Osmanlı Devleti geri kaldığı için mi battı?
*
Sultan Ikinci Abdülhamid Han…
***
Bazı kemalistlere göre Osmanlı Devleti’ni düşmanlar yıktı, bunun üzerine Osmanlı paşası M. Kemal 7 düveli kovarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
Böyle mantıksız bir şey olabilir mi?
Osmanlı’yı düşmanlarımız yenip yıktıysa, yine “görünürde” Osmanlı paşaları olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını neden yenemediler? Öyle ya, düşmanlar aynı düşman, paşalar aynı paşa.
Osmanlı’yı yıkan düşmanlar, neden Türkiye’nin kuruluşuna izin verdi?
Farzımuhal, diyelim ki düşmanlarımız M. Kemal’i yenemediler.
Peki M. Kemal kim? “Görünürde” bir Osmanlı paşası. O halde yenemedikleri Osmanlı paşasıysa Osmanlı Devleti nerede?
Hadi diyelim Osmanlı’yı ingilizler yıktı… Peki Osmanlı döneminde yapılmış ve hala mevcudiyetini koruyan okul, kışla, çeşme, türbe, tersane vs. gibi yapıların üzerindeki “Osmanlı Tuğralarını” da mı ingilizler kazıdı?[1]
Demek ki bu iddia doğru değildir. Ayrıca bunların Osmanlı paşası mı, yoksa Ingiliz maşası mı olduklarını 5816 sayılı kanun kalkınca göreceğiz.
Bazı kemalistlere göre ise Osmanlı Devleti gerilemiş ve zaten batmıştı. M. Kemal de bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
Osmanlı Devleti’nin bir ara zor duruma düştüğü doğru, ancak Sultan II. Abdülhamid Han devrinde borcun büyük bir kısmı ödenmiş, ticaret gelişmiş, ihracat yüzde 100’lük bir artış göstermiştir. Dahası Eğitim’e, Demir-Kara-Deniz yollarına yatırım yapılmış, binlerce yeni yapı inşa edilmiş, fabrikalar, hastaneler, okullar kurulmuş ve kültürel gelişme sağlanmıştır. Hepsini aşağıda göreceğiz…
Bunların haricinde Sultan II. Abdülhamid Han bazı büyük projeler de geliştirmiştir… Mesela:
Bayezid–Şişli metro taslağı
Tüp Geçit Projesi (Tünel-i Bahri)
http://www.ntv.com.tr/turkiye/osmanlinin-cilgin-projeleri-bogazda,chFUUmZBQU2UFWood_d1qA
.
http://yedikita.com.tr/osmanlinin-7-muhtesem-projesi/
***
Sultan II. Abdülhamid Han bu projeleri gerçekleştirmeye çalışırken, M. Kemal’in de mensubu olduğu mason güdümlü Ittihat ve Terakki Cemiyeti darbe yaparak Sultan’ı tahttan indirdi.[2] Bu senaryo size bir şey hatırlattı mı? Taksim Gezi olaylarında “Taksim Gezi Parkı Dayanışma Platformu” temsilcileri, hükümetten 3. Köprü, 3. Havaalanı ve Kanal Istanbul gibi projelerin iptal edilmesini talep etmediler mi ? Hükümeti devirmeye çalışmadılar mı? Işte yukarıda saydığımız ve daha birçok projenin mimarı olan ve Osmanlı Devleti’ni kalkındıran Sultan II. Abdülhamid Han’ı da bu sebeplerle tahttan indirdiler ve Osmanlı Devleti’ni Birinci Cihan Harbi’ne soktular.
“Osmanlı Devleti zaten batmıştı” diyenlere soruyorum:
Batmak üzere olan bir Devlet, geleceğe dair böyle büyük projeler hazırlayabilir miydi? Bugün çıkıp Osmanlı’nın zaten battığını iddia edenler, Osmanlı’yı yıkan işbirlikçi hainlerin torunlarıdır. Bunlar dedelerinin, ATA’larının ihanetini gizlemye çalışıyorlar.
Bu yazıda, daha evvel de birçok kez yaptığımız gibi[3] Osmanlı Devleti’nin batmadığını, tam tersine hızlı bir şekilde kalkındığını, başta ABD’li tarihçi Prof. Stanford Shaw’un arşiv belgerlerine dayanan eseri olmak üzere Prof. Halil Inalcık, Prof. Ilber Ortaylı gibi tarihçilerin eserleriyle delillendirmeye çalışacağız.
