Izmir Suikastı Tertibi

Published by

on

Izmir Suikastı Tertibi

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 6

***

Bu yazıda Izmir Suikastı tertibini bütün şümulüyle ele alacak değiliz, ancak bu tertibin muhalefeti sindirmek için nasıl ustaca kullanıldığını, hukuksuzlukları, Istiklal Mahkemelerinin bağımlılığını, kısaca, onlarca Devlet kurmuş olan Milletimizi Devlet’e düşman eden bu Devlet terörünü masaya yatıracağız. Gerçi Izmir suikastı tertibine, “Istiklal Mahkemeleri”[1] başlıklı yazımızda temas etmiştik, ancak burada detaylara inmeye çalışacağız.

Gelin, 1926’da Izmir’de neler olduğuna bir bakalım…

M. Kemal, ülkenin güney ve batı illerini teftiş etmek üzere 7 Mayıs 1926 tarihinde Ankara’dan yola çıktı. 14 Haziran’da Bandırmaya geçti. Seyahat programına göre, 15 Haziran günü Izmir’e varması bekleniyordu. Ancak yola çıkışını beklenmedik şekilde bir gün erteledi.[2] Bandırma’da, Izmir Valisi Kazım Paşa’dan, kendisine Haziran’ın 15’inde bir suikast düzenleneceğine dair telgraf almıştı.

15 Haziran gecesi saat onbire doğru bir kişi Izmir valiliğine ihbarda bulundu. Cumhurbaşkanına suikast hazırlandığını bildirdi. Giritli Şevki adlı bir motorcu olduğu anlaşılan bu kişinin yardımıyla, suikastçiler Izmir’deki çeşitli otellerde ele geçirildiler. Bunlar, birinci Meclis’te (1920’den 1923’e) Rize mebusu ve II. Grup’un önde gelen üyelerinden biri olan Ziya Hurşid’in idaresindeki Çopur Hilmi, Lâz Ismail ve Gürcü Yusuf adlı bir takım tetikçilerdi. Polise karşı koymadan teslim oldular, hatta Ziya Hurşid odasındaki tabancaları ve bombaları kendi eliyle teslim etti.[3]

M. Kemal, 18 Haziran 1926’da Ismet Inönü’ye gönderdiği bir telgrafta, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bütün ileri gelenlerinin ve bazı üyelerinin tevkif edilip cezalandırılmasını istiyordu.[4]

Tüm bilgileri toplamadan, muhalifleri suçlamaktaki acele nedendi? Oysa suikastçıların başı Ziya Hurşid, Kazım Karabekir, Refet Paşa ve Rauf Orbay’ın tertibe dahil olduklarını kesin bir dille yalanlamıştı.[5] Burada M. Kemal’in siyasi rakiplerini bu tertibin içine sokmaya çalıştığı açıkça görülmektedir.[6]

Tutuklananların tam listesini, yalnızca bir ABD konsolosluk raporundan öğrenebiliyoruz. Karşılaştırılabilecek bir başka listenin yokluğuna karşılık, bu liste güvenilir gözükmektedir.[7]

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 11

Eski Eğitim Bakanı Hafız Mehmet

***

Bilindiği gibi M. Kemal, 1925’te patlak veren Şeyh Said kıyamını, Kazım Karabekir Paşa, Refet Paşa, Dr. Adnan Adıvar, Rauf Bey ve Ali Fuad Paşa’nın öncülüğünde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ile ilişkilendirerek, giderek güçlenen siyasi muhaliflerini susturmuştu.[8]

Kendisine yönelik 1926’da düzenlenen Izmir suikasti tertibi ise, O’na, bütün mevcut ve potansiyel muhalefeti yok etme mazereti sundu.[9] Izmir Suikastı olarak tarihe kaydolunan bu girişim, Halk Fırkası’na, özellikle de Meclis’teki muhalefetin kökünü kazımak için eşi bulunmaz bir fırsat sağlar.

M. Kemal’in fırsatçılığını sınıf arkadaşı Ali Fuad Paşa şöyle anlatır [ifade bozuklukları metnin aslındandır] :

“Suikastı mahsus bir terör havası yarattı, bunları yapabilmek için. Böyle hareketleri vardır… Suikast meselesinden evvelden haberdardı… Ani bir sürpriz değil. Ama onu öyle bir sahneye koydu ki mecliste, memlekette, hem bir terör, hem de aman Atatürk’ü muhafaza edelim, ne söylerse yapalım, fikrini hazırladı ve arkasından, bir arkasından, öbürü arkasından, ille bunu yapacaksınız diye, şapkadan başlayarak kanunu medeni vesaire hepsini yaptı. Böyle hareketleri vardır. Şimdi bu hareketleri esas alacak olursak bu adam diktatör, diktatör.”[10]

Suikast tertibi duyulur duyulmaz “dört Ali’ler mahkemesi”[11] olarak isim yapmış Istiklal Mahkemesi heyeti toplanır. Mahkeme heyeti, suikast planı ve bu planın itirafıyla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadığı[12] halde, bütün Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin, dokunulmazlıklarına bakılmaksızın, nerede olurlarsa olsunlar bulunup tutuklanmalarına karar verir. Heyet, hemen bir trenle Izmir’e hareket eder.[13]

