Osmanlı Devleti geri kaldığı için mi battı?

Published by

on

Osmanlı Devleti geri kaldığı için mi battı?

*

belgelerle-sultan-ikinci-abdc3bclhamid

Sultan Ikinci Abdülhamid Han…

***

Bazı kemalistlere göre Osmanlı Devleti’ni düşmanlar yıktı, bunun üzerine Osmanlı paşası M. Kemal 7 düveli kovarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.

Böyle mantıksız bir şey olabilir mi?

Osmanlı’yı düşmanlarımız yenip yıktıysa, yine “görünürde” Osmanlı paşaları olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını neden yenemediler? Öyle ya, düşmanlar aynı düşman, paşalar aynı paşa.

Osmanlı’yı yıkan düşmanlar, neden Türkiye’nin kuruluşuna izin verdi?

Farzımuhal, diyelim ki düşmanlarımız M. Kemal’i yenemediler.

Peki M. Kemal kim? “Görünürde” bir Osmanlı paşası. O halde yenemedikleri Osmanlı paşasıysa Osmanlı Devleti nerede?

Hadi diyelim Osmanlı’yı ingilizler yıktı… Peki Osmanlı döneminde yapılmış ve hala mevcudiyetini koruyan okul, kışla, çeşme, türbe, tersane vs. gibi yapıların üzerindeki “Osmanlı Tuğralarını” da mı ingilizler kazıdı?[1]

Demek ki bu iddia doğru değildir. Ayrıca bunların Osmanlı paşası mı, yoksa Ingiliz maşası mı olduklarını 5816 sayılı kanun kalkınca göreceğiz.

Bazı kemalistlere göre ise Osmanlı Devleti gerilemiş ve zaten batmıştı. M. Kemal de bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.

Osmanlı Devleti’nin bir ara zor duruma düştüğü doğru, ancak Sultan II. Abdülhamid Han devrinde borcun büyük bir kısmı ödenmiş, ticaret gelişmiş, ihracat yüzde 100’lük bir artış göstermiştir. Dahası Eğitim’e, Demir-Kara-Deniz yollarına yatırım yapılmış, binlerce yeni yapı inşa edilmiş, fabrikalar, hastaneler, okullar kurulmuş ve kültürel gelişme sağlanmıştır. Hepsini aşağıda göreceğiz…

Bunların haricinde Sultan II. Abdülhamid Han bazı büyük projeler de geliştirmiştir… Mesela:

*

Bayezid–Şişli metro taslağı

 sultan-abdulhamidin-projeleri-bayezid-sisli-metro-taslagi
***
*

Tüp Geçit Projesi (Tünel-i Bahri)

tup-gecit-projesi-tunel-i-bahri
 ***
*
Hamidiye Boğaz Köprüsü Projesi
 hamidiye-bogaz-koprusu-projesi
Daha fazla proje için bakınız;

http://www.ntv.com.tr/turkiye/osmanlinin-cilgin-projeleri-bogazda,chFUUmZBQU2UFWood_d1qA
.

http://yedikita.com.tr/osmanlinin-7-muhtesem-projesi/

***

Sultan II. Abdülhamid Han bu projeleri gerçekleştirmeye çalışırken, M. Kemal’in de mensubu olduğu mason güdümlü Ittihat ve Terakki Cemiyeti darbe yaparak Sultan’ı tahttan indirdi.[2] Bu senaryo size bir şey hatırlattı mı? Taksim Gezi olaylarında “Taksim Gezi Parkı Dayanışma Platformu” temsilcileri, hükümetten 3. Köprü, 3. Havaalanı ve Kanal Istanbul gibi projelerin iptal edilmesini talep etmediler mi ? Hükümeti devirmeye çalışmadılar mı? Işte yukarıda saydığımız ve daha birçok projenin mimarı olan ve Osmanlı Devleti’ni kalkındıran Sultan II. Abdülhamid Han’ı da bu sebeplerle tahttan indirdiler ve Osmanlı Devleti’ni Birinci Cihan Harbi’ne soktular.

“Osmanlı Devleti zaten batmıştı” diyenlere soruyorum:

Batmak üzere olan bir Devlet, geleceğe dair böyle büyük projeler hazırlayabilir miydi? Bugün çıkıp Osmanlı’nın zaten battığını iddia edenler, Osmanlı’yı yıkan işbirlikçi hainlerin torunlarıdır. Bunlar dedelerinin, ATA’larının ihanetini gizlemye çalışıyorlar.

Bu yazıda, daha evvel de birçok kez yaptığımız gibi[3] Osmanlı Devleti’nin batmadığını, tam tersine hızlı bir şekilde kalkındığını, başta ABD’li tarihçi Prof. Stanford Shaw’un arşiv belgerlerine dayanan eseri olmak üzere Prof. Halil Inalcık, Prof. Ilber Ortaylı gibi tarihçilerin eserleriyle delillendirmeye çalışacağız.

*
** Maliye **

*

Sultan II. Abdülhamid Han tahta çıktığında devlet gelirlerinin yüzde 80’ni dış borçlara gidiyordu. Sultan II. Abdülhamid ipleri eline alınca kendi mali politikasını uygulamaya koyuldu. Ilk olarak yabancı borçlanmaya başvurmadan bütçeyi dengelemeye çalıştı. Topkapı Sarayı, Iç ve Dışişleri bakanlıkları kadrolarını kısmakla işe başladı. Kendi ailesinden şehzadeler ve diğer üyeler de dahil olmak üzere bütün önemli bakanların aylıkları indirildi. Saray giderlerini kendi şahsî hazinesinden karşılama yoluna gitti. Rus savaşından doğan tazminatın faizsiz ödenmesi hususunda Çar’ı ikna etti. Diğer yabancı devletlere borcun konsolide edilmediği (vadesi uzatılmadığı) takdirde hiç kimsenin eline bir şey geçmeyeceğini, Avrupa’daki binlerce tahvil sahibinin her şeyini kaybedeceklerini ve genel bir felaketin ortaya çıkacağını söyledi. Böylece Osmanlı’nın iç ve dış borçları, 1876’dan beri biriken fakat ödenmemiş olan faizlerle birlikte 21.938,6 milyon kuruş olarak tespit edildi.

Çeşitli borçlara karmaşık bir düzen uygulanarak 1858’e kadar uzanan eski yabancı borçların yüzde 50’si, iç borçların da yüzde 41’i indirildi ve rakam 12.530,5 milyon kuruşa oturtuldu. Borçların ödenmesi için Maliye Bakanlığı dışında Düyun-u Umumiye Komisyonu kuruldu. Düyun-u Umumiye Komisyonu ayrı bir Osmanlı hazinesi olarak geri kalan Osmanlı borçlarını ödemenin yanı sıra Rus savaşı tazminatını ve hükümetin eski tımar ve mukataa sahiplerine olan çeşitli yükümlülüklerini ödemek üzere kurulmuştu. Bu sayede indirilen borç yükü devlet bütçesinin ancak yüzde 20’sini oluşturduğundan artık katlanılabilir bir yük haline gelmişti. Sultan II. Abdülhamid bundan sonra kaybedilen gelirlerin yeniden sağlanması ve hükümetle ordunun yeniden borçlanmaya gerek kalmadan yaşatılabilmesi için mali reform programını uygulama yoluna gitti.[4]

Sultan II. Abdülhamid’in mali reformlarının ve Düyun-u Umumiye Komisyonunun çabalarının sonucu olarak toplam devlet gelirleri tahsilatında büyük bir artış görüldü:

Muharrem Fermanından önceki yıl olan 1880-1881’de 1.615 milyon kuruştan 1898-1899’da 1.722.7 milyon kuruşa, 1906-1907’de 2.290.5 milyon kuruşa yükseldi.