*
Sultan II. Abdülhamid Han tahta çıktığında devlet gelirlerinin yüzde 80’ni dış borçlara gidiyordu. Sultan II. Abdülhamid ipleri eline alınca kendi mali politikasını uygulamaya koyuldu. Ilk olarak yabancı borçlanmaya başvurmadan bütçeyi dengelemeye çalıştı. Topkapı Sarayı, Iç ve Dışişleri bakanlıkları kadrolarını kısmakla işe başladı. Kendi ailesinden şehzadeler ve diğer üyeler de dahil olmak üzere bütün önemli bakanların aylıkları indirildi. Saray giderlerini kendi şahsî hazinesinden karşılama yoluna gitti. Rus savaşından doğan tazminatın faizsiz ödenmesi hususunda Çar’ı ikna etti. Diğer yabancı devletlere borcun konsolide edilmediği (vadesi uzatılmadığı) takdirde hiç kimsenin eline bir şey geçmeyeceğini, Avrupa’daki binlerce tahvil sahibinin her şeyini kaybedeceklerini ve genel bir felaketin ortaya çıkacağını söyledi. Böylece Osmanlı’nın iç ve dış borçları, 1876’dan beri biriken fakat ödenmemiş olan faizlerle birlikte 21.938,6 milyon kuruş olarak tespit edildi.
Çeşitli borçlara karmaşık bir düzen uygulanarak 1858’e kadar uzanan eski yabancı borçların yüzde 50’si, iç borçların da yüzde 41’i indirildi ve rakam 12.530,5 milyon kuruşa oturtuldu. Borçların ödenmesi için Maliye Bakanlığı dışında Düyun-u Umumiye Komisyonu kuruldu. Düyun-u Umumiye Komisyonu ayrı bir Osmanlı hazinesi olarak geri kalan Osmanlı borçlarını ödemenin yanı sıra Rus savaşı tazminatını ve hükümetin eski tımar ve mukataa sahiplerine olan çeşitli yükümlülüklerini ödemek üzere kurulmuştu. Bu sayede indirilen borç yükü devlet bütçesinin ancak yüzde 20’sini oluşturduğundan artık katlanılabilir bir yük haline gelmişti. Sultan II. Abdülhamid bundan sonra kaybedilen gelirlerin yeniden sağlanması ve hükümetle ordunun yeniden borçlanmaya gerek kalmadan yaşatılabilmesi için mali reform programını uygulama yoluna gitti.[4]
Sultan II. Abdülhamid’in mali reformlarının ve Düyun-u Umumiye Komisyonunun çabalarının sonucu olarak toplam devlet gelirleri tahsilatında büyük bir artış görüldü:
Muharrem Fermanından önceki yıl olan 1880-1881’de 1.615 milyon kuruştan 1898-1899’da 1.722.7 milyon kuruşa, 1906-1907’de 2.290.5 milyon kuruşa yükseldi.
Böylece ilk 17 yıl içinde yüzde 7.4 gibi az bir artışa karşılık bundan sonra 1907’ye kadar reformlar kök saldıkça bu toplam artış da yüzde 43’e erişmekteydi. Bu gelirlerden Düyun-u Umumiye payına düşen bölüm ise aynı artışı göstermiyordu. 1881-1882’de toplamın yüzde 6.02’si olan bu pay 1898’de yüzde 7.7’ye çıkmıştı.[5]
Sultan II. Abdülhamid Imparatorluğun vergilendirilebilir temelini genişletmek için ekonomik gelişmeyi özendirdi, Düyun-u Umumiye Komisyonu’nun yardımıyla pek çok Avrupalı sanayicinin, bankerin ve tüccarın, hızlı ekonomik gelişmeyi sağlayacak alanlara ilgi duymasını sağladı.