Istiklal Mahkemesi’nin tüm Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin tutuklanması talimatı vakit kaybetmeden emniyet güçleri tarafından yerine getirilir. Kazım Karabekir, Ali Fuad Cebesoy gibi Milli Mücadelenin ünlü paşaları da tutuklananlar arasında yer alırlar. Başbakan Inönü, tutuklamada yanlışlık yapıldığını düşünüp Kazım Karabekir’in tutuklanmasına karşı çıkar ve Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey’e emir vererek Karabekir’i serbest bıraktırır.[14] Bu durum Izmir’deki mahkeme heyetine bildirilir. Mahkeme, Ismet Inönü’nün de tutuklanmasını emreder.[15] Durumdan haberdar olan M. Kemal, bu son gelişmeye müdahale ederek, Başbakan olan Inönü’nün tutuklanmasını önler ve Inönü’den acele Izmir’e gelmesini ister.

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 17

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 12

***

*

***Istiklal Mahkemesi’nde Hukuksuzluk***

*

Ilk duruşma 26 Haziran 1926’da yapılır. Tutukluların avukat tutma ve kararları temyiz etme gibi bir hakları bulunmamaktadır:

“Suçsuzluklarını ispat edemezlerse suçlu bilineceklerdir!”[16] Mahkemenin çalışma biçimini ve yargılama usulünü göstermesi açısından Izmit Milletvekili Şükrü Bey’in avukat tutma isteğine Mahkeme Başkanı Ali Bey’in verdiği cevap son derece manidardır:

“Istiklal Mahkemeleri, avukatların cambazlıklarına gelemez. Mahkememizin üst kademesi yoktur. Millet hüküm bekliyor. Ne söyleyecekseniz açıkça söyleyiniz. Avukatlarla geçirecek zamanımız yoktur.”[17]

Anlaşıldığına göre, M. Kemal bir hamlede bütün siyasi rakiplerini tasfiye ederek yerini sağlamlaştırmakta kararlıdır.[18] Ancak suikastçıların sorgularından, Milli Mücadelenin Paşalarını suçlayacak nesnel hiçbir ipucu elde edilemez.[19]

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 7

Kazım Karabekir Paşa yargılanırken

***

Mahkeme başkanı Kel Ali’nin Kazım Karabekir Paşa’ya yönelik şu suali, meselenin suikastle alakası olmadığını açıkça gösterir:

“Ali Çetinkaya (Kel Ali):

– Zatıaliniz, Terakkiperver Fırkasının reisi bulunuyorsunuz değil mi?

Kazım Karabekir Paşa:

– Evet.

– Zatıaliniz inkılabın büyük bir şahsiyetisiniz. Tarih, bunu böyle kaydediyor. Memleketin savunulmasında nasıl bir arada dağılmadan kaldı isek, vatanın yükselmesi emrinde de öyle olması gerektiğini elbette takdir buyurursunuz. Bu sebeple zatıaliniz, nasıl olur da muhalefete geçersiniz? Lütfen izah eder misiniz?

Kazım Karabekir Paşa, bu soruyu şöyle cevaplandırdı:

– Mütareke sırasında elîm durumlara karşı elbirliğiyle göğüs gererek çalışıp Gazi’yi kendimize reis yaptığımız sırada, memleketin istinad ettiği yegane kuvvet bendim.”[20]

*

istiklal-mahkemesi-kemal-atatc3bcrk-kilic-ali-kel-ali-cetinkaya-izmir-suikasti-kara-kemal

M. Kemal ve Kel Ali

***

*

***Istiklal Mahkemeleri Bağımsız Mıydı?***

*

Mahkemenin bağımsız davranmadığı açıktır. Özellikle Kazım Karabekir’in sözleri ve Karabekir’e sözlerini istediği gibi söyleyeceği bir serbestliğin tanınması M. Kemal’i kızdırır. Mahkeme Heyeti bir balo bahanesiyle Çeşme’ye çağırılır. M. Kemal, Mahkeme heyetiyle balo salonunun yanındaki mutfakta görüşür ve işlerini savsakladıkları, sanıklara yumuşak davrandıkları için sert bir şekilde azarlar. Mahkeme heyeti işittikleri azarlar sonrasında tekrar salona dönemezler; salona dönen M. Kemal’le bir araya gelmeye cesaret edemedikleri için, mutfak penceresinden atlayarak binayı terk ederler.[21] Kılıç Ali daha sonraları, bu kaçışlarının gerekçesini balo misafirlerini “rahatsız etmemek” biçiminde açıklayacaktır.[22]

M. Kemal, duruşmalar sırasında Çeşme’de ikamet eder ve her vesilede adaletin bağımsız olduğunu açıklar. Ancak mahkeme üyeleri ve diğer bazı nüfuzlu kişiler sürekli kendisiyle görüşürler.[23]

Prof. Faruk Özerengin’in açıkladığına göre, Mahkeme heyeti ile M. Kemal arasındaki irtibatı kesintisiz bir şekilde Fahrettin Altay sağlamaktaydı.[24]

Fahrettin Altay’ın konuya ilişkin bir hatırası şöyledir:

“Mahkemenin son günleri idi… Atatürkün evinin önünden geçiyordum… Kapının ilerisinde soldaki bir odanın kapısı açıktı. Ortada bir masanın başında kendileri ile Başvekilin oturduklarını görünce müsaadesiz geldiğime sıkıldım ve selam vererek geçmek istedim. O eli ile işaret ederek beni yanına çağırdı ve oturmamı istedi….

