildi… Hele Ingiliz ajanı asla değildi. Musul’u onun yüzünden kaybettiğimiz iddiası ise tamamen kemalistlerin Lozan’daki hezimetlerine buldukları bir kılıftır. M. Kemal’in 7 düveli yendiğini iddia edenlere soruyorum; 7 düveli yenen M. Kemal, sadece Şeyh Said’in isyanı nedeniyle mi Musul’u kurtaramamıştır? Ne oldu kudretli, dahi, üstün zekalı (!) paşaya?

Denizlerin hakimi olan Ingilizlerden açık boğazların bitişiğinde bulunan Istanbul’u “güya” kurtaran M. Kemal; iç karadaki Musul’u nasıl kurtaramıyor? Inanılacak gibi değil…

Musul meselesi Lozan’da çözülmemiş ve Cemiyet-i Akvam’a (dönemin Birleşmiş Milletler’ine) havale edilmiştir. Musul, işte o anda kaybedilmişir. Zira, nasıl ki bugün Birleşmiş Milletler’de Amerika aleyhine bir karar çıkmayacağı aşikar ise, Cemiyet-i Akvam’da da, dönemin Amerikası olan Ingiltere aleyhine bir karar çıkmayacağı aşikardı. Buna rağmen çözüm Cemiyet-i Akvam’a havale edilmiştir. Kısaca Musul’u kaybetmemizin sorumluları M. Kemal Atatürk ve avenesidir.

Şeyh Said hakkında, “elinde ingiliz silahları vardı, dolayısıyla Ingiliz ajanıdır” diyenlere de soruyorum; o halde General Harrington’un M. Kemal’e yolladığı ve Inebolu’da teslim edilen silahların anlamı nedir? Peki, Italya, Rusya ve Fransa’dan alınan silahların anlamı nedir? Demek istiyorum ki, bu tür ucuz iddialarla gülünç olmayın. Kaldı ki, Şeyh Said’in Ingilizlerle bir bağlantısının bulunmadığını o dönem en yetkili makamda oturan Ismet Inönü hatıratında belirtmiştir… Bu hususa ileride temas edeceğiz.

Bu çalışmamızda bütün bunları kaynaklarıyla delillendireceğiz inşaallah.

Öncelikle Şeyh Said’in neden kıyam ettiği hakkında malumat vereceğiz… Şöyle ki; Eğer bir ülkenin idarecileri Şeriat’ı kaldırır ve Islam’a harp ilan ederse, o idareye itaat etmek vacip olmaktan çıkar. Bu konuda Ehl-i Sünnet alimlerinin eserlerini okumanızı tavsiye ederiz.

Zaten Şeyh Said’in isyanından önce Istiklal Harbinin önde gelen Paşaları, M. Kemal hükümetinin din aleyhtarı ve totaliter(baskıcı) siyasetinden kaygılanmış, ve bu nedenle 17 Kasım 1924’te, cumhuriyet tarihinin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nın kuruluşunu ilan etmişlerdi.[2] Dolayısıyla M. Kemal’in icraatlarının dinin aleyhinde olduğu yönünde genel bir görüş birliği vardı.

Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’nin tüzüğüne, “Madde: 6, Fırka (parti), dinî düşünce ve inançlara hürmetkardır” şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Fethi Bey; “Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz”[3] şeklinde beyanat veriyordu.

Devrimlere karşı olan kesim, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Hüseyin Rauf Orbay gibi Milli Mücadele’nin ünlü isimlerinin yer aldığı TCF’na yöneliyor ve ortam giderek gerginleşiyordu…

TCF’nin parti tüzüğünden ve Fethi Bey’in beyanatından da anlaşıldığı üzere, M. Kemal hükümeti Islam’a aykırı bir yönetim anlayışına sahipti ve Islam aleyhinde hareket ediyordu.

Piran hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF’nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek;

“Yeniliğin isret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en önemlisi dinî duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin memleketi çamurların içine sürüklediğini”[4] ilan ediyordu.

Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:

“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Milli Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”[5]

Şeyh Said bu arada, “Emir’ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi” imzasıyla halka yönelik çeşitli beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve aşiret reisleri ile Ergani’deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden birinde;

“Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin (Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin apaçık dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah (celle celaluhu) ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i Islam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Islamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye (Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şeriatına) göre helal olduğu…”[6] hususlarına yer veriliyordu.

Bir başka beyannamede de; “Hilafetsiz Müslümanlık olmaz! Halife memleketten çıkarılamaz! Şimdiki hükümet mütemadiyen(sürekli olarak) dinsizlik neşretmektedir. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor…”[7] şeklinde ifadeler yer alıyordu.

Şeyh Said, Urfa’daki Izoli Kürt aşireti reisi Bozan Ağa’ya gönderdiği mektupta;

“1300 seneden beri Cenabı Hakk’ın Peygamber Efendimizi göndermekle neşir ve tebliğ ettiği dinimizi imhaya çalışanlara karşı harp ilan ettim. Bunda bana yardım edilmezse, cümlece mahvoluruz!”[8]

Şeyh Said, yine Urfa’daki Milli aşireti reisi Halil Beg’e gönderdiği mektupta;

“Şimdiki hükümet Islam Hilafetini, Saltanatı, meşihatı Islamiye’yi (Şeyhülislam Makamı) ve ilim medreselerini ilga etmiş, Evkaf Nezaretini (Vakıflar Bakanlığı) kafirlik maarifine ilca etmiş(çevirmiş), kadınlık mesturunu(örtünme) kaldırmış, zinayı ve içki içilmesini, kadınların yabancılarla dans yapmasını mübah kılmış, bu gibi fuhşiyata mahsus mesela dans salonu, tiyatro, sinema, bar ve umumhane gibi geniş binalar inşa etmişler, Allah (celle celaluhu) ve Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) dini olan dinimizle istihza(alay) etmekte bulunmuşlar, onların namına olarak ahkamı Islamiyeyi tahkir ve Islamiyetin esaslarını değiştirmişler, erkanı(ileri gelenleri) sarsmışlar, dine karşı ve bu din erbabına karşı ilan-ı harp eylemişler. Allahü Taala din ve Şeriatın intikamını almaya başlamıştır.. himmetinizden muavenet talebinde bulunuyorum, bütün aşiretlerinize bildiriniz.”[9] diyordu.

Şeyh Said, Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:

“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek(kurtarmak) gazası niyetiyle susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün Islam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.”[10]

Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan Hayri Efendi, Şeyh Said’in Elaziz Cephesi Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz’de Şeyh Şerif ile birlikte hazırladığı ortak bir mektup, 06 Mart 1925’te Dersim’deki tüm aşiret reislerine gönderildi.[11]

Şeyh Said’in diğer mektuplarında da benzer görüşler yer almaktadır. “Kürt” isminin dahi geçmediği söz konusu mektup ve beyannameler, direnişi sahiplenmek isteyen Kürt siyasi çevrelerince ileri sürülen “Şeyh Said Kürtlük ve Kürdistan için ayaklandı” yönündeki iddiaları tümüyle çürütmektedir.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Ibrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, Ankara 1964, sayfa 37-39.

[2] Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Vatan Neşriyat, Istanbul 1957; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, Istanbul 1952, sayfa 606.

[3] Nurşen Mazıcı, Belgelerle Atatürk döneminde Muhalefet (1919-1926), Dilem Yayınları, Istanbul 1984, sayfa 82.

[4] Metin Toker, Şeyh Sait ve Isyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, sayfa 21.

[5] Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 24.

[6] M.Şerif Fırat, Doğu Illeri ve Varto Tarihi, TKAE Yayını, Ankara 1981, sayfa 180.

[7] Behçet Cemal, a.g.e., sayfa 48.

[8] Behçet Cemal, a.g.e., s.45; Metin Toker, a.g.e., sayfa 27.

[9] H.Şelıc, Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, Almanya/Münih 1988, sayfa 36.

[10] M. Şerif Fırat, a.g.e., sayfa 181.

[11] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 180.

********************

********************

********************

Bölüm 2

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

24 Subat 1925 tarihinde toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, Başbakan Ali Fethi bey [Okyar], Şeyh Said ayaklanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Başbakan konuşmasında;

“Nakşibendi Şeyhlerinden Şeyh Said’in emriyle 13 Şubat 1925 günü isyanın fiilen Piran’da başlamasıyla birlikte, asiler tarafından telgraf hatlarının tutulduğunu, hapishanelerin basıldığını, Genç, Çabakcur, Hani ve Palu’da hükümet konaklarına hücum edilerek jandarmaların esir alındığını, `Sallallahu Muhammed! Teslim! Teslim!´ nidalarıyla askeri müfrezelere saldırılar düzenlendiğini, bu mıntıkayı ele geçiren asilerin 23 Şubat günü Elaziz vilayet merkezine kadar ilerlediklerini, her taraftan yardım görmek suretiyle kuvvetlenen asilerin karşısında tutunamayan müfrezelerin geri çekilmeye mecbur olduklarını” ifade ederek, ayaklanmanın askeri safahati hakkında ayrıntılı bilgi vermesini müteakip, ele geçirilen birtakım belgeleri açıkladı ve “hilafetçiliğin, şeriatçılığın isyanın emelinde yattığıni” açık bir şekilde beyan etti.

Başbakan ayrıca; “vesikalardan birinde, hilafet, şeriat ve Sultan Abdülhamid’in oğullarından birinin saltanatını temin etmek”ten söz edildiğini ifade ederek, aynı tarzda, “din propagandasına ve şeriatın geri getirilmesi ilkesine dayanan kampanya” hakkında bilgi verdi.[1]

Şeyh Said hareketinin bir irticai ayaklanma olduğu görüşünü, elindeki belgelere dayanarak TBMM kürsüsünden kamuoyuna resmen ilan eden Başbakan’ın, aynı konuşmasında; “ötede beride dolaştıkları işitilen kanunen yakalanamayan tanınmış Kürtçü zevat tarafından fiiliyata teşvik vardır” diyerek, “Kürtçü kışkırtma”dan söz etmesi ve ayaklanmayı “din perdesi altında Kürtçülük” olarak addetmesi ise önyargıya dayalı kişisel bir iddiadır.

Zira bu iddia, Başbakan’ın elindeki Şeyh Said’e ait olan mektup ve beyannamelerin içeriği ile çeliştiği gibi daha sonra değineceğimiz üzere, Şeyh Said ve isyanın diğer önderlerinin Şark Istiklal Mahkemesi’ndeki savunmaları ile de tamamiyle tezat teşkil etmektedir. Kaldı ki, o dönemde “Kürtçü” olarak tanınan ve Azadi örgütü yetkililerinden olan Diyarbekirli Kadri Cemilpaşa gibi bazı şahsiyetler, bırakınız kışkırtıcılık yapmayı, ayaklanmadan haberlerinin bile olmadığını yıllar sonra kaleme aldıkları hatıralarında açık bir şekilde itiraf etmişlerdir.[2]

Ayaklanmanın devam ettiği günlerde; Hakimiyet-i Milliye, Akşam, Cumhuriyet, Vakit, Yeni Türk, Resimli Gazete,

Orak-Çekiç, Vatan, Tanın, Son Saat, Son Telgraf, Tevhid-i Efkar, Toksöz, Sebilürreşad vs. gibi yayın organlarında, Şeyh Said isyanı üzerine çesitli yorumlar yapılıyordu. Bir örnek olarak, Türk sosyalistlerinin haftalık yayın organı Orak-Çekiç gazetesi, 26 Şubat 1925 tarihli sayısında irdelediği Şeyh Said ayaklanması ile ilgili yorumunda, Kemalist yönetimi destekliyor ve şöyle yazıyordu:

“Irticanın başında Şeyh Said var.. Irticaya karşı mücadelede halkımız hükümetle beraberdir. Kahrolsun irtica! Ankara Büyük Millet Meclisi’nde müfrit [aşırı] solun tırnakları, kafasına kurunu vustayı [ortacağ zihniyetini] dolamış olan yobazların, gericilerin gırtlağına yapıştı. Mürtecilerin, yobazların sarıkları, kendilerine kefen olacak! Yobazlarıyla, şeyhleriyle, halifeleriyle, sultanlarıyla, kahrolsun irtica ve derebeylik!” [3]

(Irtica ile “din”in kastedildiğini söylememize gerek yok sanırım.)

Diğer yayınların coğunun isyana dair haber ve yorumları da aşağı yukarı aynı içerikteydi. Örneğin, Cumhuriyet gazetesi de;
“Isyan hadisesinin irticaya dayanan fikirlerle başladığını, asilerin Hilafet meselesini ortaya sürerek halkı teşvik etmeye kalkıştığını”[4] yazıyordu.

Öte yandan, Şeyh Said önderliğindeki Zaza Islamî/Nakşibendi hareketini “Kürtçülük” ve “Kürdistan” meselesi ile ilişkilendiren kimi yazarlar ve yayınlar da mevcuttu. Ne var ki, bunlar konu hakkında hiçbir kanıt ortaya koyamıyorlardı. Yazdıkları ise sadece laftan ibaretti. Hükümetin eline de bu yönlü herhangi bir belge geçmemişti. Nitekim hükümet, bu tür değerlendirmeleri adeta “tekzip edici” nitelikte olan bir açıklama bile yapmak zorunda kalmıştı.