Böylece ilk 17 yıl içinde yüzde 7.4 gibi az bir artışa karşılık bundan sonra 1907’ye kadar reformlar kök saldıkça bu toplam artış da yüzde 43’e erişmekteydi. Bu gelirlerden Düyun-u Umumiye payına düşen bölüm ise aynı artışı göstermiyordu. 1881-1882’de toplamın yüzde 6.02’si olan bu pay 1898’de yüzde 7.7’ye çıkmıştı.[5]

Sultan II. Abdülhamid Imparatorluğun vergilendirilebilir temelini genişletmek için ekonomik gelişmeyi özendirdi, Düyun-u Umumiye Komisyonu’nun yardımıyla pek çok Avrupalı sanayicinin, bankerin ve tüccarın, hızlı ekonomik gelişmeyi sağlayacak alanlara ilgi duymasını sağladı.

*

osmanliyi-kim-yikti-osmanli-geri-mi-kaldi-osmanli-geriledi-mi-osmanli-niye-batti-osmanli-niye-coktu-osmanli-kapitulasyonlar-osmanli-duyunu-umumiye-osmanli-fabrikalar

Gelirler artıyor, giderler düşüyor…

Ta ki Ittihat ve Terakki Cemiyeti Sultan II. Abdülhamid Han’ı tahttan indirene kadar…

***

*

** Demiryolları **

*

Sultan II. Abdülhamid demiryolu yapımını büyük ölçüde genişleterek imparatorluğun ekonomisini geliştirmek istiyordu. Imparatorlukta ne sermaye ne de deneyim olduğu için Avrupalı şirketlere başvurdu. Politik ve emperyalist rekabeti ekonomik rekabete dönüştürmek için Avrupa devletlerinden imparatorluğunu geliştirme hakkı için birbirleriyle rekabete girişmelerini istedi. Böylece 27 Eylül 1888’de Alman Deutsche Bank’la yapılan anlaşmayla Ingiltere, Fransa ve Avusturya’nın uzun süreli üstünlükleri sona erdi. Almanlarla işbirliği yapılmasının sebebi, Osmanlı bütçesine daha lehde katkılarda bulunması ve Osmanlı toprakları üzerinde herhangi bir talebi olmayan tek büyük ülke gibi görünmesindendi.[6]

Deutsche Bank’ın da katkısıyla eski Haydarpaşa-Izmit hattı Ankara’ya, daha sonra da Bağdat ve Basra Körfezine uzatılacaktı. Bu alanda bazı düzenlemelerle imparatorluktaki demiryolu hat sayısı ve sonuç olarak hazine gelirleri arttı. 1907-1908 dönemine kadar toplam demiryolu 5883 kilometreyi bulmuştu; bu, Sultan II. Abdülhamid’in hükümdar oluşundan sonra 3 katılık bir artış anlamına geliyordu. Demiryolu işletmesinin hükümete sağladığı gelir de 1887-1888’de 80.5 milyon kuruştan 1907-1908’de 740.04 milyon kuruşa çıkarak 10 kata yakın bir artış gösteriyordu.[7] (Hicaz demiryoluna temas etme lüzumu bile duymuyorum.)

*

** Karayolları **

*

Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığı döneminde yol yapımı için yapılan toplam harcamalar 1891’de 14.39 milyon kuruştan 1907-1908’de 31.5 milyon kuruşa çıkmıştır. 1881-1897 yılları arasında yılda ortalama 823 kilometre yeni yol yapılmış ve 450 kilometre yol da onarılmıştır. Toplam karayolu miktarı 1858’de 6.500 kilometre iken 1895’te 14.395’e ve 1904’te 23.675 kilometreye ulaşmıştır.[8]

*

** Denizyolları ve Liman işletmeleri **

*

1895’te Osmanlı bayrağını taşıyan 50.000 gemiden ancak 3.047’si buharla çalışmaktaydı. 1905’te bu sayı 4.756’si buharlı olmak üzere toplam 68.794’e yükselmiştir. Istanbul’a giren buharlı tekne sayısı 1888’de 1548 iken, 1904’de 5161’e yükselmiştir. (711.882 tondan 2.375.430 tona).[9]

1904 yılında “Hamidiye Vapurları Idaresi”ni kuran Sultan II. Abdülhamid Basra ile Bağdat arasında toplam 6 vapur işleterek, 2 vapur işleten Ingiliz Lynch şirketi ile 1908’e kadar süren sıkı bir rekabete girişmiş[10] ve fakat kısa bir süre sonra mason güdümlü Ittihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tahttan indirilmiştir. Ali Akyıldız ve Zekeriya Kurşun’un hazırladığı “Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi” isimli tuğla büyüklüğündeki kitabın “Osmanlı Arap Coğrafyasında Uluslararası Rekabet” altbaşlığında, Hamidiye Vapurları Idaresi’nin Ingiliz Lynch şirketiyle rekabet ettiği, hatta önüne geçtiği belirtilir.[11]

Isıtması, çift motoru, hızı ve ön aydınlanması sayesinde nehirlerde gece ve gündüz rahatlıkla işleyebilen Osmanlı Devleti’ne ait vapurlar, toplam 230 ton yük ve 250 yolcu kapasitesinde olup, 12 deniz mili hız yapabiliyordu. Bu birinci sınıf modern gemiler, Lynch şirketinin vapurlarından her sahada daha üstün özelliklere sahipti. Iki Ingiliz gemisinin 250-300 ton kapasitesine karşılık Osmanlı’nın yeni vapurları 495 ton kapasitesindeydi. Ingiliz vapurlar, sadece ayın parladığı gecelerde yol alabilirken Osmanlı vapurları, ışıkları sayesinde gece de rahatlıkla yoluna devam edebiliyordu.[12]

*

Tüp Geçit (Tünel-i Bahri) Projesi

abdulhamid-projeleri-osmanli-geri-mi-kaldi-osmanli-geriledi-mi-osmanli-niye-batti-osmanli-niye-coktu-osmanli-kapitulasyonlar-osmanli-duyunu-umumiye-osmanli-fabrikalar

Daha fazla proje için bakınız;
.

http://yedikita.com.tr/osmanlinin-7-muhtesem-projesi/

***

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Uzmanı Ebul Faruk Önal ile Osman Doğan’ın bir çalışmasında, bugünkü GAP projesinin Sultan II. Abdülhamid Han’a ait olduğu şu sözlerle anlatılmaktadır:

“Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı çoğrafyasındaki nehirlere ayrı bir alaka göstermiş ve devrin devlet adamlarından konu ile alakalı araştırma raporları istemiştir. Sulama sahalarının genişletilmesi, nehirlerin kanallarla birleştirilmesi, bir takım barajların ve köprülerin inşa edilmesi gibi çok büyük projeler üzerinde fikirler yürütülmüş, teknik hesaplamalar yapılmıştır. Hatta Fırat ve Dicle nehirleri üerine barajlar yapılarak sularının tutulması ve sulama yoluyla tarım arazilerinin genişletilmesi fikri yani bugünkü GAP (Güneydoğu Anadolu Sulama Projesi) Sultan II. Abdülhamid Han’a aittir.”[13]

*

** Posta ve Telgraf Hizmetleri **
*

Sultan II. Abdülhamid döneminde Imparatorluk içi ve dışı haberleşme sisteminin gelişmesi ulaşımın geri kalmasını bir dereceye kadar giderebilmiştir. Demiyollarının yanı sıra dikilen telgraf hatlarıyla kara hatları 1882’de 23.380 kilometreden 1904’te 49.716 kilometreye ulaşmış, denizaltı hatları ise bu süre içinde 610 kilometreden 621 kilometreye çıkmıştır. Aynı süre içinde gönderilen telgraf sayısı 1 milyondan 3 milyona, gelir de 39.2 milyon kuruştan 89.38 milyon kuruşa çıkmıştı. Bunun yarısı giderlere ayrıldığı halde hazine yine önemli bir kâr gösteriyordu.[14]

1865 ile 1873 yılları arasında Istanbul’da ayrı bir postanesi olan “Lionos ve Cie” adlı özel şirket kaldırıldı, yerini “Osmanlı Posta” idaresi aldı. Imparatorluk içinde posta taşıma için yerli ve yabancı denizyolları şirketleri arasındaki rekabet de Sultan II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra sona erdirilip bu taşıma hakkı posta idaresine verildi. Sultan II. Abdülhamid’in iktidarında Osmanlı posta hizmeti genişledi, taşınan mektup sayısı 1888’de 11,5 milyondan 1904’te 24,38 milyona çıktı.[15]

 
*
** Tarım **
*

Prof. Stanford Shaw’a göre Sultan II. Abdülhamid devrinde “Osmanlı tarımı önemli bir gelişme göstermiştir.”[16] Prof. Ilber Ortaylı ise bu husustaki gelişmeyi şu sözlerle ifade eder:

“ll. Abdülhamid yılları Basra vilayetinin en çok geliştiği ve Imparatorlukta iktisadi bakımdan en bütünleştiği yıllardır. O kadar ki 1906 yılında buradan 50 bin ton tahıl ve 40 bin balya yünü Avrupa’ya sevk ediyoruz. Çok ilginç bir gelişme ve önemli bir gelir artışı başlamıştı.”[17]

Buna rağmen halkın ezilmesine müsaade edilmemiş ve Istanbul’da ekmek fiyatlarının 5 para dahi zamlanmasının her dönemde önüne geçilmesi yönünde fermanlar çıkarılmıştır. Işte bu fermanlardan biri:

*
sultan-ikinci-abdc3bclhamid-ekmek-parasi-okka-on-para

KAYNAK: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 70, 22 S 1326.

Daha fazla belge için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2015/09/12/sultan-ii-abdulhamid-hani-cikardigi-fermanlarla-taniyalim/

*
** Madenler **
*

Sultan II. Abdülhamid hükümdarlığının sonunda toplam 43.234 ton maden çıkarılmaktaydı. Çoğu Ingiltere’ye ve bir bölümü de Almanya’ya ihraç edilen bu madenlerin içinde şunlar da bulunmaktaydı: 19.586 ton krom (% 45), 7.343 ton boraks (% 17), 6.396 ton zımpara (% 14), 5.733 ton manganez (% 13) ve daha az miktarlarda kurşun, altın, linyit kömürü ve arsenik.[18]

Tuz, Imparatorluk için yoğun bir şekilde çıkartılmaktaydı. Sultan II. Abdülhamid devrinde üretim 1885 ile 1912 arasında 205.2 milyon kilodan 340.9 milyon kiloya (% 66) artmış, ihracat da 1892 ve 1909 arasında 6 kat artarak, 17.9 milyon kilodan 114.6 milyon kiloya ulaşmıştır. Tuzdan elde edilen hazine gelirleri de 1887 ile 1908 yılları arasında 65.6 milyon kuruştan 1153 milyon kuruşa ulaşarak toplam devlet gelirlerinin yüzde 5’ini oluşturmuştur.[19]

 
*
** Sınai Gelişme (Sanayi) **
 
*

Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığının son yıllarında Istanbul’da birkaç özel tuğla, pamuklu kumaş, çini, cam fabrikası kuruldu. Istanbul, Diyarbakır ve Musul’da deri, Selanik’te çini, tuğla, pamuklu kumaş ve gayri müslimler için bira fabrikası, Izmit’te kağıt ve kumaş fabrikalarıyla bir yün ve bir de pamuk ipliği fabrikası vardı. Ayrıca Urfa, Gördes ve Uşak’ta halı fabrikaları bulunuyordu. Imparatorluğun çeşitli yerlerine dağılmış 1500 kadar değişik atölye de vardı.[20]

*

sultan-ikinci-abdc3bclhamid-devlet-dairelerinin-kaloriferle-isitilmasi-ve-memurlarin-rahatina-dair-ferman

***

Devlet dairelerinde kalorifer tesis edilmesine dair Sultan II. Abdülhamid Han’ın bir iradesi…

Daha fazla belge için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2015/09/12/sultan-ii-abdulhamid-hani-cikardigi-fermanlarla-taniyalim/

***

*

** Ticaret **

*

Sultan II. Abdülhamid döneminde ihracat 1878-1879’da 839.6 milyon kuruştan 1907-1908’de 1.9 milyar kuruşa çıkarak yüzde 100’lük bir artış göstermiştir.

Tablo 3.8’den de görüleceği gibi başlıca ihraç malları üzüm, incir, zeytinyağı ve afyon gibi tarımsal ürünlerle ipek, tüfek ve madenlerdi.[21]

*

osmanli-geri-mi-kaldi-osmanli-geriledi-mi-osmanli-niye-batti-osmanli-niye-coktu-osmanli-kapitulasyonlar-osmanli-duyunu-umumiye-osmanli-fabrikalar
[21]
no’lu dipnotta bahsi geçen tablo…

***

*

** Şehir Hayatı **
 
*
Sultan II. Abdülhamid’in hükümdarlığında şehir hayatı gözle görülür biçimde değişmişti. Istanbul, Izmir, Edirne, Selanik ve diğer büyük kentlerde sokaklar ve kaldırımlar taşla kaplanmış, gaz lambalarıyla aydınlatılmış halde, temiz ve güvenli tutulmaktaydı.[22] Istanbul belki de dünyanın en kozmopolit kentiydi. Imparatorluğun çeşitli halkları burada dünyanın her yanından gelen yabancılarla iç içe yaşıyorlardı.[23]
*
** Adalet **
 