Bana hitaben “Ali Bey bizim paşaları asacak” dedi, fikrimi sorar tarzda yüzüme baktı. Bu sözler bir sürpriz tesiri yaptı, bir an durakladım, Başbakan (Inönü) başını eğmiş yere bakıyor sanki bakışları ile bir tesir yapmış olmaktan çekiniyordu. Kendimi toparladım ve dedim ki: “Paşa hazretleri, siz her şeyi bizlerden iyi düşünür ve yaparsınız. Bu suali bendenize tevcih etmekle anlıyorum ki lütufkar kararınızı vermişsiniz…” Bu yoldaki cevabımdan, lütufkar karar tabirinden paşaların idamlarını istemiş olsaydınız bana sormazdınız demek istediğimi o yüksek zeka derhal anlamıştı. Gülümseyerek; “Iyi amma sonrasından emin olabilir miyiz?” buyurdular, o vakit Inönü başını kaldırdı ve şu özetle cevap verdi: “Emin olabilirsiniz paşa hazretleri, siz var oldukça. Hükümetiniz daima kuvvetli olacaktır. Bütün millet size prestij ediyor bu nankörlüğe teşebbüs edenler mahdut birkaç sapıktan ibarettir, ceza da bu hudut dahilinde kalırsa adaletiniz bütün milleti bir kere daha size bağlayacaktır.” Atatürk de, “Pekala bakalım Ali Bey ile bir daha görüşelim” diyerek ayağa kalktı, ayrıldık.[25]

Sorgulamalar devam ederken, M. Kemal, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’yı Izmir’e çağırır. Anlaşıldığı kadarıyla ondan Paşaların tutuklanmasının orduda ne tür tepkilere neden olduğunu öğrenmek istemektedir. Söze doğrudan girer ve henüz sonuçlanmamış sorgulamanın o aşamasında, Mahkemenin başta Kazım Karabekir olmak üzere bazı paşaları idam etmeyi düşündüğünü söyler. Yani daha sorgulama bitmeden kararı vermiştir! Fevzi Paşa, idamla sonuçlanacak suçun delillerinin neler olduğunu sorar. M. Kemal, Ziya Hurşid’in itiraflarının paşaları suçlu gösterdiğini söyler.

Fevzi Paşa’nın cevabı bir soru sormak biçiminde olur:

“Ziya Hurşid benim adımı verseydi, beni de idam edecek miydiniz?” M. Kemal, bu son derece anlamlı soru karşısında herhangi bir şey söylemez.[26] Anlar ki, ordu, paşaların yargılanmasından rahatsızlık duymaktadır.

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 9

Cafer Tayyar Paşa

***

Mahkeme, kararını 13 Temmuz’da açıklar; 16 kişinin idamına, diğer bazı sanıklar sürgün cezasına, ünlü Paşaların ise beraatine karar verilmiştir. Kararda dikkat çeken nokta Savcının mahkumiyetlerini istediği Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa’nın, Istanbul Milletvekili Ismail Canbolat’ın ve Sivas Milletvekili Halis Turgut’un da idam cezalarına çarptırılmalarıdır. Bu sonuç Mahkeme heyetinin son anda bir karar değişikliğine gitmesiyle gerçekleşir.

Olay şöyle gerçekleşir:

Aralarında Kazım Karabekir ve Ali Fuad Cebesoy’un bulunduğu bazı tutuklular beraat etmelerine rağmen, mahkeme salonunun altındaki bir depoda tutulurlar. Hapis cezası almış olan Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa ile Sivas Milletvekili Halis Turgut da depodadırlar. Bu iki milletvekili, aldıkları hapis cezasının bir dayanağının olmadığını, suçsuz olduklarını berlirtir ve mahkeme kararını temyiz etmeyi düşündüklerini ifade ederler. Depoya gelen bir görevlinin, kararı temyiz etmek isteyenlerin kendisiyle gelmelerini bildirmesi üzerine depodan çıkarlar. Ikisi de hemen idam edilirler.[27]

Gerçi Kazım Karabekir, Refet, Cafer Tayyar ve Ali Fuad Paşalar beraat ederler ama Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Arşivlerinde bulunan ve Uğur Mumcu’nun ulaştığı bir belgede, adı geçen paşaların yıllarca polis tarafından göz hapsine alındığı görülmektedir.[28]

Mahkeme kararında ilginç ve yasal olarak da sorunlu bir çok nokta vardır. Her şeyden önce Mahkeme ne kendisini kuran iradenin istediğini yerine getirebilmiş ve ne de adil davranabilmiştir. Kendisini kuran iradeye itaatte kusurunun başlıca nedeni korkmasıdır. Çünkü, mahkeme heyeti, yaşadığı bazı durumlar nedeniyle yargılamaların sonunda Paşaların affına karar vermek zorunda kalır. Halbuki onların idam edilmeleri düşünülmekteydi.