*
Gelirler artıyor, giderler düşüyor…
Ta ki Ittihat ve Terakki Cemiyeti Sultan II. Abdülhamid Han’ı tahttan indirene kadar…
***
*
** Demiryolları **
*
Sultan II. Abdülhamid demiryolu yapımını büyük ölçüde genişleterek imparatorluğun ekonomisini geliştirmek istiyordu. Imparatorlukta ne sermaye ne de deneyim olduğu için Avrupalı şirketlere başvurdu. Politik ve emperyalist rekabeti ekonomik rekabete dönüştürmek için Avrupa devletlerinden imparatorluğunu geliştirme hakkı için birbirleriyle rekabete girişmelerini istedi. Böylece 27 Eylül 1888’de Alman Deutsche Bank’la yapılan anlaşmayla Ingiltere, Fransa ve Avusturya’nın uzun süreli üstünlükleri sona erdi. Almanlarla işbirliği yapılmasının sebebi, Osmanlı bütçesine daha lehde katkılarda bulunması ve Osmanlı toprakları üzerinde herhangi bir talebi olmayan tek büyük ülke gibi görünmesindendi.[6]
Deutsche Bank’ın da katkısıyla eski Haydarpaşa-Izmit hattı Ankara’ya, daha sonra da Bağdat ve Basra Körfezine uzatılacaktı. Bu alanda bazı düzenlemelerle imparatorluktaki demiryolu hat sayısı ve sonuç olarak hazine gelirleri arttı. 1907-1908 dönemine kadar toplam demiryolu 5883 kilometreyi bulmuştu; bu, Sultan II. Abdülhamid’in hükümdar oluşundan sonra 3 katılık bir artış anlamına geliyordu. Demiryolu işletmesinin hükümete sağladığı gelir de 1887-1888’de 80.5 milyon kuruştan 1907-1908’de 740.04 milyon kuruşa çıkarak 10 kata yakın bir artış gösteriyordu.[7] (Hicaz demiryoluna temas etme lüzumu bile duymuyorum.)
*
** Karayolları **
*
Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığı döneminde yol yapımı için yapılan toplam harcamalar 1891’de 14.39 milyon kuruştan 1907-1908’de 31.5 milyon kuruşa çıkmıştır. 1881-1897 yılları arasında yılda ortalama 823 kilometre yeni yol yapılmış ve 450 kilometre yol da onarılmıştır. Toplam karayolu miktarı 1858’de 6.500 kilometre iken 1895’te 14.395’e ve 1904’te 23.675 kilometreye ulaşmıştır.[8]
*
** Denizyolları ve Liman işletmeleri **
*
1895’te Osmanlı bayrağını taşıyan 50.000 gemiden ancak 3.047’si buharla çalışmaktaydı. 1905’te bu sayı 4.756’si buharlı olmak üzere toplam 68.794’e yükselmiştir. Istanbul’a giren buharlı tekne sayısı 1888’de 1548 iken, 1904’de 5161’e yükselmiştir. (711.882 tondan 2.375.430 tona).[9]
1904 yılında “Hamidiye Vapurları Idaresi”ni kuran Sultan II. Abdülhamid Basra ile Bağdat arasında toplam 6 vapur işleterek, 2 vapur işleten Ingiliz Lynch şirketi ile 1908’e kadar süren sıkı bir rekabete girişmiş[10] ve fakat kısa bir süre sonra mason güdümlü Ittihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tahttan indirilmiştir. Ali Akyıldız ve Zekeriya Kurşun’un hazırladığı “Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi” isimli tuğla büyüklüğündeki kitabın “Osmanlı Arap Coğrafyasında Uluslararası Rekabet” altbaşlığında, Hamidiye Vapurları Idaresi’nin Ingiliz Lynch şirketiyle rekabet ettiği, hatta önüne geçtiği belirtilir.[11]
Isıtması, çift motoru, hızı ve ön aydınlanması sayesinde nehirlerde gece ve gündüz rahatlıkla işleyebilen Osmanlı Devleti’ne ait vapurlar, toplam 230 ton yük ve 250 yolcu kapasitesinde olup, 12 deniz mili hız yapabiliyordu. Bu birinci sınıf modern gemiler, Lynch şirketinin vapurlarından her sahada daha üstün özelliklere sahipti. Iki Ingiliz gemisinin 250-300 ton kapasitesine karşılık Osmanlı’nın yeni vapurları 495 ton kapasitesindeydi. Ingiliz vapurlar, sadece ayın parladığı gecelerde yol alabilirken Osmanlı vapurları, ışıkları sayesinde gece de rahatlıkla yoluna devam edebiliyordu.[12]
*
Tüp Geçit (Tünel-i Bahri) Projesi
Daha fazla proje için bakınız;
.