*
Sultan II. Abdülhamid devrinde mahkeme masrafları en alt düzeye indirilerek en yoksul kişilerin bile mahkemeye başvurabilmeleri sağlandı.Genel olarak teba için Osmanlı tarihinde görülmemiş bir dürüstlük ve etkinlik düzeyi, din farkı gözetilmeksizin sağlanabilmişti. Halkın hakları geçmişte olduğundan çok daha yaygın bir biçimde korunmaktaydı.[24]

*

** Eğitim **

*

Ilahiyat Fakültesi Kur’an eğitimi ve yorumu, hukuk ilmi, felsefe ve din dersleri veriyordu. Matematik ve Tabii ilimler Fakültelerinde matematik, cebir, mühendislik, muhasebe, tabii ilimler, kimya biyoloji, tarım ve yerbilim okutulmaktaydı. Edebiyat Fakültesi ise Osmanlı ve Dünya Tarihi, felsefe ve mantık, Osmanlıca, Arapça, Farsça, Fransız edebiyatı. Genel ve Osmanlı coğrafyası, arkeoloji ve eğitim dersleri veriyordu. Böylece Imparatorluk ilk kez tam bir üniversiteye kavuşmuş ve başlayan yüksek öğrenim hiç kesintisiz olarak günümüze kadar devam etmiştir.[25]

Prof. Halil Inalcık bu hususta şunları yazar: “Son araştırmalar ortaya koymuştur ki, II. Abdülhamid dönemi, siyasette Batı fikirlerine karşı olmakla beraber, kültür ve eğitim alanında büyük atılımların gerçekleştirildiği bir dönemdir.”[26]

Prof. Ilber Ortaylı ise II. Abdülhamid devrinde okul açma faaliyetlerinin hızlandığını[27] yazmakta ve Osmanlı’da eğitimin meyvelerini verdiğini şöyle ifade etmektedir:

“Babıali fonksiyonlarını kaybetmiş bir bürokratik makine değildir. Kayıtlardan ve arşiv tasniflerinden de görülmektedir ki, taşra ile olan yazışmalar daha çabuk takip edilmekte, ihtisaslaşma arttığından çabuk değerlendirilmekte, faaliyet ve iş hacmi artmasına rağmen bu ihtisaslaşma işlerin takibini daha kolaylaştırmaktadır. Layihalarda birtakım meselelerin, Tanzimat döneminin ehliyetli bürokratlarından eksik kalmayan bir vukufla ele alındığı görülmektedir. …

Bunun yanı başında evvelki devirlere nazaran önemli bir fark görülmektedir; bazı meselelerin halli için (ıslah-ı sanayi, demiryolu, nafıa ve maarif gibi) projeler hazırlandığı, bu layihaların çoğu ehliyetli bürokratlar tarafından kaleme alındığı görülmektedir. Kısaca bürokrasi uzman ve teknokrat bir karakter kazanmaya başlamıştır. Türkiye Imparatorluğu’nun Tanzimat asrındaki modernleşmesi de­vam etmektedir. Taşra idaresi merkezi bürokrasinin bu gelişmelerinden etkilenmektedir. II. Abdülhamid döneminde taşra bürokrasisinin iki ana özelliği vardır. Birinci özellik; memur sayısındaki artıştır. Herhangi bir vilayetin salnamelerinde belirli aralıklarla yapılacak örnekleme ve sayımda bunu görürüz. Bu memurların bilgi ve yeteneklerinde düzelme görülür; çünkü artık merkezdeki âli mekteplerin mezunları bu bürokraside yerlerini artan oranda alırlar. … Eğitimin sonuçları alınmaya başlanmıştır. … Rumeli vilayetlerinde küçük memurların arasında bile 2-3 dil bilenler kalabalık bir grup oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Tanzimat asrının memur yetiştiren yüksek öğrenim kurumları (Mülkiye Mektebi, Hukuk Mektebi, bilhassa Nuvvab Mektebi ve Mekteb-i Sultani gibi) II. Abdülhamid devrinde ıslahat ve mükemmelleşme geçirmekte, aynı şekilde teknokrat yetiştiren eğitim kurumları da taşra bürokrasisine gerekli elemanı sağlamaya başlamaktadırlar. Ihtisaslaşan bürokrasi, ihtisaslaşan eğitimden gıdasını almaktadır.”[28]

*
** Kültürel Gelişme **
 
*

Sultan II. Abdülhamid devrinde artan okur yazarlık kültürel faaliyetlerin büyümesine yol açmıştır. Pek çok halk kitaplığı yapılmış, Osmanlı basını gelişmiş, istekli bir okuyucu kitlesinin eline binlerce kitap, gazete, dergi ve broşür geçmiştir.[29]

Atıf Hüseyin Bey, 2 mart 1917 tarihli günlüğünde Osmanlı devletinin borçlarına dair Sultan II. Abdülhamid’den şu sözleri aktarmaktadır:

“300 milyon borcumuz olmuş… Ben istikrazdan (borctan) korkardım. Vükelâdan istikraz yapalım diyenlere karşı istikrazın neticesi maliye kontrolü olacağını söylerdim. Vaz geçirirdim. Sultan Aziz merhum zamanında 200 milyon kadar borcumuz olmuş. Ben ödedim. Zamanımda 20 milyona kadar indirdim.”[30]

Bütün bu delillerden de kolayca anlaşılacağı gibi, Osmanlı Devleti geri kaldığı için batmamıştır. Hem geri kalmış olsa bile, bu; Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya müstehak olduğunu mu gösterir? Osmanlı’ya yüklenen kemalistlerin, “ilerici, yenilikçi” olarak niteledikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ricali daha düne kadar IMF’nin kapısında para dilenmiyor muydu? Seçimlerden hemen sonra kredi alabilmek için soluğu ABD’de almıyor muydu? Bu ülkeye televizyon 40, internet ise 20 yıl gecikmeyle girmedi mi?[31] Çöp dağları, akmayan musluklar, uçsuz bucaksız yağ-tüp-şeker ve hastane kuyrukları, ekonomik krizler, 17 Ağustos Depremi’nde depremzedeler için toplanan paraların memur maaş farklarının ödenmesinde kullanılması vs. vs. Peki kemalistler niçin bütün bunları gerekçe göstererek bu rejime bir son vermiyor, hatta son verilmesine karşı çıkıyorlar çok merak ediyorum doğrusu.

.

**********

.
KAYNAKLAR:

.

[1] Osmanlı tuğra ve armaların kaldırılması hakkında kanun için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/11/osmanliyi-tarihten-kazimak-istediler/

[2] Celil Layiktez, Türkiye’de Masonluk Tarihi, cild 1, Başlangıç 1721-1956, Yenilik Basımevi, Istanbul 1999, sayfa 103 – 113.

Ayrıca bakınız;

Halil Inalcık, Rönesans Avrupası-Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci, 4. Baskı, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul 2013, sayfa 316.

Tafsilat için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/10/mason-ustadi-itiraf-etti-sultan-abdulhamidi-biz-devirdik/

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/11/21/sultan-ii-abdulhamide-darbe-yapan-jon-turk-ve-ittihatcilar-kime-hizmet-ettiler/

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/25/sultan-ii-abdulhamid-hani-tahttan-indiren-ittihat-terakki-ve-hareket-ordusu-kumandani-mahmud-sevket-pasa/

[3] Osmanlı Devleti’nin kalkınma hamleleri hakkında şu yazılarımıza bakılabilir;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/14/sultan-ikinci-abdulhamid-han-doneminde-yapilan-bazi-eserler/

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/05/20/osmanli-devletinde-fabrikalar-matbaa-osmanli-geri-kaldi-yalani/

[4] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 272-275.