Prof. Faruk Özerengin’in açıklamalarına göre Paşaların affının nedeni, ordu içinde açığa çıkan isyan tehlikesidir:

“Bir grup silahlanmış subay sayesinde Paşaları asamadılar. Bunu da çok iyi biliyoruz. M. Kemal Paşa Çeşme’ye çekiliyor. Fahrettin Altay vastasıyla mütemadiyen haberleşiyor. Bir an evvel bunları da temizlemek istiyor. Fakat mahkeme bir türlü karar veremiyor. Bunun üzerine “silahlı subaylar var, çekin subayları” diyorlar. Orduya emir veriyorlar, tatbikat yapılacaktır. Çeşme’ye gelin… Ordu, askerler Çeşme’ye çekiliyorlar, fakat bir grup subay çekilmiyor. Ordu’ya isyan ediyorlar. Şuna karar veriyorlar: Eğer Paşalara idam hükmü çıkarsa mahkeme heyetini temizleyecekler. Meşhur “Üç Ali’yi ve ondan sonra da komutanlarını dışarı çıkartacaklar ve isyanı başlatacaklar.”[29]

Bir Ingiliz kaynağı da “Ordunun homurdanmaya başladığını ve M. Kemal’in, bu vaziyette generallerin bırakılmasına taraftar olduğunu” belirtir.[30]

Bir asker olan Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu bu görüşleri destekler. Mahkeme heyetinin Mahkeme salonunu dolduran ve Paşalara destek vermek için gelen subaylardan korktuklarını açıklar.[31] Tabii korkarlar, zira karşılarında her fırsatta azarladıkları ve suçları sadece şapka giymemek olan mazlum halk yoktur.

Izmir’deki duruşmalar üç hafta sürer. Sanıkların onaltısı, çoğunun bu işe karışmı olduğu ispatlanamamış olmasına rağmen ölüme mahkum edilir.[32]

Ölüm cezasına çarptırılanların infazı hemen yerine getirilir. Izmir’deki duruşmalar sonuçlanıp kararlar verildikten sonra, Mahkeme heyeti Ankara’ya döner ve suikastla irtibatlı olduğu düşünülenlerin yargılamasına geçilir.[33]

Mahkeme heyetinin gözünde, Kemalist kadronun teşkil ettiği hükümeti desteklememiş olmak dahi suçlu bulunmak için yeterli delildir.[34] Bu duruşmalar da, idam ve hapis kararlarıyla sonuçlanır[35] ve bir suikast tertibi nedeniyle toplam 18 kişi idam edilir.[36] Şu veya bu şekilde suikastla ilişkilendirilen bütün muhalifler ya idam edilirler ya da siyasi hayatları sona erdirilerek etkisiz kılınırlar. Böylelikle CHP için siyasi muhalefetin olmadığı dönem başlamış olur.[37]

*

istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali cetinkaya resit galip necip ali izmir suikasti

Istiklal Mahkemesi Üyeleri: Kılıç Ali, Ali Çetinkaya (Kel Ali), Reşit Galip

***

Istiklal Mahkemelerinin yasalara bağımlı kılan ve siyasi iradenin etkisinden kendisini korumuş mahkemeler olduğunu söyleyen birisini tespit etmek mümkün değildir. Önemli olan ve tartışılan bu mahkemelerin bağımsız olup-olmadıkları konusu değil, ne kadar bağımlı olduklarıdır. Mahkemelerin siyasi iradeye daha doğrusu M. Kemal’e bağımlılığının ileri düzeyde olduğunu söylemenin delillerini bulmak ise hiç zor değildir. Bunlardan birisi, Ankara Istiklal Mahkemesi’nin Dr. Nazım hakkında verdiği idam kararına uzanan süreçle ilgilidir. Savcı Necp Ali Bey ile üyelerden Dr. Reşit Galip Bey, Dr. Nazım’ın idamına razı olmazlar. Ancak diğer üyelerden birisi (muhtemelen Kılıç Ali) tarafından idamı onaylamaları için tehdit edilirler. Necip Ali, M. Kemal’e giderek durumu anlatır ve yardımını ister. Zira M. Kemal’in iradesinin mahkeme üyeleri üzerinde tartışılmaz etkiye sahip olduğunu bilmektedir.