Konu ile ilgili olarak, Bakanlar Kurulu’nun 03 Mayıs 1341 (1925) tarih ve 1885 sayılı kararında;

“Isyanın umumi ve mürekkep [birleşik] bir `irticanın´ tezahürü olduğu müsbet ve malum olan hadisenin matbuatta [basında] Kürt meselesi şekline inhisar ettirilmesinin [yansıtılmasının] `hakikata gayri mutabik´ olduğu [gerçekle bağdaşmadığı]” hususlarına yer verildi.[5]

Yabancı basında da, genellikle ayaklanmanın “dinî nitelikli” olduğu yönündeki görüş ve değerlendirmeler ön plana çıktı.

Ingiltere’de yayınlanan “The Times” gazetesi;

“Şeyh Said ve taraftarlarının Genç, Harput ve Diyarbekir’i ele geçirerek, Abdülhamid’in (rh.a) oğullarından Abdürrahim’i gıyaben `halife´ ilan ettiklerini, ayaklanmanın söylenildiği gibi Kürt ulusal hareketi değil, tamamen fanatik bir `dinî´ hareket olduğunu”[6] vurguluyordu.

Fransa’da yayınlanan haftalık “L’illustration” dergisi ise, Şeyh Said isyanının yayıldığı alanı gösteren bir haritaya sayfalarında yer veriyor ve olayı şöyle yorumluyordu:

“Elaziz, Genç ve Palu bölgelerinde Şubat sonunda başlayan ayaklanma oldukça ciddi boyutlar kazandı. Ayaklanmanın elebaşısı Said adında bir Şeyh…… Ayaklanmacılar Ankara’nın `din karşıtı politikasından rahatsızlar ve halifeliğin´ yeniden tesis edilmesini istiyorlar.”[7]

**********

KAYNAKLAR:

[1] Behcet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 43-46; Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel Yayınları, Istanbul 2002, sayfa 49-55.

[2] Zinar Silopi [Kadri Cemilpaşa], Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), 1.Baskı, Beyrut 1969; 2.Baskı, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1991, sayfa 92.

[3] Mete Tuncay, Türkiye’de Sol Akımlar-1 (1908-1925), Bilgi Yayınevi, Ankara 1978, sayfa 364 vd.

[4] Cumhuriyet Gazetesi, 23 Şubat 1925.

[5] Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 316.

[6] The Times Gazetesi, 26 Şubat 1925, sayfa 12.

[7] L’illustration Dergisi, 07 Mart 1925.

********************

********************

********************

Bölüm 3

Şeyh Said ve ayaklanmanın diğer önderlerinin, Diyarbekir’deki Şark Istiklal Mahkemesi’nde 26 Mayıs 1925 tarihinde başlayan ve 28 Haziran 1925 günü sona eren yargılamaları sırasında yaptıkları savunmalar, ayaklanmanın tamamiyle “Islam Şeriatı” adına yapıldığı hususunu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

Şeyh Said, savunmasında şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Kıyamımızın [direnişimizin] sebebi şeriat meselesi… Hükümet şeriatın bir kısmını kaldırdı. Bunun iadesine sebep olursak sevaba nail olurduk diyordum…

Şeriatın ahkamı [hükümleri] icra edilmezse kıyam [direniş] vacip [gerekli] olur. Kitap [Kur’an], kıyam vaciptir diyor, şeriatı icra ettireceksin diyor. Ahkamı şer’iyye [şeriat hükümleri]; katil, zina, müskirat [içkiler] gibi ahvali men ediyor… Imam [devlet başkanı] şeriat ahkamını icra etmezse, bu isyanın cevazına [izin] delildir. Vakta ki vuku buldu, işte şeriat da vaciptir diyor, hiç olmazsa günahkar olmayız dedim. Bütün hattı harekatımızı Kur’an-ı Azimüşşan’dan istihraç ediyoruz [çıkarıyoruz]…

Kıyamı kalbimde tasavvur ediyordum, fakat muharebe [savaş] suretiyle değil, risale [broşür] yazıp şeriat-ı ahkamı tasrih ederek [açıkça belirterek] kanunları da şeriata mutabık [uygun] bir şekilde talep etmek istedik, Meclis-i Mebusan’a [Türkiye Büyük Millet Meclisi] göndermek istedik. Meclis’in büyük bir kısmı dindardır, isteklerimizi kabul ederler, medreseleri açarlar dedik. Tabii vakt-i saadet [Hz.Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dönemi] kadar olmasa da bir dereceye kadar iyileşir dedik…

Ben Lice’de esir Süvari Kaymakamı Cemil Bey’e, Mürsel Paşa’ya [7.Kolordu Komutanı] hitaben bir mektup yazdırdım ve ‘maksadımın şeriat olduğunu, el birliği ile bu dinin ihyasına çalışmamız gerektiğini’ yazdım. Ne hariçten, ne dahilden bizi teşvik eden yoktur. Hariçten maksadım ecnebilerdir.

Maksadımız, Diyarbekir’e girdikten sonra, birtakım adamları toplayıp, ulema [alimler, bilginler], fuzala [erdemli kimseler] ile ictima [toplantı] ederek hükümetimizle muhabere [haberleşme] edecektik, men-i müskirat [içki yasağı] tatbik ettirecek, medreseleri açtıracaktık. Hükümet kabul etmeseydi günahtan kurtulur, evimizde otururduk. Önce hükümete yazsa idim ve kabul etmeseydi hicret isterdik, hicret izni vermeseydi günah bizden giderdi, otururduk. Hükümete şeriat meselesini anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının icrasını talep edecektik. Allah’ın kaderi bırakmadı. Piran olayı çıktı, önünü alamadık…

Eğil tarafına, Ergani’ye gittim, Türkleri de davet ettim Gelin dinimize çalışalım, kanunu ilahiyi [Allah’ın kanununu] tatbik ettirelim, diyordum. Ergani’den Şevki Efendi, Hamid Ağa, Hacı Hüsnü Efendi vardı. Onlar Türk’tüler, iştirak ettiler… Kürt Teali Cemiyeti’nden haberim yok. Nerededir, muhaberatını [iletişimini] temin eden kimlerdir, hiç haberim yok… Bitlisli Yusuf Ziya’yı tanırım. Iki sene evvel [1923] Hınıs’a, benim köyüme misafir geldi. Orada: ‘Bir Kürdistan hükümeti teşkil etmek için ittifak edelim..’ dedi. Bu muhaldir [hayalidir], olmaz dedim. Fikrim bunu kabul edemiyordu. Sonra Erzurum’a gitti. Ben onun da umudunu kestim, kendi de kani oldu. Erzurum’dan avdetinde [dönüşünde] bir daha görmedim. Benim maksadım bu dine bir hizmet etmekti. Bu çeşit niyetim de yoktu. Allah u Taala’nın kaderi beni bu çeşide düşürdü. Muvaffak olamadık.

Şimdi anladığıma göre, muvaffak olsaydık, bu ahali ile bir şey olamazdı. Çünkü ahaliden sıtkım sıyrıldı, şeriata razı olan ahali kalmamıştır.”[1]

Şeyh Said Efendi’nin, Şark Istiklal Mahkemesi yargıçlarının muhtelif sorularına verdiği cevapları içeren yukarıdaki açıklamalarında da görüldüğü üzere, o, ayaklanmanın “Kürdistan” için değil, tamamen Islam Şeriatı’nın geri getirilmesi amacıyla gerçekleştirildiğini ve temel düşüncesinin de bu olduğunu net bir şekilde ve ısrarla vurgulamaktadır.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, 10.Baskı, Istanbul 1990, sayfa 35-71.

Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması 1919-1925, sayfa 123-144.

– Hasip Koylan, Şeyh Said Isyanı, Ankara 1946, sayfa 236-244.

– Behçet Cemal, Şeyh Sait Isyanı, Istanbul 1955, sayfa 97-105.

– Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vesikalar, Olaylar, Hatıralar, Temel Yayınları, Istanbul 2002, sayfa 177-207.

– Adem Karataş, Ve Alim Ve Mücahid Ve Şehid Şeyh Said, Konya 1993, sayfa 229-245.

– Ilhami Aras, Adım Şeyh Said, 2.Baskı, Istanbul 1994, sayfa 111-125.

– H.Selıc, Zaza Gerçeği, Münih 1988, sayfa 37-38.

********************

********************

********************

Bölüm 4

(M. Kemal Atatürk bile “irtica” diyor)

Bu bölümde, Şeyh Said isyanı nedeniyle gelen telgraflara, M. Kemal’in verdiği cevaplara yer verilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı M. Kemal, konu ile ilgili bütün açıklamalarında, Şeyh Said ayaklanmasının “dinî” niteliğine dikkat çekerek, olayı bir “irtica” hareketi şeklinde değerlendirmiştir.

***

GENÇ HAVALİSİNDEKİ İSYAN OLAYINI TELİN EDEN ADANALILARA CEVAP

26.02.1925

Mücadele-i Millîyede pek şerefli ve müstesna bir mevki ihraz eden Adanalıların Genç havalisinde zuhur eden irtica hadisesi münasebetiyle izhar ettiği samimi ve şayan-ı takdir hissiyata teşekkür ederim. Nik ü beddi bihakkın müdrik milletimizin Cumhuriyete ve inkılâba merbutiyeti sayesinde işbu hadise müsebbiplerinin kariben lâyık oldukları veçhile tecziye edilecekleri muhakkaktır. Muhterem Adanalılara hürmetlerimin tebliğini rica ederim.[1]

IMZA: Gazi M. Kemal

***

ŞEYH SAİT İSYANI ÜZERİNE TRABZON HALKININ OLAYI TELİN EDEN VE İNKILÂPLARA BAĞLILIĞINI BİLDİREN TELGRAFLARINA CEVAP

01.03.1925

Halkın ibraz buyurduğu yüksek idraki ve Cumhuriyetperverlik hissiyatını kemal-i şükran ve memnuniyetle müşahede ediyorum. Muhterem halkımızın her taraftan yükselen hararetli lanet ve nefret hisleri karşısında irtica zihniyet teşebbüslerinin ebediyen eriyeceğine itimadım kat’îdir. Cümleye selâm ve hürmetlerimin tebliğini rica ederim, efendim.[2]

IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal

***

BAĞLILIKLARINI BİLDİREN TRABZON TÜRKOCAĞI REİSİNİN TELGRAFINA CEVAP

01.03.1925

Trabzon Türkocağı Reisi Reşit Beye

Cumhuriyet ve inkılâbımıza vaki olan suikast teşebbüsatı karşısındaki vatanperverane hissiyatınıza ve hakkımdaki hissiyat ve itimada teşekkür ederim, efendim.[3]

IMZA: Reisicumhur Gazi M. Kemal

***

İRTİCA HADİSESİ DOLAYISİLE İSTANBUL DARÜLFÜNUN EMİNİNE VERİLEN CEVAP

01.03.1925

Darülfünun müderris ve talebesinin akdettikleri içtimada Cumhuriyet aleyhine ve din aletile yapdan her türlü irticakâr hareketlere karşı izhar edilen şiddetli lanet ve takbih hislerini mul’in telgrafnamenizi memnuniyetle aldım. Darülfünunumuzun milli ve vatani mesailde daima gösterdiği yüksek idrak ve hassasiyet şayanı şükran ve âti için de mucibi itminandır. Büyük milletimizin takati beşer haricinde sayılan uzun ve ciddi mücahedesinin ve pek ulvi fedakârlıklarının muazzez semeresi olan inkılâp aleyhine ne şekil ve surette olursa olsun tezahür edecek istidat ve teşebbüsatın umumi nefret ve mukavemetle karşılanacağı tabii idi. Birkaç gündenberi bunun en celi ve asil asarını görmekle mubahiyiz. Her sınıf halkın ve doğru yolu idrak hususunda gösterdiği şayanı takdir isabet ve liyakat muvacehesinde irtica zihniyetinin ebediyen eriyeceğine itimat edebiliriz. Bu münasebetle hakkımda izhar buyurulan teveccühkâr hissiyata teşekkür eder ve cümleye selâm ve hürmetlerimin tebliğini rica ederim efendim.[4]

M. Kemal, Şeyh Said isyanını irtica kategorisine dahil ederek şu şekilde yorumlar:

“Ísyan hadisesinin; irticai, umumi, mürekkep [birleşik] bir cereyan-ı efkâr [fikir akımı] ve bir silsile-i istihzaratın [hazırlıklar zinciri] fiili bir işareti ve neticesi olduğu, bir seneden beri cereyan eden ahval [durumlar] ve hadisat [olaylar] ile bir defa daha sabit olmuştur.”[5]

Nutuk’ta ise M. Kemal, Şeyh Said ayaklanmasının çıkışını Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile ilişkilendirir ve bu hususta bazı ayrıntıları da aktarır.

M. Kemal’in bu konudaki görüşleri aynen şöyledir:

“Efendiler, vakayi ve hadisat [olaylar] dahi ispat etti ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı en hain dimagların mahsulüdür; bu fırka [parti], memlekette suikastçilerin, mürtecilerin [gericilerin] tahassungahı [kalesi], ümid-i istinadı [dayanma ümidi] oldu.. Tarih; ‘mürettep [düzenlenmiş], umumi, irticai’ olan Şark Isyanı esbabını [sebeplerini], tetkik ve taharri [araştırma] ettiği zaman, onun mühim ve bariz sebepleri meyanında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın dinî mevaidini [vaatlerini] ve şarka gönderdikleri katib-i mes’ullerinin teşkilat ve tahrikatını [kışkırtmalarını] bulacaktır..