Kitabın Orijinal adı: “History Of The Ottoman Empire And Modern Turkey”, Volume 2, Cambridge University Press, 1976.

Sultan II. Abdülhamid Han’ın Devlet harcamalarında tasarrufa riayet edilmesine dair bir iradesi şöyledir:

“Yıldız Saray-ı Hümâyunu
Baş Kitâbet Dairesi
Harcamalarda daima tasarrufa riayet edilmesi lazım geldiğinden devletçe yapılacak olan alım satımların kanun ve nizamlar dairesinde gerçekleştirilmesi ve bunun aksine harekette bulunulmaması Padişahımız efendimiz hazretlerinin emir ve iradeleri gereğindendir.

Saray Başkâtibi
Tahsin
9 Şubat 1899″

Belgenin numarası için bakınız: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 33, 28 N 1316.

Bakınız; Prof. Dr. Vahdettin Engin, Sultan II. Abdülhamid ve Istanbul’u, 2. Baskı, Yeditepe Yayınevi, Istanbul 2008, sayfa 254.

[5] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 276, 277.

[6] Ilber Ortaylı, Ikinci Abdülhamid Döneminde Osmanlı Imparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1981, sayfa 40, 41.

[7] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 278, 279.

[8] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 279.

[9] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 145. Devlet-i Osmaniye, Liman Istatistikleri, Istanbul, 1323.

[10] Ilhan Ekinci, Fırat ve Dicle’de Osmanlı-Ingiliz Rekabeti (Hamidiye Vapur Idaresi), Ankara 2007, sayfa 297-303, 309. Hamidiye Vapur Idaresi’ne ait vapurlardan dördü, Musul, Fırat, Rusafe ve Bağdat isimlerini taşıyordu.

[11] Ali Akyıldız-Zekeriya Kurşun, Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 25.

[12] Charles Issawi (ed), The Fertile Crescent 1800-1914, Oxford University Press 1988, sayfa 249, 250.

[13] Ebru Faruk Önal-Osman Doğan, “Sultan Abdülmecid Devrinde Bir Osmanlı Maden Müdürünün Kızılırmak Projesi (1848)”, Osmanlı’da Ulaşım (içinde), Editörler: Vahdettin Engin-Ahmet Uçar-Osman Doğan, 2. Baskı, Çamlıca Basım Yayın, Istanbul 2013, sayfa 146.

[14] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 162, 163. 157. Devlet-i Osmaniye, Telgraf Istatistikleri, Istanbul 1323.

[15] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 280, 281.

[16] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 284.

[17] Ilber Ortaylı, “Basra limanı ve XIX. yüzyılda Osmanlı-Arap dünyası”, Hacettepe Üniversitesi Türk-Arap Ilişkileri Konferansı Tebliğleri, Ankara 1979, sayfa 221-232.

[18] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 99-101.

– Devlet-i Aliye-i Osmaniye, Maliye Nezareti, Ihsaiyat-ı Maliye, Varidat ve Masarifi Umumiyeyi Muhtevidir, cild 1, Istanbul 1327 (1911) sayfa 98-104.

– Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cild 8, Ankara, sayfa 455-458.

[19] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 287.

[20] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 139, 140.

[21] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 289.

[22] Sultan II. Abdülhamid Han’ın çevre temizliği ile alakalı bir iradesinde; “Terkos su şirketinin depo olarak kullandığı yerde biriken suya, kullanıldığı sırada çabuk köpürmesi için, soda atılmakta” olduğu, “suya soda vesaire atılmasının sakıncası gayet açık olup, Terkos şirketi müdürü[ne] kati ve şiddetli uyarı” yapılması gerektiği, “ayrıca, şirket tarafından elde edilmeyeceği konusunda güven duyulan iki kimyager vasıtası ile zikrolunan depoda biriken suyun analiz ettirilerek neticesinin saraya ulaştırılması[nın]” emredildiği görülmektedir.

19 Kasım 1892 tarihli bu irade, Sultan II. Abdülhamid Han’ın çevre temizliği hassasiyetini fazlasıyla ortaya koymaktadır. Belgenin numarası için bakınız:

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Irade Hususi, 81, 28 R 1310.

Tafsilat için bakınız;

Prof. Dr. Vahdettin Engin, Sultan II. Abdülhamid ve Istanbul’u, 2. Baskı, Yeditepe Yayınevi, Istanbul 2008, sayfa 151-152.

[23] Stanford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı Imparatorluğu ve Modern Türkiye, cild 2, Tercüme eden: Mehmet Harmancı, 3. Baskı, E Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 293, 294.

[24] Başvekalet Arşivi, Yıldız K35/Z14 no. 4.

[25] Başvekalet Arşivi, Irade, Makatib Dosya 58, kısım 3.

[26] Halil Inalcık, Osmanlı ve Modern Türkiye, Timaş Yayınları, Istanbul 2013, sayfa 180.

[27] Ilber Ortaylı, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar, Istanbul 2007, sayfa 164.

[28] Ilber Ortaylı, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar, Istanbul 2007, sayfa 72, 73.

[29] Devlet-i Osmaniye, Nezareti Umur-u Ticaret ve Nafia, Istatistik-i Umumi Idaresi, Devlet-i Aliye-i Osmaniyenin Bin Üçyüz Onüç Senesine Mahsus Istatistik-i Umumisidir, Istanbul 1316 (1898) sayfa 67.

– Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 1326 (1910-1911) sene-i maliye, sayfa 402-425. (Resmî Osmanlı Yıllıkları).

[30] M. Metin Hülagü, Sultan II. Abdülhamid’in Sürgün Günleri, Hususi Doktoru Atıf Hüseyin Bey’in Hatıratı, Pan Yayıncılık, Istanbul 2003, sayfa 302.

[31] Kemalist rejimin geri kaldığına dair deliller için bakınız;

https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/31/osmanli-devleti-degil-kemalist-rejim-geri-kaldi/

.
**********

.

Kadir Çandarlıoğlu

.

**********

.

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

www.belgelerlegercektarih.com

*

14 responses to “Osmanlı Devleti geri kaldığı için mi battı?”

  1. Recep Sarıcafer Avatar

    Kadir abi yine döktürmüşsün hey Maşallah.
    İnşallah bu lanet olası put koruma kanununun kalktığını da göreceğiz hep beraber.
    Dünyanın hiçbir yerinde kahraman olan kişi kanunla korunmaz!

  2. Guguk kuşu Avatar
    Guguk kuşu

    Kadir abi, bu gelişmeler devamında darbe ve savaşlar ile yıpratılan bir Osmanlı küçülüyor.
    Tamam ancak yıkılıp yerine Türkiye nin kurulması nasıl oluyor?