Ancak anlaşılır ki, Dr. Nazım’ın idamını bizzat M. Kemal istemektedir. Samet Ağaoğlu’nun anlattığına göre, M. Kemal mahkeme heyetini yanına çağırır ve Dr. Nazım’ın idam edilmemesi durumunda sebep olacağı tehlikelerden bahseder. Mahkeme Dr. Nazım’ın idamına karar verir.[38]

Üstelik bir rivayete göre M. Kemal, gazeteci Hüseyin Cahit Beyin aklanmasını “hata” saymıştır. M. Kemal’in 1932 yılında bir gece, sofrasında Kel Ali’ye (Çetinkaya), Hüseyin Cahit Beyin Ikinci Meşrutiyetten beri yaptıklarını sraladıktan sonra, (asılan Cavit gibi) “arkadaşlarına tatbik ettiğiniz haklı cezayı bu adam hakkında hafifletmekle hata ettiniz… beni de bu hataya iştirak ettirdiniz” dediği ileri sürülmektedir.[39]

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Inönü, dokunulmazlığı olmasına rağmen tutuklanan Karabekir’in serbest kalmasını sağlar, bunun üzerine Istiklal Mahkemesi “dışarıdan müdahale edildiği” gerekçesiyle Başbakan Inönü’nün de tutuklanmasına karar verir. Fakat M. Kemal’in ermiyle geri adım atarlar. Dışarıdan müdahale edildiği gerekçesiyle Başbakan Inönü’yü tutuklayan Istiklal Mahkemecileri, yine dışarıdan müdahale eden (dolayısıyla kendi mantıklarına göre tutuklanması gereken) M. Kemal Paşa’yı tutuklatmak yerine, onun emriyle bu karardan vazgeçerler. Bu gelişmeler Istiklal Mahkemelerinin “kime” bağımlı olduğunu açıkça gösterir.

Istiklal Mahkemelerinin ileri düzeyde bağımlı olduğunun önemli bir diğer delili ise bir emirle kapatılmalarıdır. Muhalefeti susturma veya yok etme işini başarıyla yerine getiren Istiklal Mahkemelerinin feshi şu şekilde gerçekleşir:

Bir akşam, Çankaya’da bir toplantı sırasında, M. Kemal, Kel Ali’ye: “Senin mahkemeyi kaldırmaya karar verdim. Artık gereği kalmadı” der. Kel Ali, sorunu inceleyeceğini ve raporunu sunacağını söyler. M. Kemal sinirlenir; “Rapor mu? Ne raporu? Sorunu ben kendim inceledim. Senin mahkeme yarın kalkmış olacak” diye bağırır.[40]

Ama yaptıkları hizmetlerden (!) ötürü kendilerine “Benz” marka otomobil hediye edildiğini de Falih Rıfkı Atay’dan öğreniyoruz:

“Bu hal [Istikalal Mahkemeleri], Ismet Paşa’nın devamlı ısrarları üzerine bir akşam Ankara Palas’ın bir balosunda M. Kemal Istiklal Mahkemecilerini çağırıp hemen oracıkta vazifelerine nihayet vermelerine kadar sürdü. Ertesi günü kendilerine hediye edilen Benz otomobillerine binerek, fakat artık basit milletvekili sıfatı ile Meclise gelmişlerdi.”[41]

*

***Istiklal Mahkemelerinin Niteliği***

*

Ankara Istiklal Mahkemelerinde zabıt katipliği yapmış olan H. Velded Velidedeoğlu’na göre, Istiklal Mahkemeleri “inkılap düşmanlarını” ve M. Kemal’e suikast düzenlemeyi düşünenleri asmış mahkemelerdir. Ancak bir süre sonra milletvekilleri dahi kendileri tarafından yaratılan bu mahkemelerden son derece korkar hale gelirler; çünkü, Istiklal Mahkemeleri birer “tehdiş mahkemelerine” dönüşür.[42]

Mahkemelerin niteliğini göstermesi açısından Istiklal Mahkemesi üyelerinden Lütfi Müfit’in sözleri oldukça önemlidir:

“Bizim muayyen milli gayemiz vardır. Ona varmak için ara sıra kanunun üstüne de çıkarız.”[43]

Mahkemelerin çalışma usulü açısından Avni Doğan’ın anlattıkları ilginçtir. Isyan bölgesindeki Şark Istiklal Mahkemesinde Savcı yardımcılığı görevi yapan Avni Doğan, bu mahkemenin siyasi iradeden bağımsız olmadığını, lüzumlu bulduğunda yasal sınırları hesaba katmadığını dile getiren şeyler açıklar. Doğan, Istiklal Mahkemelerinin “selahiyetlerinin sınırsız” ve aynı zamanda “kontrolsüz” olduğunu, idam kararlarına savcının bir itirazı yoksa hemen uygulandığını belirtir. Doğan’ın açıkladığına göre, mahkeme, sevilmeyen-istenmeyen kişileri suçlamak için yapay deliller de oluşturmaktan çekinmez. Bunun en tipik örneğini Şeyh Said’in sorgulanması oluşturur. Mahkeme heyeti, Şeyh Said’den, cezasını hafifletmek vaadiyle, bazı gazetelerin aleyhinde ifadeler vermesini ister. Bu ise, mahkeme heyetinin sadece yargılama göreviyle yetinmeyip, istediklerini mahkum edebilmek için “tezgahlar” kurduğunun önemli bir delilidir. Doğan, bizzat kendisinin, Ankara’daki bazı “ikinci derece zevattan” sık sık telgraflar aldığını ve yönlendirildiğini de belirtir.[44]