Efendiler, yaptığımız inkılabın vüs’at [genişlik] ve azameti [büyüklüğü] karşısında, eski hurafat [hurafeler] ve müessesatının [kurumlarının] birer birer sukutunu [düşüşünü] gören mutaassıp ve irticakar anasır [unsurlar], ‘efkar ve itikadat-ı diniyeye hürmetkar’ olduğunu ilan eden bir fırkaya ve bahusus bu fırkanın içinde isimleri şöhret bulmuş zevata dört el ile sarılmaz mı? Yeni fırka yapan zevat bu hakikati müdrik değilmidirler? O halde, ellerine aldıkları din bayrağı ile millet ve memleketi nereye götürmek istiyorlardı?..

Efendiler, yeni fırka, unvan ittihaz ettiği ‘terakki’ ve ‘cumhuriyet’ namlarının zıdd-ı tamlariyle inkişaf etmiştir. Bu fırkanın rüesası [başkanları], hakikaten mürtecilere [gericilere] ümit ve kuvvet vermiştir. Buna misal olarak arzedeyim; Ergani’de, usatın [isyancıların] valiliğini kabul eden maslup [idam edilen] Kadri, Şeyh Sait’e yazdığı bir mektupta: ‘Millet Meclisi’nde, Kazım Karabekir Paşa’nın fırkası, ahkam-ı şer’iyeye [şeriat hükümlerine] riayetkar ve dindardır. Bize muzaheret [yardım] edeceklerine şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp (rüesa-yi usattan [isyancıların reislerinden] olup idam edilmiştir) nezdinde bulunan katib-i mes’ulleri, fırkanın nizamnamesini getirmiştir..’ diyor. Şeyh Eyüp de, muhakemesi sırasında: ‘Dini kurtaracak yegane fırkanın, Kazım Karabekir Paşa’nın teşkil ettiği fırka olup, ahkam-ı şer’iyeye riayet edileceğinin fırka nizamnamesinde ilan edildiğini’ söylemiştir.

Ne oldu Efendiler?! Hükümet ve Meclis, fevkalade tedbirler almağa lüzum gördü. Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkardı. Istiklal Mahkemeleri’ni faaliyete geçirdi. Ordunun sekiz dokuz seferber fırkasını, uzun müddet tedibata [uslandırma] hasretti. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denilen muzır teşekkül-i siyasiyi seddetti [kapattı]. Netice bittabi cumhuriyetin muvaffakıyetiyle tecelli etti. Asiler imha edildi.”[6]

Şeyh Said isyanını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bir “kışkırtması” olarak yorumlayan M. Kemal, başka beyanlarında da; “mürettep, umumi, irticai” dediği ayaklanmayı bir “karşı devrim” olarak değerlendirmiştir.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Vakit Gazetesi: 28.02.1925.

[2] Büyük Tarih Trabzon’da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 20.

[3] Büyük Tarih Trabzon’da, Der: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu, Istanbul 1938, sayfa 21.

[4] Tanin Gazetesi: 03.03.1925.

Ayrıca bakınız: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, cild 4, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, sayfa 560, 561, 562.

[5] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, Ankara 1989, sayfa 356.

[6] M. Kemal, Nutuk (1919-1927), Ankara 1989, sayfa 592-594. / 18. Bölüm, 11 ve 12. Konu.

********************

********************

********************

Bölüm 5

(Kürtçülük iddiası büyük bir yalan)

Şeyh Said Efendi’nin öncülüğünü yaptığı kıyam konusunda bugüne dek yazılan eserlerde, Kemalist yönetim karşıtı siyasi çevrelerin toplandığı muhalefet cephesi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ile Şeyh Said veya direnişin diğer öncüleri arasındaki ilişkiler nedense hep göz ardı edilmiştir.

M. Kemal’in sözünü ettiği TCF’nin “katib-i mes’ulü” olan kişi, emekli yarbay/kaymakam Fethi Bey’di. Fethi Bey’in, ayaklanmanın meydana geldiği dönemde Urfa’da bulunması bir tesadüf eseri miydi, bilinmez. Ancak Fethi Bey, Nakşibendi tarikatının Şeyh Said’e bağlı ekolünün Siverek temsilcisi olan Şeyh Eyüp ile görüştüğünü Şark Istiklal Mahkemesi’nde ifade etmiştir. Bu nedenle Fethi Bey, yargılaması neticesinde, Mahkeme Heyeti’nce; “Şark ihtilalinin zuhura gelmesini manen teshil [kolaylık] ve teşvik mahiyetinde harekatı kavliyede [sözlü] bulunmuş olduğu” kanaatine varılarak, beş yıl hapsine ve cezasını geçirmek üzere Samsun Cezaevi’ne gönderilmesine karar verildi.

Şeyh Eyüp ise ayaklanmaya bilfiil iştirak ettiği gerekçesiyle idam edildi. Şark Istiklal Mahkemesi ayrıca, 25 Mayıs 1925 tarihinde görev bölgesi dahilindeki TCF’nin tüm şubelerini kapatma kararı aldı. Bakanlar Kurulu da, 3 Haziran 1925 tarihinde TCF’nin kapatılmasına karar verdi.[1]

Şeyh Said, daha Piran olayı çıkmadan, Genç Vilayeti merkezi olan Darahini’de yapılan bir toplantıda, TCF’nin programından bazı maddeleri okuyarak, “bunların şeriat hükümlerine uygun olduğunu” söylemiştir.[2] Şeyh Said ayrıca, Diyarbakır’daki Şark Istiklal Mahkemesi’nde de, muhalefet partisi olan TCF’yi övmüş, iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’nı (CHF) ise eleştirmiştir. Keza az önce adı geçen Siverekli Şeyh Eyüp de yargılaması sırasında; “TCF’yi takdir ettiğini ve ona merbut [bağlı] bulunduğunu, CHF’yi ise beğenmediğini” ifade etmiştir.

Şeyh Eyüp’ün, TCF’nin Siverek ilçe Başkanlığını yaptığı yönünde bilgiler de bulunmaktadır.[3] Öte yandan, ayaklanma sırasında, Elaziz Cephesi Kumandanı Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girerek, ittifak sağlamak amacıyla Dersim aşiret reislerine gönderilmek üzere hazırlanan bir mektubu Şeyh Şerif ile birlikte imzalayan Dersim eski Mebusu [Milletvekili] ve Karabal aşireti reisi Kangozade Hasan Hayri Efendi de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubuydu.[4]

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Kazım Karabekir ve arkadaşlarınca kurulmuştur… Kazım Karabekir ve arkadaşlarının bir Kürtçülük hareketine destek vereceklerini zannetmek Tarihi bilmemektir. Şeyh Said’in kıyamı “dinî” bir kıyamdır.

Şeyh Said ayaklanmasını “Kürtlük”le ilişkilendirmeye yeltenenler, Şeyh Said ve mücadele arkadaşlarının görüşlerini yansıtan beyanname ve mektupları ile Şark Istiklal Mahkemesi’ndeki savunmalarına değil, bir kısım yazarların veya politikacıların birer iddiadan öteye geçmeyen önyargılı düşüncelerinden yola çıkarak, hadiseye yorum getirmektedirler. Bu tarz bir yaklaşımın gerçekçi olamayacağı açıktır.

Nitekim, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren, 1957’de yayınlanan hatıralarında; “Şeyh Said ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıkların, büyük bir inat ve ısrarla Kürtlük davası gütmediklerini söylediklerini”[5] çok net bir şekilde ifade etmiştir.

Kürt ve Türk yazarlarının iddialarının aksine, Kürt aşiretleri isyana katılmadılar. Bu husus, mevcut belgelerle de sabittir. Sadece Varto’da Zazalara komşu olan Cibran Kürt aşiretinin kısmi bir desteğinden söz edilebilir. Ki bu da aşiret lideri Miralay Xalid Beg’in hem Şeyh Said’in kayınbiraderi olması hem de adı geçenin o tarihte Bitlis’te tutuklu olmasından dolayı TC yönetimine duyulan tepkiden kaynaklanmıştır. Kaldi ki, Şeyh Said’i ihbar edip yakalatan Binbaşı Kasım da Cibran Kürt aşireti mensubu idi.

Zaza önderi Şeyh Said Efendi’yi istismar konusu yaparak, onu ve mücadelesini Kürtlüğün kazanç hanesine kaydetmekte beis görmeyen Kürt şövenistleri, asılsız iddiaları ile birlikte, hakikatler karşısında rüsva olmaya mahkumdurlar. Şeyh Said’i istismar eden çevrelere, şu hakikati bir kez daha burada hatırlatma gereğini duyuyoruz:

Şeyh Said’in, Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) üyesi olduğuna dair bugüne kadar hiçbir belge ortaya konulamamıştır. KTC’nin tespit edilebilen üyelerinin listesi bilinmektedir ve bu listede Şeyh Said’in ismi yoktur.[6]

Zaten Şeyh Said de, Şark Istiklal Mahkemesi’nde KTC ile ilişkisinin olmadığını bizzat açıklamıştır. Öte yandan, ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Azadi Örgütü üyelerinin isimlerini içeren listede de Şeyh Said’in ismine rastlanmamıştır.[7] Mevcut belgeler, Azadi Örgütü’nün, ayaklanmanın hiçbir safhasında, hiçbir rolünün olmadığını kanıtlamaktadır.

Şeyh Said Efendi ile birlikte Diyarbakır’daki Şark Istiklal Mahkemesi’ne sevkedilen toplam 81 “sanık” hakkında, yaklaşık iki ay süren soruşturma ve yargılama müzakereleri sonunda, Savcı Ahmet Süreyya [Örgeevren], 27 Haziran 1925 Cumartesi günü son iddianamesini okudu. Iddia sona erince ayaklanmanın öncülerinin son savunmaları dinlenmeye başlandı.

Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], son savunmalar konusunda şunları ifade ediyor:

“Ilk olarak, isyan başlar başlamaz `Emirü’l-Mücahidin´ [mücahidlerini lideri] ve sonraları `Hadimü’l-Mücahidin´ [mücahidlerin yardımcısı] ünvanını takınan Şeyh Said’in müdafaası dinlendi. Şeyh, müdafaasını, büyükçe iki sayfalık bir kağıda yazmıştı. Gözlüğünü takarak ağır ağır okuyordu. Sözlerinde hukuki bir kıymet ve ehemmiyet taşıyan hiçbir şey yoktu. Isyanın sebebi olarak Piran’da vukua gelen ve jandarmalarla haklarında tutuklanma emri olan şeyhler arasındaki silahlı bir ayaklanmayı istemediğinden, ancak halkın kendiliklerinden yaptıkları silahlı harekete mani olamayarak nasılsa onlara katılmış bulunduğundan bahsediyordu.

Ayaklanmanın sebebi olarak da, `şeriat ahkamına riayet´ edilmesi [uyulması] arzusunu gösteriyordu. Şeyh Sait ile duruşmaları birlikte yapılan ve sayıları sekseni geçen sanıklar kümesi içinde bulunan Vartolu Binbaşı Kasım [Ataç] Bey’den maada [başka] bütün suçlular gibi, Şeyhin büyük bir inat ve ısrarla inkar veya saklamakta devam ettiği iki hakikat vardı:

1 – Kürtlük davası gütmediği,

2 – Piran ziyaretinden evvel, başkumandanlığını yaptığı isyanın `musammem ve mürettep´ [düşünülmüş ve planlanmış] olmadığı hususları.

Şeyh Said, isyan harekatına dair hemen her şeyi bilindiği gibi söylemekten hiç çekinmediği halde, bahsi geçen iki nokta hakkında gayet ketum olmayı bir an terketmiyordu.”[8]

Görüldüğü üzere, Şark Istiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya [Örgeevren], Şeyh Said ile diğer şahsiyetlerin davanın son gününe kadar dahi “Kürtlük davası gütmedikleri” yönündeki tutumlarında ısrarla direndiklerini itiraf etmesine rağmen, bilerek, hukuku çiğneyerek ve önyargıyla hareket ederek, davaya “Kürtlüğü” bulaştırmaktan geri kalmadı.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 131.

Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 162.

[2] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 267.

[3] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 103, 248.

Ayrıca bakınız; Uğur Mumcu, Kürt-Islam Ayaklanması (1919-1925), Tekin Yayınevi, Istanbul 1991, sayfa 161, 162.

[4] M.Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep 1952, sayfa 186, 189.

[5] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Said Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Vakıalar, Hatıralar, Dünya Gazetesi, yazı dizisi, 17 Nisan 1957.

Ayrıca bakınız: Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 20.

[6] Ismail Göldaş, Kürdistan Teali Cemiyeti, Doz Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 39-45.

[7] Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said Isyanı, Özge Yayınları, Ankara 1992, sayfa 247-250.

[8] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 20-21, 274-275.

********************

********************

********************

Bölüm 6

(Dindarlar mahkum oluyor, kürtçüler ise beraat ediyor)

Görüldüğü gibi, bütün bulgu ve belgelerin isyanın “dinî” bir isyan olduğunu göstermektedir… Buna rağmen mahkeme kararı mealen; “dini alet ederek milli bir isyan” şeklindedir.