  3. ismail Avatar
    ismail

    Osmanliyi batiran emperyalistler kendileriyle işbirliği yapanlara kiyak çektiler. Bu topraklar olan Türkiye ingiltere, ABD gudumlu olarak kuruldu. Eğer sözlerini tutmazsa ingilizler bir daha onlar için dunyada hiç kimse hizmetlisi olduğu devleti satmazdi,
    Bugun turkiye iyi devletmidir. Oldukca iyi, ama tek parti ve peşinden gidenler artik iş başina gelemediği paşalarda ak partiyle disipline edilebildiği için.
    Foks tv hala ataturk sayikliyor. Yahudimiydi bu kanalin sahibi. Kendi kitlelerine hitap ediyor olmalilar.

  4. janissary Avatar
    janissary

    gerçek tarihi açıkça yazmak gerek.Tabii bu fani dünyada tarihte baskın üstün uyanık kurnaz olan fanilerin istediği gibi yazılıyor.Koyun olan düşünmeyen kitlelerde bu doğrultuda yönlendiriliyor.İşte tarih böyle bu kadar önemli bir olgu aslında.Bazen tarih olgusu pek önemsenmez göz ardı edilir ama geleceğe dair siyasette tarih çok önemlidir en başta yer alır.Çünkü aciz bir fani, geleceğe yönelik niyetini ortaya koyup harekete geçmek istediğinde gerekli göreceği gücü tarihten alır.Öyle ki bazen özellikle gerçek tarih işine gelmediğinde tarihi oynayıp saptırarak kendi niyetine göre yorumlar sonra da bu yorumdan güç almaya çalışır.Bizdeki İnkılap tarihi de böyledir.Bu yeni bir sistem yeni bir ekol yeni bir akım oluşturmak isteyen bazı önemli noktalara gelmiş bazı ünlü aciz fanilerin biyografisinde de açıkça görülür.Mesela lenin in komunizminde yazılan komunal tarihi ,hitler faşizminde yazılan nazi tarihi ve yine stalin tarafından devlet için yazılan sovyet tarihi bunlara açıkça örnektir araştırılırsa dahası bulunur.Bunlar şahısların kendi niyetlerine göre planlayıp var olan ve geçmişte yaşanmış tarihi kendilerine göre yontarak bundan güç alma ve propoganda yapma taktikleridir hemen akabinde bunlar okullarda gençlere çocuklara okutularak genç dimağlar hakim rejim sistem ekol ülkü politika..vb.lerin militanı haline getirilirler.

    Baştan şunu söylemek gerek Osmanlı devleti faniydi doğruları olduğu gibi yanlışları da oldu.Doğruları geleceği ve dünyayı aydınlatabilecek kadar büyük ve önemli sonuçları doğurmuştur.Yanlışları ise ders alınacak yön gösterecek kadar öğreticidir ama asla Osmanlı yı yıkacak yok edecek yanlışlar değildi peki Osmanlı imp. neden ve nasıl yıkıldı ve yok oldu?

    Osmanlı imparatorluğu o zaman dünyada bir eşi benzeri daha olmayan bir ülkeydi.Onu benzersiz yapan şey bulunduğu konumu yanısıra bünyesinde barındığı çok çeşitli bir kültürler inançlar ırklar yaşamlar mozaiği olmasıydı.Osmanlı dünya üzerindeki ilk federal ülkeydi.Bugün laiklik adı atında ortaya konan ama asla uygulanamayan uygulanmaktan da uzak ”eşitlik ve adalet” sistemini laiklik değil tamamen kendine has bir yönetimsel anlayışla uygulayıp bunda bırakın çağdaşlarını günümüzün 21. yy. ülkelerinin bile ulaşamadığı seviyede başarılı olmuştur.Osmanlının çağdaşlarının neredeyse tamamı tek kültür tek ırk tek inanç tek dil..vb. olguların üstün olduğu ve tecrübeleri kazanımları düşünceleri de tamamen bunun üzerine gelişmiş sabit tek düze devletlerdi.Bugün Osmanlı nın olmadığı bu zamanda bu devletlerin durumu, globalleşme sonucunda çeşitli kültür inanç düşünce yaşam ve ırklardan ibaret insanların gittikçe yakınlaşması yakın ilişki içerisine girmesiyle nasıl çuvalladıklarını iflas ettiklerini ortaya attıkları laisizmusun nasıl bir paradox olduğunu da açıkça ortaya koydu.Fransız ihtilalinden daha 2 asır geçmeden laisizmus çöktü.Çünkü laisizmus kolpalıktı.tarihinde kodlarında genlerinde ”birlikte yaşama” olmayan ülkelerden laiklik adı altında ”eşitlik ve adalet” beklemek bunların bu işin kotarıcısı olabileceğini düşünmek en baştan ahmaklık zaten.

    Osmanlı bir insanlık mozaiğiydi ve 6 asır boyunca bunu şu anda bile tarihin hiç bir devrinde görülmemiş bir ustalık ve başarıyla yönetti.Bu durum ise Osmanlı nın sonu oldu.Evet gerçek bu,Osmanlıyı çökerten ve sona erdiren ”eşitlik ve adalet” anlayışıydı.Dürüst olmak merhametli olmak osmanlı yı yok etti.Aynen bu dünyada dürüst namuslu iyi insanların karşılaştığı ve karşılaşacağı fani son gibi.Fani dünyada bunlara yer yok.Çünkü Fani dünya bir sınavdan ibaret.Tabii gerçek adalet ve evrensel sonsuz dünyada kazananlar bunlar olacaktır.

    Osmanlının hatası tabii ki ”dürüst,adil,merhametli” olmak değildi.Bazı osmanlı padişahları bunun arkasında tam durmadı ciddi davranmadı kendi heva ve heveslerinin ardında bıraktı sahip çıkmadı sorumluluk almadı.Bunların özellikle Osmanlının son dönemlerine denk gelmesi de tabii ki osmanlı nın sonu oldu.Bunlardan en berbatı da 5. Murat tı.En iyisi de (ki tüm osmanlı ve türk padişahları içinde de en iyiler arasındadır) 2. Abdulhamit ti.2.Abdulhamit osmanlı padişahları arasında en berbat ve zararlı olan 5. murat tan sonra gelmesi ile yaptıkları duruşu ve görüşüyle bugünümüze de pozitif etki yapmış bir kişiliktir ve eğer bu öyle olmasaydı ve 5. Murat devam etseydi bugün Anadolu ve Türklük son bulmuş olurdu.