Bu nedenledir ki, Izmir suikastı davası başladığı günlerde Paris’te bulunan Rauf Bey, 30 Haziran 1926 günü Meclis Başkanı Kazım (Özalp) Paşa’ya çektiği telgrafta “siyasi hasımlardan kurulu ve bazıları ile de şahsi düşmanlık bulunan mahkeme üyelerinin” önüne çıkmayı “kurulan tuzak” olarak niteler. Türkiye’ye dönüp mahkemeye çıkmaktan kaçınma nedeni sorulduğunda “Istiklal Mahkemelerinin elinde oyuncak olmamak için” cevabını verir. 5 Temmuz 1935 yılına kadar da Türkiye’ye dönmez.[45]

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 4

Bursa milletvekili Necati Bey

***

*

***ABD Konsolosluk Raporlarında Izmir Suikastı***

*

ABD Konsolosluk raporlarını suikast davasıyla ilgili en tarafsız kaynaklar olarak kabul edebiliriz. Bu belgeler, yönlendirme, çarpıtma gibi bir emel taşımadıklarından, önemli ve diğerlerinden nispeten daha güvenilirdirler. Bir başka deyişle bu raporlar herhangi bir siyasi maksad taşımaksızın bir Atatürk dostu kabul edilen Amiral Bristol tarafından Washington’a gönderilmiştir.

Izmir suikastı hakkındaki ilk rapor, 18 Haziran 1926’da, yani Türkiye’deki ABD Yüksek Komiseri Koramiral Mark Lambert Bristol’ün komplo haberini verdiği gün gönderilmişti.[46] Bu, ABD Dışişleri Bakanlığını komplodan haberdar eden kısa bir telgraftan ibaretti. Bristol, olay hakkında kapsamlı raporunu göndermek için bir aydan fazla bekledi. Ancak, 22 Haziran’da, topladığı bilgileri sunan bir rapor hazırladı. Raporunda bir rivayete de yer verdi:

Hükümet ya bütün bu komployu baştan sonra tezgahlamış ya da iç meselelerdeki otokratik idaresine rağmen, mecliste ve ülke genelindeki siyasi muhalefetini sindirmeyi başaramadığı Terakkiperver Partinin ileri gelenlerini gözden düşürmek için, siyasi nitelik taşımayan gerçek bir komployu bahane olarak kullanıyor. Terakkipervercilerin, Türkiye’nin haklarından gereksiz yere feragat etmesi olarak değerlendirdikleri ve yerden yere vurdukları Musul antlaşmasının imzasından itibaren, bu muhalefetin hatırı sayılır derecede arttığı bildiriliyor.[47]

7 Temmuz tarihli bir başka raporda ise, “hükümet, teşebbüsteki azami sorumluluğu Terakkiperver liderlere yıkma konusunda özel bir çaba sarf ediyor gibi görünüyor. Oysa bugüne kadar alınan ifadeler, onların suçunu asgariye indirirken, hükümetin onlar karşısındaki tezini zayıflatmaya doğru gidiyor,” denilmektedir.[48]

ABD yüksek komiserinin Istiklal Mahkemelerinin Izmir davaları hakkında verdiği hüküm, 3 Ağustos 1926 tarihli 13 sayfalık bir raporda ortaya konur. Mark Bristol’ün genel duygusu, davaların Türk halkına karşı “göstermelik” olarak yapıldığı ve zanlıların yasal haklarına riayet edilmediği yolundadır. Rapordaki, “zanlıların kaderinin önceden belli olduğu” iması gayet kuvvetlidir. Örneğin, savcılığın Rüştü Paşa ve Ismail Canbolat Bey için hapis cezası istemesine karşılık, mahkemenin her ikisini de idama mahkum ettiğine dikkat çeker.

Mark Bristol’e göre Izmir duruşmaları bütünüyle incelendiğinde, hukuki ve siyasi bakımdan son derece ilginçtir. Hukuken, Türk yargısı “kendini gösterememiştir, çünkü ne mahkemeye sunulduğu kadarıyla deliller ikna edicidir, ne de davalar görülürken incelikli bir adalet kaygısı güdülmüştür. Yerleşik ilkelerden en bariz sapma, zanlıların savunma avukatı tutmalarına da, temyize gitmelerine de izin verilmeyişidir.”[49]

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 8

Kara Kemal

***

*

***Prof. Dr. Faruk Özerengin’in suikast ile ilgili söyledikleri***

*

Izmir Suikastı ile ilgili gerçekleri bir de Prof. Dr. Faruk Özerengin’den dinleyelim:

“… Ziya Hurşid isminde o tarihte CHP’den Lazistan Mebusu olan zat, Mustafa Kemal Paşa’ya müthiş düşman. Hatta onu öldürmek için fırsat arıyor. Kabadayı gibi bir adammış. Ve bu adamın aklı fikri Mustafa Kemal paşa’yı bir yerde sıkıştırıp temizlemek. Bu fikri mebuslar arasında duyuluyor. Hatta mecliste kara tahtaya bile yazmış adam:

“Bir millet ki putunu kendi yapar, kendi tapar.”