Bu bölümde mahkeme kararı ile “sözde” sanıkların isimlerine yer vereceğiz, bazı isimler soyisim olmadığından dolayı aynıdır. Bu isimler hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenlerin konunun altına yorum yapmaları yeterli olacaktır.

Kararda 11 yaşındaki bir çocuğun 10 yıl hapse mahkum olduğunu göreceksiniz.

Ey Atatürkçüler, hani insan hakları nerde??

Allah (celle celaluhu) rahmet eylesin…

***

Mahkemenin, Savcılığın iddiası ile “sanıkların” son söz ve müdafaalarını dinledikten sonra, ittihaz eylediği 28 Haziran 1341 [1925] tarih ve 341/69 numaralı karar, aynı gün, Mahkeme Başkanı tarafından, açık celsede “sanıklara” tebliğ edildi.

Mahkeme kararında şöyle deniliyordu:

“Din ve şeriatı alet ittihaz ederek, hakikatte `müstakil bir Islam Kürt hükümeti´ kurmak[1] maksat ve gayesiyle Şeyh Said’in vukua getirdiği müsellah [silahlı] isyan ve ihtilal hareketlerine muhtelif şekil ve suretlerde karışıp katılarak isyanın devam ettiği haftalar ve aylar boyunca, birçok şehir, kasaba ve köyleri –devlet ve hükümet zabıta ve askeri kuvvetleriyle, kanlı ve harp halinde, çarpışmak suretiyle- zapt ve işgal eden ve ihtilal bölgesindeki en mühim vilayet merkezlerinden Diyarbakır şehrini dahi muhasaraya alan ve orada dahi inat ve ısrarla harp ve kıtalden çekinmeyen ve nihayet uğradıkları acz ve mahrumiyetten sonra tutuldukları günlere kadar birçok asker, zabit ve vatandaşları cerh, şehit, esir eden, sirkatler, gaspler, yağmalar yapan ve yaptıran şahıslardan oldukları iddiasıyla muhakemeleri icra edilmiş olan seksenbir sanıktan;

1. Şeyh Said (Palu’lu, Nakşibendi Tekkesi şeyhi),

2. Melekanlı Şeyh Abdullah,

3. Kamil Beg,

4. Baba Beg,

5. Şeyh Şerif,

6. Fakih Hasan Fehmi,

7. Hacı Sadık,

8. Şeyh Ibrahim,

9. Şeyh Ali,

10. Şeyh Celal,

11. Şeyh Hasan,

12. Mehmet Beg,

13. Mustafa Beg,

14. Salih Beg,

15. Şeyh Abdullah,

16. Şeyh Ömer,

17. Şeyh Adem,

18. Kadri Beg,

19. Molla Mahmud,

20. Şeyh Şemseddin,

21. Şeyh Ismail,

22. Şeyh Abdüllatif,

23. Molla Emin,

24. Ali Arab Abdi Beg,

25. Mehmet Beg,

26. Süleyman Beg,

27. Molla Cemil,

28. Süleyman Beg,

29. Süleyman Beg,

30. Tahir Beg,

31. Mahmut Beg,

32. Şeyh Ali,

33. Hacı Halid,

34. Timur Ağa,

35. Abdüllatif Beg,

36. Mehmet Beg,

37. Süleyman Beg,

38. Bahri Beg,

39. Şeyh Cemil,

40. Yusuf Beg,

41. Ali Badan Beg,

42. Halid Beg,

43. Halid Beg,

44. Tahir Beg,

45. Tayip Ali Beg,

46. Çerkes,

47. Jandarma Hamid,

48. Hüseyin Hilmi Bey,

49. Hasan (Hani’li Salih Beg’in oğlu, 11 yaşında),

isyanın asli faillerinden olarak “idam cezasına” mahkum edildiler.

Ancak bunlardan Çapakçur Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey’in evvelce, muhtelif zaman ve mahallerde vatani hizmetleri olduğu anlaşıldığı için geçmiş bu hizmetlerinin hafifletici sebep olarak kabulü ile idam cezasının 15 sene kürek cezasına tahviline, Salih Beg’in oğlu Hasan’ın da 15 yaşını ikmal etmemiş olmasına binaen onun hakkındaki idam cezasının da `berayi ıslah´ 10 sene hapse çevrilmesine ittifakla karar verilmiştir.[2]

Böylece, 13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da başlayan Islamî/Nakşibendî direnişinin yönetici kadrolarından Şeyh Said ile birlikte toplam 47 şahsiyet, Mahkemece verilen idam kararı üzerine, 29 Haziran 1925 Pazartesi günü saat 03:00 sıralarında, Diyarbakır’ın Dağkapı mevkiinde kurulan 47 sehpada asılarak idam edilmiştir.

Şeyh Said, idam edilmeden kısa bir süre önce, “Son Saat” Gazetesi muhabirinin not defterine Arapça olarak şu cümleyi yazmıştır:

“Mücadelem, Allah ve din uğruna ise, darağacında asılmama perva etmem. Muhammed Said Palewi”[3]

Idam sehpasına götürülürken de; “Yarın mahşer gününde hepimiz muhakeme olacağız (hesaplaşacağız)” deyip, Kelime-i Şahadet getirmiş ve ardından asılmıştır.[4]

KÜRTÇÜ ŞAHISLARIN BERAATI

Şeyh Said ve ayaklanmada yer alan mücadele arkadaşlarının savunmaları boyunca reddettikleri “Kürtlük davası” ithamını kasıtlı olarak iddianameye koyarak, onları işlemedikleri bu “suç” ile yargılayan ve idama mahkum eden Şark Istiklal Mahkemesi, o dönem öncesi ve esnasında “siyasi Kürtçülük” faaliyetlerinin bizzat içinde bulunan Diyarbakır’lı Cemil Paşa oğullarından Kadri, Ekrem, Ömer, Cevdet, Memduh ve Muhiddin için, “haklarındaki ihbarların kanuni mesuliyeti müstelzim fiillerden olmadığı anlaşıldığından… beraatlerine karar verilmiştir”[5] diyerek, adı geçenleri serbest bırakmıştır.

Zaza şahsiyetleri Kemalist rejim tarafından idam sehpalarında sallandırılırken, bugün kimi çevrelerce yere göğe sığdırılamayan Kadri Cemilpaşa, kardeşi Ekrem Cemilpaşa ve diğer tanınmış “Kürtçü zevatın” Şark Istiklal Mahkemesi’nce serbest bırakılmaları bile, Şeyh Said ayaklanmasının bir “Kürt isyanı” olmadığını gösteren delillerden biridir.

Şark Istiklal Mahkemesi’nin Şeyh Said davasına ilişkin kararında ayrıca, tekke ve zaviyelerin kapatılması hususu da bulunmaktadır. Mahkeme’nin, “isyanların çıkmasında tekke ve zaviyelerin dinî yapıları ve dinî etkinlikleri büyük ehemmiyet arzetmektedir” diyerek, tekke ve zaviyeleri birer “menba-ı şer ve fesad yuvası” addetmesi sonucu, Savcılığın 29 Haziran 1925 tarihli tebligatıyla Isyan Bölgesi Istiklal Mahkemesi mıntıkası dahilindeki tekke ve zaviyelerin faaliyetlerine son verilmiştir.[6]

Baslangıçta bir kanuna dayanmadan ve sadece Istiklal Mahkemesi’nin, “menba-ı şer ve fesad yuvası” düşüncesine dayanılarak kapatılan tekke ve zaviyeler, bu tarihten 5 ay sonra, 30 Kasım 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce çıkarılan 677 sayılı kanunla ve aynı düşünceyle Türkiye genelindeki bütün tekke ve zaviyeler hükümet tarafından kapatılmıştır.[7]

Tekke ve zaviye denilen dinî kurumların kapatılması konusunun ilk olarak Şeyh Said ayaklanmasına ilişkin dava dosyasında yer alması ve bilahare bunların lağvedilmesinin kararlaştırılması, ayaklanmanın dinî nitelikli yönünü çok berrak bir şekilde ortaya koyan bir başka faktördür.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Bazı kaynaklarda ise bu husus; “din ve şeriatı alet ittihaz ederek ayaklanmaya katıldıkları ve laik cumhuriyeti yıkma amacını güttükleri” şeklinde ifade edilmiştir. (Sadık Albayrak, Türkiye’de Din Kavgası, Şamil Yayınevi, Istanbul 1984, sayfa 221).

[2] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 274-278.

[3] Son Saat Gazetesi, 8 Zilhicce 1343 (30 Haziran 1341/1925), sayfa 1; Sadık Albayrak, Irtica’ın Tarihçesi-4, Devrimler ve Gerici Tepkiler, sayfa 97.

[4] Hasan Hüseyin Ceylan, Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet Ilişkileri, Risale Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 246.

[5] Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait Isyanı ve Şark Istiklal Mahkemesi, Istanbul 2002, sayfa 278-279.

[6] Ergün Aybars, Istiklal Mahkemeleri, Cilt: I-II (1923-1927), Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Izmir 1988, sayfa 182.

[7] TBMM Zabıt Ceridesi, c.19, sayfa 145-165, 312; Düstur, c.7, sayfa 112. (Meclis tutanakları)

********************

********************

********************

Bölüm 7

(Dindarlar cezalandırılıyor)

Şeyh Said isyanının “dinî” bir isyan olduğuna başka bir delil ise “dindarların” cezalandırılmasıdır.

Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının idamlarının akabinde, Mahkeme Savcılığınca çıkarılan tebligat ile faaliyetlerine son verilen isyan bölgesindeki tekke ve zaviyelerle ilişkisi olan olmayan yüzlerce dindar insanın sevkedildiği Şark Istiklal Mahkemesi tarafından kimisi idama, kimisi de muhtelif hapis cezalarına çarptırılmak suretiyle, Kemalist rejime muhalif kesimler susturulmaya çalışıldı.

Bunlardan, Istanbul basınına yansıyan birkaç örneğe burada yer vermeyi yararlı buluyoruz:

– 18 Temmuz 1925: Maden’li Hafız Osman Efendi[1]

– 20 Temmuz 1925: Palu’lu Hacı Mehmed, Kasap Süleyman Efendi ve Selman Faris Efendi[2]

– 23 Temmuz 1925: Elazığlı Abdullah ve Hasan Efendi[3]

– 27 Temmuz 1925: Elazığlı isyancılardan Seyfullah ve Ömer Efendi[4]

– 04 Eylül 1925: Osmaniye [Ergani] isyancılarından Zülfikar Hoca ve Temir Efendi, idam edildiler.[5]

– 12-24 Eylül 1925: Elazığ’da halkı cumhuriyet aleyhinde ayaklanmaya sevkeden, özellikle bölgede Şeyh ve Seyid ünvanlarıyla tanınan toplam 110 kişi idama mahkum edildi. 12 gün içerisinde 1855 kişi mahkemeye çıkarıldı ve 110’u idam olup, diğerleri değişik ağır cezalara çarptırıldılar.[6]

– 19 Eylül 1925: Palu’lu Said ve 8 arkadaşı, Palu halkını dinî yönden tahrik ederek isyana kışkırtmaktan dolayı idama mahkum edilip, 20 Eylül 1925’te asılarak idam edildiler.[7]

– 22 Kasım 1925: Eski Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey ve Galip Bey, Dersim bölgesinde dini siyasete alet etmekten ve siyasi nüfuzuna güvenerek halkın ayaklanmasına yardımcı olmaktan idama mahkum edildiler ve 23 Kasım’da asıldılar.[8]

– 28 Aralık 1925: Palu’lu Hasan oğlu Ibrahim, Zafi oğlu Molla Yusuf, Cundullah oğlu Feyzi, Hazo ayaklanmasına katıldıkları gerekçesiyle yargılanan mahkumlardan ilk etapta yakalanan 140 kişi içinden bunlar hemencecik idama mahkum edildiler.[9]

– 01 Ocak-15 Şubat 1926: “Gerici hareketlere katıldıkları ve irticakarane faaliyetlerde bulundukları” gerekçesiyle 909 kişi hakkında karar verildi. 2.5 aylık gibi bir zaman zarfında yargılaması bitenlerden 57 kişi idam edildi.[10]

– 11 Mart 1926 tarihine kadar, Çapakçur’lu Şükrü Efendi, Ali oğlu Said, Ali oğlu Faik, Ali oğlu Ibrahim, Mehmet oğlu Selim, Ömer oğlu Ahmed, Safa oğlu Osman, Mehmed oğlu Abdülkerim, Ibrahim oğlu Ali, Molla Hacı Yusuf, Cündioğlu Feyzullah, Hasan oğlu Osman, Halil oğlu Mustafa, Silo Ahmed, Yaşar oğlu Ömer, Davud Efendi, Veysel ve ayrıca Tiran aşiretinden 10 kişi daha idam edildiler.[11]

– 11 Mart-25 Mart 1925 arası, Hazo ayaklanmasıyla ilgili olarak 21 kişi daha idam edildi. Bu arada yakalandıktan sonra hemen idam edilmek üzere de 56 kişiye gıyabi idam cezası verildi.[12]

– 06 Temmuz 1926: Nakşibendi Şeyhi Seyid Pir Ahmed ile 10 arkadaşı idama mahkum edildi.[13]

– 10 Mayıs-18 Temmuz 1926 arasında, bir aylık zaman zarfında Diyarbakır’da 840 kişi yargılandı. Bunlardan 30 kişi idam edildi, 420 kişi değişik cezalara çarptırıldı, diğerleri hakkında beraat kararı verildi.[14]

– 20 Ağustos 1926: Elazığ Müftüsü Kemaleddin Efendi ve ailesinden 5 kişi idam edildi.[15]

Bunlar, sadece Şark Istiklal Mahkemesi’nin yargıladığı kişilerden birkaç örnek teşkil etmektedir. Ayaklanma başlar başlamaz ilan edilen Örfi Idare [Sıkıyönetim] Mahkemelerinin, yargılamaya gerek görmeden idam ettiği yüzlerce belki binlerce insanın mevcudiyeti de ayrıca hesaba dahil edilmelidir.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 19-20 Temmuz 1925. (Bu gazete M. Kemal Atatürk’ün gazetesidir.)