    işte 2. Abdulhamit dönemi Osmanlı nın neyle mücadele ettiğinin ve neden yıkıldığının da açıkça göstergesidir.Yukarıda dediğimiz gibi Osmanlı nın sosyal yapısı çok çeşitli çok yönlü bir mozaiği barındırıyordu ve dış güçlerde Osmanlı yı bu özelliğinden yararlanarak vurmaya çalıştı.zaten özgür olan ve bir meclisi olan osmanlı ya sözde planlı cumhuriyet ve hürriyet iddiaları ve isteğiyle adil yönetim anlayışı ve renkli toplumsal yapısına darbe vuruldu.Bu dengeler bozuldu Osmanlı nın yıkımı böyle başlatıldı.Osmanlı 2.Abdulhamit ten önce de böyle darbelerle mücadele etti fakat bu en ciddi ve saldırgan halini 2. Abdulhamit döneminde aldı.2. Abdulhamit tam 33 yıl bunlarla uğraştı buna rağmen yukarıda ki yazıda olduğu gibi devletin gelişme ve ilerlemesine yönelik çalışmalardan geri durmadı ancak bunların hayata geç geçmesi yada hiç geçememesinin nedeni Osmanlı nın neredeyse tüm enerji ve zamanını sosyal ve yönetimsel yapısına içten vurulan darbelere karşı koymakla harcamasıydı böylece gelen yavaşlama ve duraklamadan sırf Osmanlı nın darbe vurulan yönetimini suçlamak resmen terbiyesizliktir hele o darbe vuranlar arasında olupta sonradan ”osmanlı padişahlar tarafından geri kaldı gelişemedi” demek en açık tarafından şerefsizliktir.Eee ne demişler ”dünya delikanlı olsaydı yuvarlak olmazdı.” ”şeref ekmek bulamazken şerefsiz bulur” ”iyiler erken göçer”.”aslanı kediye boğdururlar”

    işin gerçeği kronolojik olarak açık;

    en baştan beri emperyal avrupa güç ve zenginlik amacıyla ”silah” yaptı.Bunların teknoloji ve bilimden anladığı buydu.Tek engelleri vardı önlerinde; sapmış da olsa hristiyanlık dini ”Fransız ihtilali ile bunu da ortadan kaldırdılar ve ateist materyalist bir avrupa yı meydana çıkardılar.Tamamen maddeci bir kafa yapısı namertliğin yalanın hainliğin şerefsizliğin bir avantaj haline gelmesi.Avrupalılar bunu yaptı çünkü üzerinde çalıştıkları ve osmanlı nın bundan geri kaldığı ve bundan geri kalmasıyla da ”çağın” gerisinde kalıp yok olduğu şey açıkça ”şerefsizlik” ti.Bunu teknolojiye bilime döktüler evrim denen kanıtlanmamış bir iddiayı sadece bilim sınırları içinde tutmayıp sosyal kültürel toplumsal ekonomik siyasi ..vb. insana yaşama dair tüm alanlara tarihte hiçbir şey için hiçbir şekilde görülmemiş bir hızla yayıp empoze ettiler.Böylece materyalizm insana dair her olguya en tepeden yerleştirildi ve ”avrupai teknolojinin ana fikri” ortaya çıkarıldı herkesin hayranlıkla ayılıp bayıldığı ama osmanlının bundan geri kaldığı ”en ölümcül silahı bulma yarışı” gerçek bilim ve teknoloji oldu.bu en ölümcül silahı bulma yarışındaki teknolojik gelişmenin gerçeği ise ”zenginliğe ulaşmak” tır.Yani ”para” ya ulaşmak.Para; ”materyalizmin özü” ve ”ateizmin tanrısı” olan en değerli ”şey”.Semavi tek bir tanrısı ve Öbür tarafı olmayan bu dünyada mutluluğu(zenginlik,güç,şöhret,makam,mevkii,kadın,lüks yaşam…vb.) verebilecek tek şey.

    Osmanlı işte bundan geri kaldı ve battı, aslında batmadı batırıldı.Avrupa bu pis zihniyeti ve amacı doğrultusunda harekete geçerken tüm manevi- insani değerleri ayakları altına alırken karşısında tek bir engel kalıyordu ”hammadde” avrupa hammadde olarak gerçekten fakir bir coğrafyaydı.Avrupa fransız ihtilai ile insanlıktan kurtuldu böylece ölümcül silahı yapmak için harekete geçip sanayi devrimini yaptı ama ”insan yoktan var edemezdi” ve hammadde petrol altın elmas çeşitli yer altı kaynakları ve hatta köle olmadan sanayi devriminin bir anlamı yoktu ”herkesi öldürüp tüm zenginliğe tek başına sahip olmak ile kazanılacak mutluluğu verecek olan o en ölümcül silahı yapma amacı”nın da bir anlamı kalmıyordu.

    peki ”çok para getirecek olan üstün yok edici silahı” yapmak için hammadede nerede vardı?Cevap;”doğu” da.peki doğu da kim var?cevap; ”osmanlı” ”onurlu şerefli adil Osmanlı imparatorluğu” evet !!avrupanın tam tersi.

    avrupalılar tarihte derslerini almıştı onurlu şerefli adil bir olgu karşısında bu değerlerini satmış bırakmış şerefsiz bir yapının ayakta kalması her halde imkansızdı çünkü bu ”evrensel bir yasa” avrupalılarda tek şey yaptılar kendileri gibi oldular şerefsiz hain dönek ve bu yönlerini kullanarak Osmanlı yı içten o yukarıda bahsettiğmiz çok yönlü renkli toplumsal yapısını hedef alarak zayıflatmaya ortadan kaldırmaya çalıştılar.Osmanlının en zayıf hükümdarlarının olduğu döneme denk gelen bu yıkma yıpratma hareketine tek başına karşı koyan 2. Abdulhamit oldu.Abisi 5. Murat ise onların kuklasıydı yerine 2. Abdulhamit geçince planları büyük ölçüde bozuldu hatta ertelendi (bugün bile) O nedenle avrupalılar,sabetay siyonist masonlar ve yalamaları 5. muratı överken 2. Abdulhamiti hiç sevmezler.2.Abdulhamit cesur ve güçlüdü ancak tek başınaydı güçlü kişiliği irade ve inancıyla o halde 33 yıl bunlara karşı koydu ama düşman sadece dışarıda değil içerideydi.Düşmanın Karşında olsa bilirsin önlemini alırsın ama arkandaise içinde ise işte buna önlem alman zordur ne demişler; ”namerte haine dağlar dayanmaz” sonuçta dağ gibi 2.Abdulhamitte dayanamadı ve tahttan indirildi o gittikten sonra da artık Osmanlı nın düşüşü hızlandı ve sonu hızla geldi şerefsiz emperyalist avrupa da amacına ulaştı.Buna yine kızmıyorum sonuçta bunlar namert ,düşman kendi inancını insanlığını satmış atasını hayvan maymun şebek primat olarak kabul etmiş yaratıklar peki içtekilere ne diyeceksin ? bu hayvanoğlu hayvanları kendi atalarına dedelerine tercih eden onlara kanıp devletine isyan edenlere ne diyeceksin?o zamanki bir gençlik akımı bir moda sandılar cahilce ”özgürlük,hürriyet,cumhuriyet” sloganları attılar neye hizmet ettiler acaba?ben cumhuriyet karşıtı monarşi yanlısı değilim ben burada açık bir gerçeği hiç söylenmeyen konuşulmayan asla yazılmamış şeyleri söylüyorum.kendi kralları kraliçeleri prensleri dururken ”osmanlı padişahına” hangi kafayla baş kaldırdınız?bu cumhuriyet hürriyet özgürlük içinse neden o gaz aldığınız avrupalı şerefizlerin kralları kraliçeleri prensleri hala bugün bile başta yerinde duruyor?onlara lazım değilmiydi cumhuriyet ve demokrasi?eee meclis var orad derler Osmanlı da yokmuydu meclis?ne farkı vardı bugünkü ingiliz meclisinden?hatta avam kamarası lordlar kamarası var orada meclise alenen hanedanlığın gücü ve yetkisi ortada iş kraliçeye bile kalmıyor osmanlı da tamamen halktan gelen vekillerden oluşan ve çoğu istek ve karar padişah tarafından onaylanan meclisin neyi battı size?gerçek çok açık;