Dolayısıyla bunun şununla bununla temasları falan gözaltına alınıp takip edilmeye başlanıyor. Hareketleri adım adım takip ediliyor ve Mustafa Kemal Paşa’ya, Hurşid’in bir suikast tertipleyeceği meydana çıkıyor. O zamanki Ankara valisi hadiseleri gün gün biliyor.

Bu sırada söz ajandan açıldı. Sarı Efe Edip, Kâzım Özalp’ın çiftliğinde baş kâhya imiş. Ve bu Sarı Efe Edip’te Ankara’da Kâzım Özalp’ın adamı olarak çalışıyor. Onların bir nevi ispiyonculuğunu yapıyor. Sarı Efe Edip’i ne yapıp edip bu işin içine ajan olarak sızdırıyorlar. Ondan sonra suikast tertipleri başlıyor.”

Faruk Bey’in hatıralarında suikast ile ilgili asıl bundan sonra verdiği bilgiler çok ilginç ve suikaste niye temiz insanların isimleri bulaştırıldığı hakkında bize bilgiler veriyor.

Okumaya devam:

“… Sarı Efe Edip verdiği ifadelerde temizlenmesi ve ortadan kaldırılması gereken kişilerin isimlerini bu suikast işine bulaştırıyor. Falan da vardı, filan da vardı. O onunla gizli gizli şurada konuşmuştu… ve yıldırım hızıyla Kâzım Karabekir Paşa dahil, Ali Fuad Paşa, Rauf Orbay ve Atatürk’ün en yakın arkadaşları dahil, bunlar muhalefete giriştiler diye muhalefetin hepsi suikast ile ilgilidir diye hepsini tutuklanıp, Izmir’de hapse tıkılıyor. Bu işleri tamamladıktan sonra Sarı Efe Edip sözüm ona suçlu gibi kendini gösteriyor.

Mahkeme heyeti incelemesini bitirdikten sonra karar olarak “idam” diyor. Sarı efe Edip daha fazla konuşmasın diye isimleri verdikten sonra acele ile idam ediliyor. Adam idama götürülürken ciyak ciyak bağırıyor. Tarih onun bağırtısını niye yazmıyor?.

Diyor ki:

“Beni Mustafa Kemal’e götürün siz ne yapıyorsunuz? Beni bunun için mi çalıştırdınız?.

Bağırta bağırta adamı götürüp astılar ki ileride bu işlerle ilgili konuşmasın diye…

Rauf Orbay o sırada memleket dışında olduğu için 10 yıla mahkûm ettiler. Düşünün adamın hiçbir kabahati yokken 10 yıllık bir ceza. Bilmem anlatabiliyor muyum?”[50]

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 16

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 2

Gürcü Yusuf

***

Sonuç olarak, Istiklal Mahkemeleri otoriter bir sistemin inşasında son derece önemli işlevler yerine getirirler. Muhalefetsiz bir siyaset ortamı hazırlamada baş rolü oynarlar. Ali Fuad Paşa’nın ifadeleriye “bir dikta rejimine” giden süreç böylelikle inşa edilmiş olur. “Dikta rejimine” gidiş ise, Mete Tunçay’a göre, Istiklal Mahkemelerinin “siyasi-adli terör hükümleri”[51] ile sağlanır.

Kemalistlerin bütün “temize çıkarma” çabalarına rağmen, Istiklal Mahkemelerinin olumsuz özelliklerini gizlemek veya “meşrulaştırmak” mümkün olamamıştır. Bu konuda “resmi ideolojinin” ideologları son derece zorlanmışlar ve bütün çabalarına rağmen gerçekleri gizlemeyi veya “meşrulaştırıcı” yorumlar yapmayı başaramayıp, küçük bile olsa bazı gerçekleri itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Şu ikisi, konuya ilişkin günümüzde yapılan değerlendirmelere ait örneklerdendir:

“Cumhuriyetimizin başlangıç yıllarında, 1920’lerde, 1930’larda, belli baskılar yapıldığını kabul etmek durumundayız. Güncel yaşamın en ufak ayrıntılarına dek girmiş bulunan “din kurumunu”, hiç olmazsa “siyasal alandan” uzaklaştırabilmek için, demokratik olduğunu ileri sürmemiz mümkün olmayan uygulamalar yapılmıştır.”[52]

Kemalist Ergün Aybars ise şunları yazar:

“Istiklal mahkemeleri hukuk mahkemeleri olmadıklari için, çalışmaları da hukuk ilkeleriyle bağdaşmıyordu. Insan hakları ve özgürlükleri gibi klasik demokrasi ilkeleri söz konusu değildi…. (Istiklal Mahkemeleri’nin) korku yarattıkları doğrudur. Fakat bu onların devrim niteliğinden gelmektedir… Muhalif basın mensupları Takrir-i Sükun Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde yeniden seslerini yükseltme imkanı bulmadılar.[53]

*

***Idam Edilenlerden Bazılarının Son Sözleri***

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 10

Cavid Bey

***

Eski Maliye Bakanı Cavid Bey:

“Allahın laneti zalimin üstündedir. Zulümdür bu zulüm!.”