[2] Hakimiyet-i Milliye, 22 Temmuz 1925.

[3] Hakimiyet-i Milliye, 23-26 Temmuz 1925.

[4] Hakimiyet-i Milliye, 30 Temmuz 1925.

[5] Hakimiyet-i Milliye, 06 Eylül 1925.

[6] Hakimiyet-i Milliye, 12-25 Eylül 1925.

[7] Hakimiyet-i Milliye, 21 Eylül 1925.

[8] Hakimiyet-i Milliye, 24 Kasım 1925.

[9] Hakimiyet-i Milliye, 30 Aralık 1925.

[10] Hakimiyet-i Milliye, 19 Subat 1926.

[11] Hakimiyet-i Milliye, 11 Mart 1926.

[12] Hakimiyet-i Milliye, 11-25 Mart 1926.

[13] Hakimiyet-i Milliye, 07 Temmuz 1926.

[14] Hakimiyet-i Milliye, 10 Mayıs-19 Temmuz 1926.

[15] Hakimiyet-i Milliye, 21 Ağustos 1926.

Ayrıca bakınız; Hasan Hüseyin Ceylan, Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet Ilişkileri, Risale Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 248-250.

********************

********************

********************

Bölüm 8

(Devlet adamları ve yerli tarihçiler dinî bir isyan diyor)

Bu bölümde M. Kemal dışındaki bazı devlet adamlarının, ayrıca tarihçilerin ve bir Bilim Adamı’nın Şeyh Said ayaklanması hakkındaki fikir ve değerlendirmelerini, herhangi bir yoruma lüzum hissetmeden aynen aktarıyoruz:

Irtica ile “dinin” kast edildiğini hatırlatmamıza gerek yok sanırım.

***

1 – Ismet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı ve o dönemin Başbakanı):

“Doğu isyanı bir irtica idi. Hakiki bir irtica idi. O zamanki ortamda memleketin siyasi hayatı karışıktı. Cumhuriyetin ilanı, cumhuriyetin devlet düzenine getirdiği değişiklikler Istanbul efkarında, matbuatta[basında], pek geniş tepkilere sebep olmuştu. Doğu isyanı bunun bir neticesidir. Hiç şüphemiz yoktu bizim. Memleketin yeni bir siyasi rejime girmesi ve siyasi rejimin üzerinde memleketin bunu kabul etmemiş olduğu şüphesini, ümidini veren geniş bir münakaşa ve propaganda hayatının tesiri.. Şark isyanı bunun neticesi olarak çıkmıştı.”[1]

***

2 – Yine Ismet Inönü (Eski Cumhurbaşkanı ve o dönemin Başbakanı):

“Şeyh Said, harekat esnasında dini kurtarmak davasını açıktan ortaya atmış bulunuyor. `Hilafet kalkmıştır, din tehlikededir, dini kurtarmak lazımdır.´ Davaları, bu. Şeyh Said, isyan hareketini, böylece bütün memlekete milli bir hareket olarak değil, bir din hareketi olarak gösteriyor. Her tarafı harekete geçirmek sevdasındadır. Şeyh Sait isyanını doğrudan doğruya Ingilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunmuyor.”[2]

***

3 – Celal Bayar (Eski Cumhurbaşkanı):

“Şeyh Said’in 1925’lerde yapmak istediğini, Humeyni [Iran Islam devriminin lideri] günümüzde yapmaktadır.”[3]

***

4 – Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı):

“Türkiye’de irtica lafları, Şeyh Said isyanıyla beraber başlar. Şeyh Said isyanı mahkemesinin iddianamesinde irtica vardır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ve Serbest Fırka’nın kapatılmasında da bu iddialar vardır.”[4]

***

5 – Sadi Koçaş (Eski Başbakan Yardımcısı):

“Bu ayaklanmada görülen ve iddia edilen en önemli gerekçe dinî idi. Laik devlet anlayışını hazmedememiş, özellikle dış mihrakların tahrik ettiği sözde dindar Şeyh Said ve benzerlerinin açıkladıkları tek gerekçe, `din elden gidiyor´ sloganıydı.”[5]

***

6 – Hikmet Kıvılcımlı (Sosyalist lider):

“Şeyh Said isyanı gerek milli, gerekse milletlerarası mikyasta [ölçüde] irticai idi.”[6]

***

7 – Dr. Rıza Nur (Tarihçi ve ilk Milli Eğitim Bakanı):

“Şeyh Said gayet dindar bir adammış. Medreseler ve tekkelerin ilgası, şapka giydirileceği şayiası bu adamı tehyic etmişti [heyecanlandırmıştı]. Isyan etti. Resmi tahkikat asla milli bir Kürt isyanı olmadığını göstermiştir. Ben bunu orada Istiklal Mahkemesi reisliğini yapan Ali Saib’e de sordum. O da `asla Kürtlük meselesi yoktur, sırf dindir´ dedi.”[7]

***

8 – Cemal Kutay (Tarihçi):

“Isyanın gayesi dini kurtarmak ve bilhassa Osmanlı Halifeliğini yeniden kurmak şeklinde gösterilince, Genç ve Diyarbakır dışında bulunan ve Şeyh Said’in manevi nüfuzu altında bulunmayan Kürt aşiretleri isyana iltifat etmedi.”[8]

***

9 – Şevket Süreyya Aydemir (Tarihçi):

“Isyan bir milli hareket, yani Kürtlük, Kürt istiklali gibi sloganlarla değil, `dini kurtarmak, şeriatı kurmak´ gibi dumanlı, sınırları belirsiz tahriklerle başladı. Isyan bir hafta gibi kısa bir zaman içinde bazı vilayetlere yayılmakla beraber, daha ziyade bir `beyler, şeyhler´ isyanı olarak kaldı. Bu beylerin, şeyhlerin iradelerine bağlı olarak isyana sürüklenen kulların, müritlerin önemli yekunlara varmasına rağmen, bir halk hareketi halini almadı. Kürtlerle meskun bütün bölgelerde, milli bir hareket haline gelmedi. Bu sebeple bazı yazarların kullandığı ifadeye rağmen, Şeyh Said isyanını, bir Kürt isyanı olarak vasıflandırmak zordur.”[9]

***

10 – Ilhan Murad Bardakçı (Tarihçi):

“1925 yılında çıkan Şeyh Said ayaklanmasında, dava bağımsız devlet sorunu değildir. Şeyh Said’in ihtilal değil, istekler beyannamesi ele geçmeden, kendisi idam edilmiştir. Bu belge, bildiğimiz bir devlet kuruluşundadır. Içinde sadece, Islamî beraberliğin neden ihmal edildiği anlatılır ve kendilerinin devlete sadakatleri hikaye edilir.”[10]

***

11 – Orhan Türkdoğan (Bilim Adamı):

“Manisa’da Nakşibendi tarikatına mensup olan Giritli Mehmet ve arkadaşlarının tekke ve tarikatlarının kapatılmasına tepki olan ayaklanmaları, 1925 yılının Şubatında Nakşibendi tarikatının en yoğun olduğu Doğu bölgesinde patlak veren Şeyh Sait ayaklanması ile ortak noktalar taşır. Doğu ayaklanmasının baş yöneticisi olan Nakşibendi Şeyh Sait; dinin elden gittiği gerekçesi ile eyleme geçti.”[11]

**********

KAYNAKLAR:

[1] Abdi Ipekçi, Inönü Atatürk’ü Anlatıyor, Istanbul 1981, sayfa 25, 26.

[2] Ismet Inönü, Hatıralar, 2.Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara 1987, sayfa 202.

[3] Kurtul Altuğ, Celal Bayar Anlatıyor, Kritik Olayların Perde Arkası, Tercüman Gazetesi, 12 Ekim 1986.

[4] Tercüman Gazetesi, 30 Temmuz 1986, sayfa 9.

[5] Nokta Dergisi, Sayı: 25 (28 Haziran 1987), sayfa 17.

[6] Hikmet Kıvılcımlı, Ihtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark), Yol Yayınları, Istanbul 1979, sayfa 194.

[7] Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, cild 4, Istanbul 1967, sayfa 1324.

[8] Cemal Kutay, Türkiye Istiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, cilt: 19, sayfa 11505.

[9] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt: 3, Istanbul 1975, sayfa 225-227.

[10] Zaman Gazetesi, 06 Ağustos 1991.

[11] Orhan Türkdoğan, Tepedeki Adam: Mustafa Kemal, Atatürk Üniversitesi 50.Yıl Armağanı, Sayı: 2, sayfa 426.

********************

********************

********************

Bölüm 9

(Yerli yazarlar dinî bir isyan diyor)

Bu bölümde Şeyh Said isyanının “dinî” bir isyan olduğunu 8 yazarın konu hakkındaki yazdıkları ile ispatlayacağız.

***

1 – Necip Fazıl Kısakürek (Yazar):

“Şeyh Said’in Ingilizlerin adamı ve müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu şeni [çirkin] bir yalandır. Öyle olsaydı ilk başarılarının ardından cenup [güney] istikametinde sınıra doğru sarkar, Irak Kürtleri ve Ingilizlerle irtibat kurar ve davasına, gerilerini ve yardım kaynaklarını sağlamış olarak belli başlı bir çevre içinde girişirdi. (…) Bütün bu hadiselerin seyri de gösterir ki, Şeyh Said dış ve yabancı desteklerle alakalı olmaksızın sırf kendi başına ve sadece inancı uğrunda hareket etmektedir.”[1]

***

2 – Feridun Kandemir (Yazar):

“Şeyh Said’in peşine taktığı adamlarla ayaklanması suretiyle başlayan bu isyan, asla bir `Kürt isyanı´ değil, memlekette, bilhassa o devirlerde sık sık görülen mevzii ayaklanmalardan biri idi.”[2]

***

3 – Mahmut Goloğlu (Yazar):

“Islam dininin en bağnaz ve tutucu olanlarını içinde toplamış olan Nakşibendi tarikatının en çok etkili olduğu Doğu bölgesinde; hükümetin dinsizliği, milletin dinsizliğe götürüldüğü, dinin kaldırılmak istenildiği, dinin yitirilmekte olduğu, bunu önlemek gerektiği gibi söylenti ve propagandalarla devrim tepkilerinin belki de en büyüğü denebilecek olan ayaklanma başladı.”[3]

***

4 – Metin Toker (Gazeteci-Yazar):

“Şeyh Said, bir Kürt lideri gibi davranmaktan ziyade bir `karşı ihtilal´in ilk darbecisi gibi hareket ediyordu ve açtığı bayrak, hilafet bayrağıydı, şeriat bayrağıydı.”[4]

***

5 – Uğur Mumcu (Gazeteci-Yazar):

“Şeyh Said ve yargılanan diğer şeyhler, amaçlarının `Kürtlük´ olmadığını, `din uğruna kıyam ettiklerini´ söylemişlerdi. Gerçekten de ayaklanmanın kökeninde dinsel duygular yer almaktaydı. Türk-Kürt çelişkisi söz konusu bile değildi. Çelişki, laik devlet ile Nakşibendi tarikatı arasındaydı.”[5]

***

6 – Ismail Beşikçi (Yazar):

“Doğudaki aşiret reisleri, çok çeşitli görevleri bir arada yürütüyorlardı. Bazı aşiret reisleri sadece aşiret reisi olarak kaldıkları halde, bazıları aşiret reisliği ile birlikte dinî reisliği, yani şeyhliği de beraber yürütüyorlardı. Bazıları ise, hem aşiret reisi, hem dinî reis, hem de milli liderlik fonksiyonlarını benimsemişlerdi.. Şeyh Sait, böyle bir liderdir. Şeyh Sait, Palu ve Hınıs’taki çeşitli medreselerin kurucusu, yani Palevi Tarikatı’nın da başı olduğu gibi, çevredeki aşiretlerin de reisidir. Bu üç fonksiyonun onda birleşmesi kendisini çok güçlü kılmış ve merkezle meydana gelen en büyük çatışmanın liderliğini yapmıştır. Fakat şurası muhakkak ki, Şeyh Sait hareketinin ulusal bir niteliği yoktur.. Şeyh Sait isyanı merkezin yetkilerine karşı yapılan ilk büyük çıkış olmuştur. Bu isyanda tamamen dinî sloganlar kullanılmış ve hareket tamamen irticai mahiyette bir hareket olmuştur. Bu hareketin geniş kapsamlı oluşunun en önemli sebebi, isyanın lideri olan Şeyh Sait’in yukarda söz konusu ettiğimiz fonksiyonlara (aşiret liderliği ve tarikat liderliği) sahip olmasıdır.”[6]

***

7 – Ilhan Selçuk (Gazeteci-Yazar):

“Şeyh Said ayaklanmasında, cumhuriyetçiler ile şeriatçılar çarpıştılar. Çatışmadaki `etnik´ renk, olayın toplumbilim açısından özünü saptıramaz. Bilimsel yaklaşım, etnik ayrımın da altını çizmekle birlikte, tarihsel dönüşümün cumhuriyetçi-şeriatçı çelişkisini öne çıkarmak zorundadır.”[7]

***

8 – Yavuz Bahadıroğlu (Yazar):

“Şeyh Said, Islam Dini adına ayaklandığını söylüyor ve herkesi `şeriatı savunma´ya davet ediyordu. Bu anlamda yayınladığı bildirilerde, `Şeriat için savaşanların lideri´ anlamına gelen bir mühür kullanıyordu. Yani bu ayaklanma resmi ağızların yansıttığı gibi, bir `Kürt ayaklanması´ değildi.”[8]

**********

KAYNAKLAR:

[1] Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yayınları, 10. Baskı, Istanbul 1990, sayfa 53, 54, 56.