    Osmanlının yönlendirici ve koruyucu rolündeki lideri ”hürriyet,cumhuriyet,özgürlük” yalanıyla hedef alınıp itibarı gücü ve yetkisi saldırı altına alındı aynı anda çok yönlü renkli mozaik yapısı da neomilliyetçi neoliberal ve kökten dinci(hrisiyan) ile kışkırtılıp ayrıştırıldı.Böylece osmanlı kendi içinde bir çok sorunla ve zararla yüz yüze bırakıldı .Sonra bunu yapan şerefsiz avrupa osmanlıya ”hasta adam” lakabı taktı.Evet osmanlı hasta adamdı artık ama onu hasta eden mikrop şerefsiz avrupa ve ona kanan adi hainlerdi.İşte osmanlı bu nedenle geri kaldı ve battı.

    Osmanlı ortadan kalkınca da amacına ulaşmak için tek engeli ortadan kalkmış olan şerefsiz materyalist avrupanın önünde uçsuz bucaksız bir hammadde diyarı açıldı.Artık avrupa kankisi siyonist yahudilere 2. Abdulhamit zamanında veremediği ”israil”i verdi ve işbirliği yaparak ”göz kamaştırıcı teknolojisi” ile ”en ölümcül silahı” yapmak için gereken hammadde ve enerjiye sahip oldu.Böylece bir çok insanı katlettiler tecavüz edip sakat bıraktılar avrupalılar.Kendilerinin yapamadığına yine şerefsizce taktik bölücü propoganda ve kışkırtmalarla ulaştılar ve üstüne silah satıp karşılığında petrol altın ve elmas alarak dahada zenginleştiler.

    fransız ihtilalinden beri avrupalıların katlettiği insan sayısı fransız ihtilali öncesinde tüm insanlık tarihi boyunca toprak elde etme yada çeşitli nedenlerle öldürülen insan sayısından kat be kat fazladır.Fransız ihtilali ve bunun getirdiği akımlar doğrultusunda siyaset yapan ülkelerin katlettiği sivil ve çocuk sayısı yanında dünyanın geri kalan tarihinde savaşlarda ölen sivil ve çocuk sayısının kıyaslanmasıyla herşey açıkça ortaya çıkar.

    bu materyalizmdir işte amaç;en güçlü silahı bulmak bununla daha çok insan öldürmek ve paralarını zenginliklerini sömürüp materyalist ateist inancın mutluluğuna ulaştığını sanmak.Bugün lüks hayatın sağlayıcısı bir gelişme ve ilerleme rahatlama olduğu bile açıkça tartışmalı olan teknolojinin getirileri pc,internet,tv,türlü eşyalar cihazlar araçlar bile o ”daha çok insanı öldürüp daha çok paraya sahip olmak için o en güçlü silahı bulma yarışında arta kalan artıklardır bunun o avrupa özentisi ayılıp bayılan embesil dejenereler farkında bile olamayacak kadar salaklar.O teknolojik buluşlar en basitinden o her yıl en üst modeli çıkan cep telefonundaki amaç seni rahatlatmak ilerletmek falan değil;”daha çok para kazanmak” önceki modele 1-2 yenilik güncelleme ekleyip üst model olarak parlatıp propoganda ve reklamla ”cebinden kat be kat para almak” mantığı mı teknolojik gelişme ve ilerleme?bu da yetmediyse daha açık bir örnek vereyim sağlık ve ilaç sektörü.Bugün ilaçlar sağlıktaki deneme ve buluşlardaki amaç bile”ticari”olmuş.bir ilaçtan yeterince para kazanmadan ”yeni ilacı” piyasaya sürmüyorlar o arada ölen ölüyor sürünen sürünüyor ne için ”para ” için ”daha çok para” için.

    İşte osmanlı bundan geri kaldı ve battı ama Osmanlı asla yok olmadı olmayacak Osmanlınında mensup olup temsil ettiği o ruh o amaç o taraf sonsuza dek var olmaya devam edecektir.Osmanlı ,para için kendini değerlerini insanlığını satmadığı para için sivil ve çocuk katletmediği kitle halinde sivil katledecek silahı bulmayı hiç düşünmediği için kısaca şerefsiz namert olmadığı için battı ama bu bu dünyanın gerçeği değil namertler şerefsizler belki kazanıyor gibi görünüyor ve bazı özenti embesil dejenere salaklar bunlara bakıp ayılıp bayılıyor olabilirler ama maç 90 dk. dır.herşeye hakim olan evrimsel değil ”evrensel bir yasa” dır ve bunun sonucunda kazanan iyiler olacaktır.Yazımı Sezai karakoç a ait şu dizlerle bitiriyorum;

    Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
    Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
    Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
    Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
    Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
    Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
    Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili

    1. Okuyucu Avatar
      Okuyucu

      Son dönemlerinde Osmanlı’nın “hasta adam” olduğuna inandırılmış biri olarak bu başlık altında yazılanları okuyunca hüzünlenmemek elde değil. @janissary tarafından yazılan yorum konuyu tamamlar nitelikte olmuş. Tüm metni ve bu yorumu soluksuz okudum. Allah sizlerden razı olsun.

  5. muhittin Avatar
    muhittin

    Gerçek tarihimizi okudukça, fikirlerim değişiyor. okullarda ne kadar da yalan, yanlış ve yanlı tarih dersleri verilmiş. Ama size birşey söyleyim mi, bu gerçekler er veya geç bütün halkımız tarafından öğrenilecek ve benimsenecektir.

    1. Kudret Silahtar Avatar
      Kudret Silahtar

      Refet Bele: “Şu, İtalya’da sürünen Vahdeddin’in encâmına bak! Bu tâlihsiz hükümdar vatanını kurtarmak için elinden geleni yapmış amma sonunda kimseye yaranamamış olmak şöyle dursun, ismi vatan hâinine çıkarılmış bir bedbahttır. Ben onun, Mustafa Kemal’i bu işe sevk ve teşvik eden tek adam olduğunu yakından biliyorum. Elbette bu hakîkat bir gün tarihe intikâl edecektir.”

  6. Ali Avatar
    Ali

    “Sultan II. Abdülhamid Han devrinde borcun büyük bir kısmı ödenmiş”
    Düyunu umumiye kimin zamanında kuruldu?

    1. belgelerlegercektarih Avatar

      Ali, anlasilan yazinin tamamini okumamissin. Üstelik düyunu umumiyenin ne oldugunu da bilmiyorsun. Düyunu umumiye bu borclari tahsil ediyor iste. Düyunu umumiye sayesinde borclarin bir kismi ödenebildi. Önyargilarini bir kenara koy ve tekrar oku.

  7. Baris Aktas Avatar
    Baris Aktas

    ben abdulhamıt ın toprak kayıplarının sebeblerını merak edıyorum.. mısır cezayır gıbı bırcok yerı kaybettıgı anlatılıyor. cevabınınızı beklıyorum.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.