http://yedikita.com.tr/osmanlinin-7-muhtesem-projesi/
***
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Uzmanı Ebul Faruk Önal ile Osman Doğan’ın bir çalışmasında, bugünkü GAP projesinin Sultan II. Abdülhamid Han’a ait olduğu şu sözlerle anlatılmaktadır:
“Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı çoğrafyasındaki nehirlere ayrı bir alaka göstermiş ve devrin devlet adamlarından konu ile alakalı araştırma raporları istemiştir. Sulama sahalarının genişletilmesi, nehirlerin kanallarla birleştirilmesi, bir takım barajların ve köprülerin inşa edilmesi gibi çok büyük projeler üzerinde fikirler yürütülmüş, teknik hesaplamalar yapılmıştır. Hatta Fırat ve Dicle nehirleri üerine barajlar yapılarak sularının tutulması ve sulama yoluyla tarım arazilerinin genişletilmesi fikri yani bugünkü GAP (Güneydoğu Anadolu Sulama Projesi) Sultan II. Abdülhamid Han’a aittir.”[13]
*
Sultan II. Abdülhamid döneminde Imparatorluk içi ve dışı haberleşme sisteminin gelişmesi ulaşımın geri kalmasını bir dereceye kadar giderebilmiştir. Demiyollarının yanı sıra dikilen telgraf hatlarıyla kara hatları 1882’de 23.380 kilometreden 1904’te 49.716 kilometreye ulaşmış, denizaltı hatları ise bu süre içinde 610 kilometreden 621 kilometreye çıkmıştır. Aynı süre içinde gönderilen telgraf sayısı 1 milyondan 3 milyona, gelir de 39.2 milyon kuruştan 89.38 milyon kuruşa çıkmıştı. Bunun yarısı giderlere ayrıldığı halde hazine yine önemli bir kâr gösteriyordu.[14]
1865 ile 1873 yılları arasında Istanbul’da ayrı bir postanesi olan “Lionos ve Cie” adlı özel şirket kaldırıldı, yerini “Osmanlı Posta” idaresi aldı. Imparatorluk içinde posta taşıma için yerli ve yabancı denizyolları şirketleri arasındaki rekabet de Sultan II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra sona erdirilip bu taşıma hakkı posta idaresine verildi. Sultan II. Abdülhamid’in iktidarında Osmanlı posta hizmeti genişledi, taşınan mektup sayısı 1888’de 11,5 milyondan 1904’te 24,38 milyona çıktı.[15]
Prof. Stanford Shaw’a göre Sultan II. Abdülhamid devrinde “Osmanlı tarımı önemli bir gelişme göstermiştir.”[16] Prof. Ilber Ortaylı ise bu husustaki gelişmeyi şu sözlerle ifade eder:
“ll. Abdülhamid yılları Basra vilayetinin en çok geliştiği ve Imparatorlukta iktisadi bakımdan en bütünleştiği yıllardır. O kadar ki 1906 yılında buradan 50 bin ton tahıl ve 40 bin balya yünü Avrupa’ya sevk ediyoruz. Çok ilginç bir gelişme ve önemli bir gelir artışı başlamıştı.”[17]
Buna rağmen halkın ezilmesine müsaade edilmemiş ve Istanbul’da ekmek fiyatlarının 5 para dahi zamlanmasının her dönemde önüne geçilmesi yönünde fermanlar çıkarılmıştır. Işte bu fermanlardan biri:
KAYNAK: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 70, 22 S 1326.
Daha fazla belge için bakınız;
Sultan II. Abdülhamid hükümdarlığının sonunda toplam 43.234 ton maden çıkarılmaktaydı. Çoğu Ingiltere’ye ve bir bölümü de Almanya’ya ihraç edilen bu madenlerin içinde şunlar da bulunmaktaydı: 19.586 ton krom (% 45), 7.343 ton boraks (% 17), 6.396 ton zımpara (% 14), 5.733 ton manganez (% 13) ve daha az miktarlarda kurşun, altın, linyit kömürü ve arsenik.[18]
Tuz, Imparatorluk için yoğun bir şekilde çıkartılmaktaydı. Sultan II. Abdülhamid devrinde üretim 1885 ile 1912 arasında 205.2 milyon kilodan 340.9 milyon kiloya (% 66) artmış, ihracat da 1892 ve 1909 arasında 6 kat artarak, 17.9 milyon kilodan 114.6 milyon kiloya ulaşmıştır. Tuzdan elde edilen hazine gelirleri de 1887 ile 1908 yılları arasında 65.6 milyon kuruştan 1153 milyon kuruşa ulaşarak toplam devlet gelirlerinin yüzde 5’ini oluşturmuştur.[19]
Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığının son yıllarında Istanbul’da birkaç özel tuğla, pamuklu kumaş, çini, cam fabrikası kuruldu. Istanbul, Diyarbakır ve Musul’da deri, Selanik’te çini, tuğla, pamuklu kumaş ve gayri müslimler için bira fabrikası, Izmit’te kağıt ve kumaş fabrikalarıyla bir yün ve bir de pamuk ipliği fabrikası vardı. Ayrıca Urfa, Gördes ve Uşak’ta halı fabrikaları bulunuyordu. Imparatorluğun çeşitli yerlerine dağılmış 1500 kadar değişik atölye de vardı.[20]
*
***
Devlet dairelerinde kalorifer tesis edilmesine dair Sultan II. Abdülhamid Han’ın bir iradesi…
Daha fazla belge için bakınız;
***
*
** Ticaret **
*
Sultan II. Abdülhamid döneminde ihracat 1878-1879’da 839.6 milyon kuruştan 1907-1908’de 1.9 milyar kuruşa çıkarak yüzde 100’lük bir artış göstermiştir.