[2] Feridun Kandemir, Şeyh Said Isyanı, Inci Dergisi, Sayı: 16 (28 Haziran 1952), sayfa 20.

[3] Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924-1930), Başnur Matbaası, Ankara 1972, sayfa 101.

[4] Metin Toker, Şeyh Said ve Isyanı, Akis Yayınları, Ankara 1968, sayfa 17.

[5] Uğur Mumcu, Halklar Kardeştir, Milliyet Gazetesi, 03 Mart 1992, sayfa 7.

[6] Ismail Beşikçi, Doğu Anadolu’nun Düzeni, Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, E Yayınları, Istanbul 1969, sayfa 210, 212.

[7] Ilhan Selçuk, Kıyam!.., Cumhuriyet Gazetesi, 07 Ağustos 1991, sayfa 2.

[8] Yavuz Bahadıroğlu, Şeyh Said isyanı neden çıktı?, Yeni Akit Gazetesi, 23 Ocak 2011.

********************

********************

********************

Bölüm 10

(Yabancı yazar ve tarihçiler dinî bir isyan diyor)

Şeyh Said ayaklanmasını irdeleyen birçok yabancı yazar ve tarihçilerin görüşleri de, isyanın “Islamî” nitelikli olduğu noktasında birleşmektedir:

***

1 – Thomas Bois:

“Piran’lı Şeyh Said’in 1925’teki isyanı, hoşnutsuzluğun ilk işareti olmuştur. Müslümanların fanatizmi olarak nitelendirilen bu isyan, Cumhuriyetin reformlarını tehdit etmesi nedeniyle feodal kalıntıların ve halifeliğin Atatürk tarafından tamamen kaldırılmasına karşı düzenlenmiştir.”[1]

***

2 – Arnold J.Toynbee:

“Şeyh Said 13 Şubat’ta isyan bayrağını açmış ve birkaç hafta içinde ayaklanmayı geniş bir bölgeye yaymıştı. Isyancıların programlarının başlıca maddeleri, M. Kemal Paşa’nın laik hükümetinin kaldırdığı şeriatı geri getirmek ve Sultan Hamid’in (2. Abdulhamid radıyallahu anh) oğullarından Selim Efendi’yi Sultan ve Halife ilan etmekti.”[2]

***

3 – Lord Kinross:

“Piran’da başlayan ve Doğu illerine yayılan isyanın elebaşısı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret başkanı idi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin de başı olan Şeyh Said, aşiretini, halifeliğin kaldırılmasına ve Kemalist hükümetin `kafirce´ siyasetine karşı ayaklanmaya çağırdı. 13 Şubat 1925’te, birkaç haftalık sürekli bir propagandadan sonra `Allah’ın emriyle´ isyan ilan etti. Yeşil Müslüman sancağı altındaki kuvvetleri, şeriatı geri getirmek amacıyla, bölgeye yayılarak hükümet binalarını ele geçirdiler.(…) Yerden ve havadan;

Halife’nin kendilerinden fedakarlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlığın da olamayacağını bildiren beyannameler dağıtılıyordu. Şeriat geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten, kadınları yarı çıplak gezdiren hükümetin başı ezilmeliydi. Şeyh Sait, Kürt istiklali yerine din davası ile ortaya çıktığı için komşu kabilelerden kendine fazla taraftar toplayamamıştı. Bunlar bir Nakşibendi dervişinin ruhani başkanlığını kabule yanaşmıyorlardı..[3]

4 – Bernard Lewis:

“Ayaklanmayı, `Allahsız Cumhuriyeti´ devirmeyi ve Halife’yi geri getirmeyi isteyen derviş ve şeyhler yönetmişti.[4]

***

5 – Paul Gentizon:

“Şeyh Said, din adına `Cumhuriyetin imansız öncülerine´ karşı koydu..[5]

***

6 – Martin van Bruinessen:

Şeyh Said’in kendisi çok dindar bir adamdı ve Türkiye’deki laiklik reformlarına içten bir kızgınlık duyuyordu.. Hareket `cihad´ olarak adlandırıldı. Şeyh Said, `Emir’ül-Mücahidin´ (Mücahidlerin Amiri) unvanını aldı.”[6]

**********

KAYNAKLAR:

[1] Thomas Bois, The Kurds, Beyrut 1966.

[2] Arnold J.Toynbee, Türkiye: Bir Devletin Yeniden Doğuşu (Çev.Kasım Yargıcı), Milliyet Yayınları, Istanbul 1971, sayfa 288.

[3] Lord Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Milliyet Yayınları, Istanbul 1965, sayfa 605, 607, 610, 611.

[4] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu (Çev.M.Kıratlı), 2.Baskı, Ankara 1984, sayfa 266.

[5] Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, (Çev. Fethi Ülkü), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1983, sayfa 106.

[6] Martin van Bruinessen, Agha, Shaikh and State, On the Social and Political Organization of Kurdistan, Utrecht 1978, 468 s.; Türkçe basım: Ağa, Şeyh ve Devlet, Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi (Çev.Remziye Arslan), Öz-Ge Yayınları, Ankara [tarihsiz (1992?)], sayfa 370.

NOT: Bu çalışmamızda büyük ölçüde Cihad Kar’ın; “Şeyh Said Zaza Ayaklanması ve Gerçekler” başlıklı araştırmasından istifade edilmiştir… Bizim de azımsanmayacak ölçüde katkımız olmuştur.

**********

Kadir Çandarlıoğlu

**********

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com

*

*

62 responses to “Şeyh Said Ingiliz ajanı mıydı? Musul’u niçin kaybettik? Şeyh Said Isyanı Gerçeği”

  1. muhammed uçar Avatar
    muhammed uçar

    600 sene islam şeriatla yönetilen bir devletin yeniden kurulduktan sonra yeni devrimlerin yapılması zorla yaptırım uygulayarak yapılması zaten kabul edilemezdi şeyh said ayaklanmasını saygı ile destekliyorum şeyhleri seyit rızayı adnan menderesi deniz gezmişi asan devletin abdullah öcalan ı asmaya gücü yetmiyor mu soruyorum şeyh said said ayaklanması kürt ayaklanması degil islam için yapılmış bir ayaklanmadır tarihçiler bunu neden açıklamıyor bilgi eksikligimi var yoksa açıklama yapmaya güçleri yetmiyor mu

    1. belgelerlegercektarih Avatar
      belgelerlegercektarih

      Yorumunuz icin tesekkürler.

      Hayir, bilgi eksigi yok. Yalnizca resmi ideolojiye ters düstügü icin resmi ideoloji bunu kabul etmiyor. Tarihciler ise kabul ediyorlar. Tarihcilerin bu konu hakkindaki yorumlarina 8., 9. ve 10. bölümde yer verilmistir. Saygilar.

    2. Gerçekleri Tarih Yazar Avatar
      Gerçekleri Tarih Yazar

      yıllarca bize şeyh said ayaklanmasını yani direnişi kürt ayaklanması diye yutturdular ama allah dinini ve o güzel mübarek nurunu bütün dünyaya yayacaktır

      1. harputlu Avatar
        harputlu

        100 yıldır bekliyoruz bu zulmü yapanlar hala başımızda kahraman

    3. ismail Avatar
      ismail

      nasıl bir beyindir. asıldıkları için feryad edip ardından başka bir asılmayı teşvik etmek olsa olsa beynin tamamen erimiş olmasına iaşret eder.

      1. belgelerlegercektarih Avatar

        @ismail, biz hangi idami savunuyoruz biliyor musun? Insan canina kiyanlarin idam edilmesini savunuyoruz, sapkaya karsi cikanlarin ve muhalefet edenlerin idam edilmesini degil. aramizdaki fark budur. Tek parti döneminde ideolojik yaklasimlarla insanlar asiliyordu, biz ise insani degerler acisindan idamin geri getirilmesini savunuyoruz. Mesele bundan ibaret.

      2. ibrahim Avatar
        ibrahim

        Feryat ettiklerini nereden biliyorsun ? Orada onların içtiği şehadet şerbetiydi. Bırak beyin sağlığını,o şerbet beyin zehir eder .

    4. atarlı yakışıklı Avatar
      atarlı yakışıklı

      vay arkadaş 3 5 çakal toplanmış naralar atıyo yiyosa sokakta söylesenize bunları 😀

      1. tevfik Avatar
        tevfik

        cevab verecek ilmin, düşünecek aklın olmadığı için mi kaba kuvvete başvuruyorsun

      2. ali fuat Avatar
        ali fuat

        atarlı yakışıklı sen nerdeysen söyle karşında söyleyelim varmısın.merak etme askeriyede bile söyledik bunları hemde daha fazlasıyla

      3. uur Avatar
        uur

        ehl-i dünyanın mühim bir düsturu; bir fikiri çürütemedikleri ( karşıdakinin haklı olduğu) zaman fikir sahibini çürütmektir. “atarlı yakışıklı” adlı arkadaş gözünü kapamakla gündüz geceye dönmez; sadece sen kendine karanlık yaparsın…

  2. Atilla Atakul Avatar
    Atilla Atakul

    Emeğinizden dolayı çok teşekkürler. Ellerinize sağlık. yazı ve yorumlarınızı takip etmeye özen gösteren bir kişi olarak, bu tür bilgilendirmelerin devamının geleceğinden hiç şüphem yok.

  3. serkan Avatar
    serkan

    sizden Allah razı olsun ben türküm elhamdürillah müslümanım ama bugune kadar şeh said denildimi kürt ayaklanması diye bilirdik o tazecik akılları ne güzelde yıkıyorlar ama sizizn gibi tarihi önümüze seren insanlar oldukca şu şeriatsis vatan topraklarında enazından her aile kendi şeriatini kuracaktır inşaallah şeh said ve arkadaşlarını Allahtan rahmet diliyorum ve diyorumki kürt ve türk halkı müslümandır ve kardeş kalacaktır…

    1. Yücel Avatar
      Yücel

      Aynen. Allah CC şeriatına karşı olanlar dilleriyle Müslümanım deselerde iman etmiş olmazlar bizim için kimlik Müslüman kimliğidir. Zenci Musa ya bir baksınlar

  4. süphan Avatar

    Allah sizden razı olsun yıllarca şeyh said efendimizi ingliz ajanı diye tanıtlar millete. Ama okusunlar bu gerçek tarihide utansınlar diyorum.. !

  5. ulu hakan Avatar

    aslen bir kürt olarak ,gerçek bir kürt ün ırkçılık için isyan edeceğini hiç aklımda geçmedi geçmeyecektir de .ama bütün müslümanlar gibi ,kürt asıllı bir müslüman olarak .şeh said e allah tan rahmet diliyorum mekanı cennet olsun .yüce rabimiz ALLAH a hamd olsun ki bende gerektiği gün bu bedenimi islamiyet yolunda canımı seve seve vermeye hazırım .bu uğurda şehit olan tüm müslümanların mekanları cennet olsun YARAB

  6. Ahmet Avatar
    Ahmet

    Eger Seyh Said isyani irkci bir isyan olsaydi simdiye kadar coktan bir kürt devleti olmustu.Kürtler hicbir zaman dis güclerin tahriklerine uyup bir devler kurmak istemediler.En sonunda PKK illetini milletin basina sarip, kürtlerinde ahlakini bozmay basladilar.Öyleki artik kendi milletimizi tanimaz olduk.Kominist olmuslar…

  7. cansel Avatar
    cansel

    Ulan şerefsizler Mustafa Kemal Atatürkü kötülemek bu kadar basit mi lan o olmasaydı sen nah yaşardın özgürce

    1. Ömer Avatar
      Ömer

      Ya m.K. İlgili başka br kelime kuranı. Görmedim şimdiye denk aynı cümle o zaman adem olmasaydı kimse olmzdı osmanlı Yunanistan’ı almsydı atatürk dye brı olmycktı yalan mı yunanistan yani…

    2. hüseyin Avatar
      hüseyin

      Elhamdülillah asırlardır ecdadım türklüğünü islam a kal’a yapmıştır asla hançer yapmamıştır islamiyettin sancağını ve ilahi kelimatullahı tüm yeyüzünde inletebilmek için nice orduları dize getirmiştir.Asırlardır düşman karşısında eğilmemiştir yani demek istediğim biz türk milleti kemalle mi doğduk ki kemalle ölelim.kemal de kim oluyor.kemal olmasaydı zaten yunanlılara boyun eğeceğimizimi zannettin

      1. Eftal Avatar
        Eftal

        Yahu ne kadar beyinsiz ve daha önemlisi nankör insanlarsınız. Adam elden gitmiş ülkenizi size canını ortaya koyarak geri teslim ediyor ama yine yaranamıyor. Şeriat diye nara atıp Atatürk e laf söyleyenler varya onların isimleri o büyük adam olmasaydı bugün Joe, Jack, William, Robert filan olacaktı. O kahraman tarih sahnesine çıkmasaydı görurdunuz o zaman dincilik oynamayı. Bugün evinizde oturup rahatça ibadetinizi yapabiliyorsaniz onun sayesinde. Elemanın biri de yazmış biz zaten yunanistan boyun eğmezdik diye, ulan eğmeyecek boyun mu kalmış? Ege ni yunan, Akdenizini İtalyan, g.doğu anadolu nu fransız, d.anadolunu ermeni, karadeniz ini rum almış, üstelik başkentine İngiliz ve ruslar çökmüş sana kalmış Çankırı, çorum, yozgat üçlüsü (açın Sevr haritasına bakın) sen daha egilmemekten bahsediyorsun. Ülke bu durumdayken sizin kıçını yaladiginiz bu pislik isyancılar (padişah da dahil) düşmanla işbirliği yapıp ülkesini satıyorlardı. Siz varya siz hiç bir şeye layık degilsinizy aslında. Allah sizi ıslah eylesin, elin gavurları bile senin kurtarıcın hakkında hayranlıklarını gizleyemezken sen o büyük adama laf ederken artik bir daha düşün ve yüz milyon yılda bir gelecek bu mucizeyi tam da vatanımızın en çok ihtiyacı olduğu zamanda gönderdiği için Allaha şükret.

      2. belgelerlegercektarih Avatar

        @Etfal, mübarek seni iyi doldurmuslar. Bütün bu yazdiklarin palavradan ibaret. Resmi ideolojinin beyin yikama seanslari yaptigi okullarda anlatilan masallar bunlar. Masal olduguna dair birkac misal vereyim. Rus, italyan, ingiliz ve fransizlardan bahsediyorsun. Bu ülkeler kendileri cekildiler ve her biri de M. Kemal’e yardim ettiler. Silah, cephane, para, istihbarat ve siyasi destek verdiler. Merak etme adimiz jack falan olmayacakti, nitekim musulda, bati trakyada yasayan müslümanlarin adlari hala ahmed, mehmed, ayse ve fatmadir. Adimiz jack olmadi ama atatürk olmasaydi diyenlerin ruhlari jack olmus farkinda degiller. Ibadetlerimizi rahatca yapamiyorduk iste. Eger bugün yapabiliyorsak m. kemalin partisi chp’den kurtuldugumuz icin bunu yapabiliyoruz. Bu ülkede Kur’an ögretene de Allahu Ekber diyene de hayati zindan ettiler. Padisah ise Sevr’i onaylamadi, onaylamamak icin de m. kemali anadoluya gönderdi ama m. kemal ingilizlerle anlasip ihanet etti.

        Buraya okuman icin birkac yazinin bagltantisini ekliyorum, kolay gelsin:

        M. Kemal Atatürk Tapınakçı mıydı? Kemalist Türkiye’yi Tapınakçılar mı kurdu?

        Sultan Vahidüddin, M. Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı

        Padişah Vahdettin Sevr’i imzaladı yalanı – Sevr Projedir

        Resmi Tarih Yalanlarına Son, Belgeler Konuşuyor

        Milli Mücadele’yi M. Kemal Atatürk başlattı yalanı

        Türk Tarih Kurumu: M. Kemal Atatürk Ingiliz Valisi olmak istedi

        Milli Mücadele’de sadece Yunanlılara karşı savaştık (5 Bölüm)

        M. Kemal Atatürk Osmanlı’ya darbe yapmıştır, Osmanlı Devleti’ni Kemal Atatürk yıkmıştır

        Atatürk olmasaydı halk düşmana karşı savaşmayacaktı yalanı (Izmir’in Işgali)

      3. mustafa Avatar
        mustafa

        EFTAL,İNSAN KENDİSİ NASIL İSE,KARŞISINDAKİNİ DE ÖYLE ZANNEDERMİŞ,ATATÜRKÜN A HARFİNİ ELEŞTİRSELER,KUDURUYORSUNUZ,BİRİSİ PEYGAMBERİ ELEŞTİRSE BELKİ BİR İKİ DE SENİN EKLEYECEĞİN ŞEYLER OLURDU HERALDE,SEN AÇ ÖNCE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINI OKU,SADECE İNGİLİZLERİN KULLANDIĞI TEKNOLOJİYE BAK(Kİ SOVYET RUSYANIN YANINDA BİR HİÇ GİBİYDİ)ONDAN SONRA KAZMAYLA KÜREKLE YEDİ DEVLETİ ATATÜRK KOVMUŞ HİKAYELERİNİ ANLAT,ALLAH KURTULUŞ SAVAŞINDA ÖLENLERE GANİ GANİ RAHMET EYLESİN,FAKAT HEDEF SOVYETLERİ GÜNEYE İNDİRMEMEK İÇİN BU TOPRAKLAR HEDİYE EDİLDİ SANA,

    3. ibrahim Avatar
      ibrahim

      kardeş adam bugüne kadar bize yanlış anlatılan tarihi olayları kaynaklarla doğrulayarak gerçeğini anlatmış biraz saygılı ol da gerçekleri görmeye çalış derim.Şeriatı istemeyen reddeden kafirdir zaten neyin kafasını yaşıyon.

      1. Tamer Gülünay Avatar
        Tamer Gülünay

        Aynen katılıyorum!

    4. Mehmet ali Avatar
      Mehmet ali

      Özgürlüğüne sokayim dedemi idam etmeleri özgürsün.kuran ayetini harflerini kaldırmaklami özgürsün.dersim katliamı yapmaklami. Azerbaycanı rus itine vermemi senin özgürlüğün ALLAH zaten insanı özgür yaratmış

    5. Enis Avatar
      Enis

      Cansel acizliğini ve bu boktan yorumunla uza hadi. Senin gibiler daha ilah edindiğiniz Kamal’ı eleştiremiyorsunuz.

  8. mustafa Avatar
    mustafa

    atatürk bizi kurtardı diye cahil halkın beynini yıkadılar oysa atatürk kos koca imparatorluğu yıktı istiklal mahkemelerinde binlerce kişiyi astı ama cahil insanlara anlatmak mümkün değil

    1. Sinan Avatar
      Sinan

      Aq oğlu ne koskaca imparatorluğu sikik atatürk olmasa anani İngilizler fransizlar kerpcekdi Piç oğlu Piç

      1. Batuhan Avatar
        Batuhan

        be geri zekalı sinan o zaman osmanlı olsaydı 54 tane ülke olmayacaktı be aptal 54 tane ülkenin hepsinin bağımsızlığını kazandımı kazandı onların isimleri neden acaba ahmet mehmet de jack tommy nikolay mikolay neden değil acaba

  9. nur Avatar
    nur

    Atatürkle beynimizi yikadlar okulda her sabah onn heykelini gosterdiler meğerse yanlş insana minnet duyuyormusz ileri görslüdediler atatürke ataturk dedirttiler demiyorm artk ona atatrk diye çünkü haketmiyo yazk çok yazk bakaln öbür dünyada napcak nasl kurtulucak elimzden.. sizlerede çok tesekkrler gerçeği ackladğnz içib

  10. ali Avatar
    ali

    kürt türk sorunu bu noktada başlamış anlaşılan din elden gidiyor diyip önce milleti topluyorsun dışardan gelen din düşmanlarına karşı birlikte savaşıyorsun sonra din düşmanı olan senin başındaki oldugunda ona karşı ayaklanan kürtse kürtler vatan haini laz sa lazlar vatan haini oluyor bütün fetihler islam için yapılmıştır millet veya devlet için degil halbuki din için çanakkalede istanbul sur larının altında yada başka yerlerde koyun koyuna yatan şehitlerin hiçbirine ırkına göre sevap yazılmıyacak tövbe haşa. uyanın ey millet kıblesi kabe olan herkes din kardeşidir ben bu yazıya atatürke suikast ve kazım kara bekirin hayatını okurken ulaştım gerçekten çok emek verilmiş belgeler tarihler kişiler bunları bir araya toplamak gerçekten çok emek zaman ve birikim ister emeginize sağlık

  11. toprak Avatar
    toprak

  12. Fatih Avatar
    Fatih

    abdullah öcalan mahkemede verdiği demeçte “şeyh saidin devamıyım kullanıldım” dedi.Bu söz beni bütün doğrulara götürüyor.

    1. belgelerlegercektarih Avatar

      Leninist maocu kürtler Seyh Said’in (rahmetullahi aleyh) kendileri gibi kürtcülük adina kiyam ettigini iddia ediyorlar ve böylece müslüman kürtleri yanlarina cekmeyi hedefliyorlar. Oysa yazida da görüldügü üzere bu zat Islam icin kiyam etmistir.

  13. ahmet çiçek Avatar

    Tarihtede zaten var türkler asyadan gelince kürtler müslümanlığı Kabul görmüş 53 yıl sonra türklerde müslümanlığı hak din olarak Kabul görmüşler
    Türk _kürt islamı anladıktan sonra müslüman kardeşliğini anlamış ‘ve birliktelik bir hareketle islamı korumaya ‘ve ümmeti tek bir çatı altında korumak icin osmanlıyı kurdular bu yüzdendiki. Allah sevgi saygı paylaşan kullarını hep güçlü ‘zeki ‘ve dinamik bir şekilde korumaya ‘ve islamı ilerletmiş idi
    Ama islamdada bilindiği gibi zulum yoktur din dil ırk ayırmaksızın tüm insanlarda aynı çatı altinda huzurca savaşsizca refah ‘ve allahın kullarina verdiği nimetlerden faydalanması icin yaşaya bilir ne yazıkki iblis kıyamete kadar fitneler çıkartırıyor
    Ama insanlıKtan nasip görmeyen kafirler şeytana uyarak biz müslümanları birbirimize düşürüp fitneleriyle parçalamıştır güzelim Ümmeti yani(osmanlı) yok edilip kafirliğe sürüklemektedir zamanıda haçli seferleri gibi bir durum içerisindeyiz
    Yani türkiye tekrardan şeriat uygulamasini getirir ise Allah bize böyle bir birliktelik ‘ve süper güç ‘ve zeka nasip eder halifelik islam bereket ‘ve tüm dünyayı geriden nasip eder

    1. Gezgin Avatar
      Gezgin

      Osmanlı imparatorluğu kanuni sultan Süleyman dan sonra duraklama ve gerileme devrine girmiştir, 1700 lü yıllarda birçok ülkede işçi sınıfı, başlarındaki krallık ya da dini kullanarak halk üzerinde baskı Yapan din adamlarına karşı isyan hareketi başlatmışken , Osmanlı imparatorluğu içinde de halk yavaş yavaş alınan haksız vergilerden ve başlarındaki adil olmayan yöneticilerden şikayete başlamıştı ama halifelik de Osmanlı hanedanlığında olduğu için manevi duygular sebebiyle baş kaldırması çok daha geç olmuş, hatta kaldıramamıştır bile çoğu zaman . Şimdi size soruyorum , Osmanlı da herşey çok iyimiydi de Atatürk mü geldi osmanlıyı yıktı , ya da ülke parçalanmaktan son anda kurtulmaya çalışırken, din alanındaki reformları beğenmediğin için ayaklandığında , zaten yeni kurulan cumhuriyet tüm dünyanın karşısında mevcudiyetini korumaya çalışırken, devlet ğüçlerine karşı harekete geçmek otomatikman sizi ittifak güçlerinin dostu yapar ki , bu bağlamda da ya İngiliz ajanı olursunuz , ya da bir maşa olmuşsunuzdur farkında bile değilsinizdir.

      1. belgelerlegercektarih Avatar

        @gezgin. Dünya, yeni kurulan cumhuriyete karsi degildi ki. Durum tam tersiydi.

  14. osmanlı torunu Avatar
    osmanlı torunu

    belgelerle gerçektarih senin ben ananı s…..

    1. Kuyucu Murat Paşa Avatar
      Kuyucu Murat Paşa

      Biz de senin sulaleni s……

    2. hafız Avatar
      hafız

      ne diyosun sen ya adam ne güzel açıklamış ne diye küfrediyon

  15. hilaloz Avatar
    hilaloz

    Allah razı olsun sizin yaptığınız bir meydan okumadır. biz yalan yanlış hikayelerle büyüdük evlatlarımız zehirlenmesin inşaAllah

  16. Duygumm Ateş Avatar

    Allah senin gibi hakikatleri günyüzüne çıkaranlardan razı olsun!Aklı olan belgelerle sunduğunuz tarihe laf etmez,eğer laf ediyorsa ya akıl noksanlığındandır ya da dine olan düşmanlığından.