Tablo 3.8’den de görüleceği gibi başlıca ihraç malları üzüm, incir, zeytinyağı ve afyon gibi tarımsal ürünlerle ipek, tüfek ve madenlerdi.[21]
*
*
*
** Eğitim **
*
Ilahiyat Fakültesi Kur’an eğitimi ve yorumu, hukuk ilmi, felsefe ve din dersleri veriyordu. Matematik ve Tabii ilimler Fakültelerinde matematik, cebir, mühendislik, muhasebe, tabii ilimler, kimya biyoloji, tarım ve yerbilim okutulmaktaydı. Edebiyat Fakültesi ise Osmanlı ve Dünya Tarihi, felsefe ve mantık, Osmanlıca, Arapça, Farsça, Fransız edebiyatı. Genel ve Osmanlı coğrafyası, arkeoloji ve eğitim dersleri veriyordu. Böylece Imparatorluk ilk kez tam bir üniversiteye kavuşmuş ve başlayan yüksek öğrenim hiç kesintisiz olarak günümüze kadar devam etmiştir.[25]
Prof. Halil Inalcık bu hususta şunları yazar: “Son araştırmalar ortaya koymuştur ki, II. Abdülhamid dönemi, siyasette Batı fikirlerine karşı olmakla beraber, kültür ve eğitim alanında büyük atılımların gerçekleştirildiği bir dönemdir.”[26]
Prof. Ilber Ortaylı ise II. Abdülhamid devrinde okul açma faaliyetlerinin hızlandığını[27] yazmakta ve Osmanlı’da eğitimin meyvelerini verdiğini şöyle ifade etmektedir:
“Babıali fonksiyonlarını kaybetmiş bir bürokratik makine değildir. Kayıtlardan ve arşiv tasniflerinden de görülmektedir ki, taşra ile olan yazışmalar daha çabuk takip edilmekte, ihtisaslaşma arttığından çabuk değerlendirilmekte, faaliyet ve iş hacmi artmasına rağmen bu ihtisaslaşma işlerin takibini daha kolaylaştırmaktadır. Layihalarda birtakım meselelerin, Tanzimat döneminin ehliyetli bürokratlarından eksik kalmayan bir vukufla ele alındığı görülmektedir. …
Bunun yanı başında evvelki devirlere nazaran önemli bir fark görülmektedir; bazı meselelerin halli için (ıslah-ı sanayi, demiryolu, nafıa ve maarif gibi) projeler hazırlandığı, bu layihaların çoğu ehliyetli bürokratlar tarafından kaleme alındığı görülmektedir. Kısaca bürokrasi uzman ve teknokrat bir karakter kazanmaya başlamıştır. Türkiye Imparatorluğu’nun Tanzimat asrındaki modernleşmesi devam etmektedir. Taşra idaresi merkezi bürokrasinin bu gelişmelerinden etkilenmektedir. II. Abdülhamid döneminde taşra bürokrasisinin iki ana özelliği vardır. Birinci özellik; memur sayısındaki artıştır. Herhangi bir vilayetin salnamelerinde belirli aralıklarla yapılacak örnekleme ve sayımda bunu görürüz. Bu memurların bilgi ve yeteneklerinde düzelme görülür; çünkü artık merkezdeki âli mekteplerin mezunları bu bürokraside yerlerini artan oranda alırlar. … Eğitimin sonuçları alınmaya başlanmıştır. … Rumeli vilayetlerinde küçük memurların arasında bile 2-3 dil bilenler kalabalık bir grup oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Tanzimat asrının memur yetiştiren yüksek öğrenim kurumları (Mülkiye Mektebi, Hukuk Mektebi, bilhassa Nuvvab Mektebi ve Mekteb-i Sultani gibi) II. Abdülhamid devrinde ıslahat ve mükemmelleşme geçirmekte, aynı şekilde teknokrat yetiştiren eğitim kurumları da taşra bürokrasisine gerekli elemanı sağlamaya başlamaktadırlar. Ihtisaslaşan bürokrasi, ihtisaslaşan eğitimden gıdasını almaktadır.”[28]