  17. Ergen Genç Avatar
    Ergen Genç

    Ben bir 8. sınıf öğrencisi ve Nakşibendi olarak Şeyh Said den şüphelenmiştim. ” Gerçekten Şeyh Said yapmış mıdır?” diye. Şimdi sınıflarda Şeyh ime isyancı lakabını takıyorlar. Ve bunun gibi ne yalanlarla dolu tarih sayfaları. Beni aydınlattın admin, sağol

  18. Karya Avatar
    Karya

    Tarihi bilmiyorsun. Konuşma üslubun kendin gibi iğrenç. Saygısızlık diz boyu.

  19. Batuhan Avatar
    Batuhan

    Atatürkle şeyh said in arasında ne konuşuluyor varsa ben göremedim ve öğrenmek istiyorum admin cevapla lütfen

  20. Hakan Avatar
    Hakan

    Şu başlığı değiştirin kardeşim 🙂 Misal, Kamalistlerin ajan iftirası, şeyh said gerçeği gibi.

  21. ismail Avatar
    ismail

    Gezgin tabiiki bati ulkelerinin Osman oğullari ve Turk milleti rahat huzur goremesin diye bir oradan bir buradan saldirmasi, bizi surekli savaş halinde tutmalari ekonomiyi zora duşurmuş olabilir ama osmanlida bu zor zamanlarda iç isyanlar olmadi. Bazi doğu illerindeki hareketler hariç.
    Bizim bunlari yazmamiz bizim ingiliz ajani olduğumuzu gostermez. Neden çunku asil ajanliği yapanlari yaziyoruz. İsbirlikcileri. Bugun bir devlet buyuğu mustafa kemalin aleyhine konuşsa hemen iç hareketlenmeler başlattirarak bu sozu geri aldiran ingilteredir amerikadir. Onun hasiyeti onu getirenlerin zoruyla korunuyor.
    Şeyh saitinki islami hareketlenme olarak goruluyor. Fakat sonradan ayrilikci kürt hareketine dönüşürmüydü. Muhtemelen. Ama islam adına başlayan bir isyan olduğu açik. Bugun mustafa kemal ile ilgili asirlik belgeleri saklayan Türkiyenin hatirina açiklamayanda ingilteredir, yani onlarin adami. Onlar bizden iyi taniyor mustafa kemali.
    Kemalistler dış işlerde hep yenilgiye uğramiş bu durumu içeridekileri bastirarak ezerek örtbas etmişlerdir. Musuldan sebep şeyh saide ingilizlerin yardim etmediği açiktir. Kendileri ingilizlerin sayesinde gelenler herkese ingiliz ajani damgasini vurmuşlardir. Seyh said isyani olmasada musulu kaybederdi Mustafa kemal, çunkü zaten dişariya karsi hiç başarisi olmadil. 1923 te lozanda alamadi musulu. Alamayacaği belliydi. Bu sebeple bu durumu eleştiren mebus Ali şukru öldürüldü. 1. Meclis musulsuz lozani onaylamiyor diye meclise darbe yapilarak meclis feshedildi. Lozan agustosun 20 lerinde ikinci meclis tarafindan onaylandi. Kemalistlerin herşeye bir bahaneleri vardir. Dış siyasettede zerre kadar başarilari yoktur.
    1937-38 Dersim askeri hareketleri başlatilirkende isyan var denerek bu işin suçu fransizlara atilmistir, fransiz silahlarinin isyancilardan ele geçirildiği iddia edilmiştir. İsyan tabiiki vardir. Ama isyancilari tutamayip kimi tutarsan onu halletmek sivil olan masum halki hallederek evlerini yakip yikarak isyan bastirmak bir koministlerde birde o donemin kemalistlerinde vardir. İngiliz ve fransizlar mustafa kemali yikacak olsalar zaten baştan getirmezlerdi. Muhtemelen fransadan satin alinan bazi silahlar dersimden ele geçirilmiş numarasina yatilmistir

  22. muharrem Avatar
    muharrem

    hocam bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz cevaplarsanız sevinirim?

  23. Abdulhafiz Avatar
    Abdulhafiz

    Merhahalar. Çok kapsamlı ve güzel bir yazı olmuş çok istifade ettim. Allah(c.c) razı olsun. Birkaç sorum olacak;
    1. Bu harekete batı illerinden daha doğrusu müslüman Türk kardeşlerden ne kadar destek gelmiştir veya gelmiş midir?
    2. Şex Said Efendi ile Said Nurs-i arasındaki “içtihad” farklılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Zira memleket ve millet olarak çok zor zamanlardan geçmiştik. Birde bu olay bizi ziyadesiyle yıpratmadı mı?
    3. Şex Said Efendi neden çevresinde Kürt aşiretlerden umduğu desteğj bulamadı? Bu minvalde yazınızın bir bölümünde İstiklâl Mahkrmesi’nde yaptığı savunmasında zamanının halkından Şeriat uğruna mücadele edecek azmi göremediği için müteessir ve hayal kırıklığı yaşamış olduğunu anladım.
    Şimdiden teşekkürler. Allah(c.c) en doğrusunu bilendir.

  24. ............... Avatar
    ……………

    Doğu olaylarini kaşimayi doğru bulmuyorum ama hiç kimsede cevap vermiyor. Olay 1925 kışı ve ilkbaharinda olmuş, şeyh sait şeriat ve halifelik gelsin istiyormuş. Bizi bu devlete islami kanunlar bağliyor yoksa tanimayiz tavri takiniyor. Mustafa kemalin milliyetçilik soylemleri fayda vermiyor. İsyan başliyor. İsyanin sebeplerinden biriside o bölgedeki illere batidan adamlarin vekil yapilarak onlarin temsil haklarinin yakilmasi. Bu o doneme ait başka bir isyanda çok söylendi. Şeyh sait isyanina batidan türk kesiminden ne kadar destek gelmiştir. Ben söyleyeyim hicdir. Sebebi halifelik kaldirildiğinda bile hiç kimse gikini çikaramadi. Şeriat ve osmanli kaldirildiğindada hic kimse sesini çikaramamisti. Azicik toplanip eylem yapmaya kalksalar birileri uzerlerine kurşun yağdirir korkusu. Bir kaç sene evvelinde ata bir yerde ayaklanma oldummu çoluk çocuk demeden hepsini götürün derdi diyen orduda görevli tuğgeneralin internete düşen sözleri malum. O zamanki rezilliklerin internet yollu itirafidir bu. Osmanli imparatorluğu gitti selanikli sabetaycilarin korku imparatorluğu geldi meselesi. Ölmesen bile çurüğe çikarsin. Peki doğudaki dindarlar ne diye kazanamadi. Sayilari çok az. Ülkede 13 milyon nufus var, 2 milyon bile kürt yok. Yeterli destekde bulamadilar, çunkü doğudaki herkes musluman değildi. Süryani, yezidi gizli ermeni epeyceydi, Sünni olmayanlarda ilgilenmez bu konuyla. Devlet imkanlari yok ellerinde. Devletede guç yetmez gerçeği.
    Ama ayaklanma başarili olsaydi benim göruşum bunu ayriliğa götürmek kürt devleti kurmak isteyenlerde işe karişacakti. Ben o zaman yaşasaydim boyle bir ayaklanmaya destek verirmiydim. Hayir, ne niyetle başladiği önemli değil işin nerelere gideceği gerçeği. Gösterildiği gibi çikmaz. İş başka yönlere kayar. Çikmiş olsa karşima Ahmet mehmet çikacak bende ateş edeceğim. Olmaz böyle bişey. Fitne dönemlerinde sessiz kalmak en doğrusu.
    Onu geçtik amcama anlatmiş subayin birisi ingilizler musul bize kalsin diye şeyh saiti silahlandirip ayaklanma çikarttirmiş. Devlet zora dusmuş bu sebeple musuldan vazgeçmek zorunda kalmiş. Doğrumu bu hayir. Musul ayaklanma bittikten bir sene sonra ingilize birakildi. Şeyh saite ingilizlerin asla yardim etmediğini torunlari defalarca söyledi. Derdimiz ayrilikda değildi. Osmanlinin islami kanunlarini geri istiyorduk halifelik geri gelsin istiyorduk. Ayaklanma islam içindi dediler. Mustafa kemal ve adamlari devlet sahibi bile değildi. ankarada osmanliya bağli kongre hukumetiydi onlar darbeyle osmanliyi ele geçirdiler dediler.
    Birde 2009 da sanayide konuştuğum diyarbakirli birisinin dedesi 104 yaşinda ve sağ imişti. O ayaklanmaya katilanlardan birisi imiş. O dedenin anlattiklarina gore şapkanin getirileceğide duyulmuş. Gavur işi bizi gavur yapacaklar diye muthiş tepki gösterilmiş. Ayaklanmanin bir sebebide buymuş.
    Şeyh saitin diğer aşiretlerden neden destek bulamadiği meselesi milletin evlerinin barklarinin sağlam çoluk çocuğunun sağ salim kalmasi için. Genç ilinin yerle bir olduğu malum. Devlet belki sabetaycilarin elinde ama emir altindaki asker bu millet gerçeği. Musluman muslumani kirmasin meselesi. Birde destek olsalardida sonuç değişmezdi.
    Saidi nursiye beşyuzbin adamla devirelim şu devleti demişler oda olmaz demiş. İslamin kani akmasin diye. Zaten omru gözetim altinda yada hapislerde geçti. İstesede yapamazdi. Oda ayri mesele. Benim dedemde öyle derdi yunan, bulgar, rus olsun karşinda vur. Ahmete mehmede ateş edilirmi. Düşmanlara bayram ettirilmiş olmazmi o zaman derdi.
    Galiba zaman herşeyin ilaci. Bazi şeyleri zamana birakmiş olmak kendiliğinden hallolmasini beklemek daha doğru. Bakin şimdi Ak parti dönemi. Pek çok şey düzelmiş.

  25. Yücel Avatar
    Yücel

    Cumhuriyetin getirisine bakın babasının kim olduğunu bilmeyen nesiller getirdi ülkemize orta öğretimde dahi flörtü olmayan yok gibi birşey… sahi ahlakı olan kazanamaz diyordu put . ALLAH CC A VE RASULE KARŞI GELEN LAİK VS NASIL SİSTEM OLURSA OLSUN RAZI GELEN KİMSELER İSLAMDAN ÇIKAR ARAŞTIRMA YAPIN UYAN

  26. Sinan Avatar
    Sinan

    Şeyh Sait için”Bir Türk’ü öldürmek 70 gevuru öldürmekten evladır” demiştir dyorlar. Bu bilgi ne kadar doğrudur? Ben Şeyh Sait’i İslam için ayaklandı biliyorum.

    1. belgelerlegercektarih Avatar

      Sinan, dememistir. Bir kaynakta bu tarz seyler yaziyor ancak kitabin yazari m. kemalin casusu.

  27. naruto-azadi Avatar
    naruto-azadi

    Ben Şeyh Said’in İslam için kıyam ettiği için çok sevindim, bir müslüman kürt olarak. Ayrıca dikkatimi bir şey çekti bunu belirtmek istoyorum ; zazaları kürtlerden ayrı bir ulus olarak yazmışsınız ama zazalar büyük ihtimalle kürttür ve baya zaza olan kişiler kendilerine kürdüm derler ama bazı kafaları karısmıs olan zazalar, sırf devlet zaza ve kürt ayrıdır propagandası yaptiği için biz kürd değiliz diyorlar ama şimdi size ve onlara soruyorum, dünya üzerinde dil ve kültür ve coğrafi olarak en çok benzer ve yakın olan hangi etnik unsur var kürtler haricinde söyleyin bana lütfen, yazıktır günahtır ya, avrupanın parçalama politikasını gütmeyin lütfen. Kadir bey, sizin gibi belgelere dayalı tarih yazıcılığı yapan birine yakıştıramadım, yani şeyh said zaza olabilir ama muhtemelen kendine kürd demiştir, lütfen bilimsel olmadan zazaları küdlerden ayırmayın, saygılar..

  28. Saltuk Avatar
    Saltuk

    SORU ŞU.. EMPERYALİZM KURDURDUĞU TAMPON DEVLETİN, KUZEYDE BASKA BİR EMPERYALİST YAPI OLUŞMUŞ İSE İÇİSYANLAR İLE ZAYIFLAMASINI İSTERMİ??

  29. Berat Avatar
    Berat

    Hocam bunu PDF olarak gönderebilir misiniz
    E-postadan

  30. MAP Avatar
    MAP

    Değerli Hocam,
    Çok güzel derlemişsiniz. Ben, bu siteyi ilk kez gördüm. Bir akademisyen olarak sitenizden faydalanma adına çok sevindim. Allah razı olsun.

  31. ali Avatar
    ali

    Belge nerede?

    1. belgelerlegercektarih Avatar

      ali isimli yorumcuya:

      sizin belgeden ne anladiginizi cok merak ediyorum dogrusu. Anladigim kadariyla size göre belge, kenarlari rutubetten burusmus, küflenmis bir kagit parcasidir. Halbuki yazida verilen hakimiyeti milliye, cumhuriyet ve vakit gibi rejimin yari resmi yayin organlarinda cikan yetkililerin beyanatlari birer belgedir. M. Kemal’in nutuk’u belgedir. TBMM tutanaklari belgedir. Atatürkün söylev ve demecleri belgedir. Iste yazida bu belgelere bol bol atifta bulunuluyor. Istifade etmeniz ümidiyle…

Leave a reply to ibrahim Cancel reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.