Sultan II. Abdülhamid devrinde artan okur yazarlık kültürel faaliyetlerin büyümesine yol açmıştır. Pek çok halk kitaplığı yapılmış, Osmanlı basını gelişmiş, istekli bir okuyucu kitlesinin eline binlerce kitap, gazete, dergi ve broşür geçmiştir.[29]
Atıf Hüseyin Bey, 2 mart 1917 tarihli günlüğünde Osmanlı devletinin borçlarına dair Sultan II. Abdülhamid’den şu sözleri aktarmaktadır:
“300 milyon borcumuz olmuş… Ben istikrazdan (borctan) korkardım. Vükelâdan istikraz yapalım diyenlere karşı istikrazın neticesi maliye kontrolü olacağını söylerdim. Vaz geçirirdim. Sultan Aziz merhum zamanında 200 milyon kadar borcumuz olmuş. Ben ödedim. Zamanımda 20 milyona kadar indirdim.”[30]
Bütün bu delillerden de kolayca anlaşılacağı gibi, Osmanlı Devleti geri kaldığı için batmamıştır. Hem geri kalmış olsa bile, bu; Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya müstehak olduğunu mu gösterir? Osmanlı’ya yüklenen kemalistlerin, “ilerici, yenilikçi” olarak niteledikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ricali daha düne kadar IMF’nin kapısında para dilenmiyor muydu? Seçimlerden hemen sonra kredi alabilmek için soluğu ABD’de almıyor muydu? Bu ülkeye televizyon 40, internet ise 20 yıl gecikmeyle girmedi mi?[31] Çöp dağları, akmayan musluklar, uçsuz bucaksız yağ-tüp-şeker ve hastane kuyrukları, ekonomik krizler, 17 Ağustos Depremi’nde depremzedeler için toplanan paraların memur maaş farklarının ödenmesinde kullanılması vs. vs. Peki kemalistler niçin bütün bunları gerekçe göstererek bu rejime bir son vermiyor, hatta son verilmesine karşı çıkıyorlar çok merak ediyorum doğrusu.
.
**********
.
KAYNAKLAR:
.
[1] Osmanlı tuğra ve armaların kaldırılması hakkında kanun için bakınız;
https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/11/osmanliyi-tarihten-kazimak-istediler/
[2] Celil Layiktez, Türkiye’de Masonluk Tarihi, cild 1, Başlangıç 1721-1956, Yenilik Basımevi, Istanbul 1999, sayfa 103 – 113.
Ayrıca bakınız;
Halil Inalcık, Rönesans Avrupası-Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci, 4. Baskı, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul 2013, sayfa 316.
Tafsilat için bakınız;
[3] Osmanlı Devleti’nin kalkınma hamleleri hakkında şu yazılarımıza bakılabilir;
[4] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 272-275.
Kitabın Orijinal adı: “History Of The Ottoman Empire And Modern Turkey”, Volume 2, Cambridge University Press, 1976.
Sultan II. Abdülhamid Han’ın Devlet harcamalarında tasarrufa riayet edilmesine dair bir iradesi şöyledir:
“Yıldız Saray-ı Hümâyunu
Baş Kitâbet Dairesi
Harcamalarda daima tasarrufa riayet edilmesi lazım geldiğinden devletçe yapılacak olan alım satımların kanun ve nizamlar dairesinde gerçekleştirilmesi ve bunun aksine harekette bulunulmaması Padişahımız efendimiz hazretlerinin emir ve iradeleri gereğindendir.
Saray Başkâtibi
Tahsin
9 Şubat 1899″
Belgenin numarası için bakınız: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 33, 28 N 1316.
Bakınız; Prof. Dr. Vahdettin Engin, Sultan II. Abdülhamid ve Istanbul’u, 2. Baskı, Yeditepe Yayınevi, Istanbul 2008, sayfa 254.
[5] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 276, 277.
[6] Ilber Ortaylı, Ikinci Abdülhamid Döneminde Osmanlı Imparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1981, sayfa 40, 41.
[7] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 278, 279.
[8] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 279.
[9] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 145. Devlet-i Osmaniye, Liman Istatistikleri, Istanbul, 1323.
[10] Ilhan Ekinci, Fırat ve Dicle’de Osmanlı-Ingiliz Rekabeti (Hamidiye Vapur Idaresi), Ankara 2007, sayfa 297-303, 309. Hamidiye Vapur Idaresi’ne ait vapurlardan dördü, Musul, Fırat, Rusafe ve Bağdat isimlerini taşıyordu.
[11] Ali Akyıldız-Zekeriya Kurşun, Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 25.
[12] Charles Issawi (ed), The Fertile Crescent 1800-1914, Oxford University Press 1988, sayfa 249, 250.
[13] Ebru Faruk Önal-Osman Doğan, “Sultan Abdülmecid Devrinde Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi (1848)”, Osmanlı’da Ulaşım (içinde), Editörler: Vahdettin Engin-Ahmet Uçar-Osman Doğan, 2. Baskı, Çamlıca Basım Yayın, Istanbul 2013, sayfa 146.
[14] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 162, 163. 157. Devlet-i Osmaniye, Telgraf Istatistikleri, Istanbul 1323.
[15] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 280, 281.
[16] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 284.
[17] Ilber Ortaylı, “Basra limanı ve XIX. yüzyılda Osmanlı-Arap dünyası”, Hacettepe Üniversitesi Türk-Arap Ilişkileri Konferansı Tebliğleri, Ankara 1979, sayfa 221-232.
[18] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 99-101.
– Devlet-i Aliye-i Osmaniye, Maliye Nezareti, Ihsaiyat-ı Maliye, Varidat ve Masarifi Umumiyeyi Muhtevidir, cild 1, Istanbul 1327 (1911) sayfa 98-104.
– Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cild 8, Ankara, sayfa 455-458.
[19] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 287.
[20] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 139, 140.
[21] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 289.
[22] Sultan II. Abdülhamid Han’ın çevre temizliği ile alakalı bir iradesinde; “Terkos su şirketinin depo olarak kullandığı yerde biriken suya, kullanıldığı sırada çabuk köpürmesi için, soda atılmakta” olduğu, “suya soda vesaire atılmasının sakıncası gayet açık olup, Terkos şirketi müdürü[ne] kati ve şiddetli uyarı” yapılması gerektiği, “ayrıca, şirket tarafından elde edilmeyeceği konusunda güven duyulan iki kimyager vasıtası ile zikrolunan depoda biriken suyun analiz ettirilerek neticesinin saraya ulaştırılması[nın]” emredildiği görülmektedir.
19 Kasım 1892 tarihli bu irade, Sultan II. Abdülhamid Han’ın çevre temizliği hassasiyetini fazlasıyla ortaya koymaktadır. Belgenin numarası için bakınız:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 81, 28 R 1310.
Tafsilat için bakınız;
Prof. Dr. Vahdettin Engin, Sultan II. Abdülhamid ve Istanbul’u, 2. Baskı, Yeditepe Yayınevi, Istanbul 2008, sayfa 151-152.
[23] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 293, 294.
[24] Başvekalet Arşivi, Yıldız K35/Z14 no. 4.
[25] Başvekalet Arşivi, Irade, Makatib Dosya 58, kısım 3.
[26] Halil Inalcık, Osmanlı ve Modern Türkiye, Timaş Yayınları, Istanbul 2013, sayfa 180.
[27] Ilber Ortaylı, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar, Istanbul 2007, sayfa 164.
[28] Ilber Ortaylı, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar, Istanbul 2007, sayfa 72, 73.
[29] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 67.
– Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 1326 (1910-1911) sene-i maliye, sayfa 402-425. (Resmî Osmanlı Yıllıkları).
[30] M. Metin Hülagü, Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri, Hususi Doktoru Atıf Hüseyin Bey’in Hatıratı, Pan Yayıncılık, Istanbul 2003, sayfa 302.
[31] Kemalist rejimin geri kaldığına dair deliller için bakınız;
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu
.
**********
.
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
*
Bir Cevap Yazın