Rüştü Paşa:

“Harb meydanlarında bin defa ölüme göğüs gerdim. Ölümün böylesi kahrediyor insanı. Ne olur beni kurşuna dizin ve bilin ki masumum..”

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali 13

Ismail Canbolat

***

Istanbul Mebusu Ismail Canbolat:

“Hay hay.”

Emekli veteriner Albay Rasim Bey:

“Yolcu yolunda gerek, haklı haksız gidiyoruz işte.. Ne diyeyim mukadderat. Memleket selamet bulsun..”

Sivas Mebusu Halis Turgut:

Ben ölüyorum amma, fikrim ölmez.. Yaşasın Türklük!

*

izmir suikasti, ziya hursit, istiklal mahkemeleri, atatürke suikast, atatürk istiklal mahkemeleri kilic ali kel ali

Ziya Hurşid

***

Ziya Hurşid:

Ben zaten başka bir şey beklemiyordum. Sizin elinizden yalnız bu gelir.. Amma bu da bir zevk.. Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa, namusuyle ölmek daha hayırlıdır. Zahmet buyurmayın, ben işimi kendim görürüm.. ve sehpaya bakarak:

– Ne mükemmel şey! Salıncağa da benziyor. Yüksekliğine de diyecek yok, yerde kalan insanlara yüksekten bakacağım.. Istediğim de buydu, derken etrafındaki kalabalık arasında birine gözünü dikerek:

– Kılıç Ali mi o? Nerede bakayım? deyince, celladın rivayetine göre Kılıç Ali de görünmemek için çömelmişti.

Bu esnada işini biran evvel bitirmek telaşında olan celladın:

– Aman beyim.. Vakit geçiyor, çabuk ol.. deyişine gülen Ziya Hurşid:

– Acelen ne be kuzum? Telaş etme.. Ölecek ben değil miyim? Gidiyorum işte.. Dünya sana kalacak, merak etme.. Beş dakika sonra öbür tarafta, soyuna sopuna kavuşacağım. Mektubun falan varsa ver de götüreyim.. Haydi Allahaısmarladık, demiş ve Polis Müdürü Azmi Beyin:

– Uğurlar olsun!.. cevabına gülümsiyerek, can vermiştir.[54] 

**********

KAYNAKLAR:

[1] http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/09/26/istiklal-mahkemeleri/

[2] Erik Jan Zürcher, Milli Mücadele’de Ittihatçılık, (tercüme eden: Nüzhet Salihoğlu), Bağlam Yayınları, Istanbul 1987, sayfa 259.

[3] Erik Jan Zürcher, Milli Mücadele’de Ittihatçılık, (tercüme eden: Nüzhet Salihoğlu), Bağlam Yayınları, Istanbul 1987, sayfa 259.

[4] Atatürk’ün Bütün Eserleri, cild 18 (27 Eylül 1925-12 Ekim 1927), Kaynak Yayınları, Istanbul 2006, sayfa 234, 235.

[5] Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk’e kurulan Pusu, Temel Yayınları, Istanbul 2005, sayfa 71.

Ayrıca bakınız;

The Times, The Turkish Plot, 29 Haziran 1926, sayfa 15.

– Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, Tekin Yayınevi, Istanbul 1992, sayfa 14.

[6] Hakan Özoğlu, Cumhuriyetin Kuruluşunda Iktidar Kavgası, (Trc. Zuhal Bilgin), Kitap Yayınevi, Istanbul 2011, sayfa 174.

Ulusalcı gazeteci Gürkan Hacır da, M. Kemal’in muhalifelerini tasfiye etmek için onları davaya dahil ettirdiğini yazar: “Dava birkaç gerçek zanlıdan çıkıp, siyasi bir hesaplaşmaya döndü. Mustafa Kemal’in isteği bu davayla birlikte tüm muhalif­lerden ve dolayısıyla engellerden kurtulmaktı. Muhalif olan herkes davaya dâhil edildi.” Bakınız; Gürkan Hacır, Maamin-Bizim hep inanmamızı istediler, Profil Yayınları, 2. Baskı, Istanbul 2012, sayfa 106.

[7] Tutuklananların isimleri ve meslekleri şöyledir:

“Arif Bey, emekli albay ve Eskişehir mebusu; Ali Fuad Paşa, emekli general ve Ankara mebusu; Abeddin Bey, Saruhan mebusu; Bekir Sami Bey, Tokat mebusu; Bahaeddin, Ihtiyat Zabiti; Şahin Çavuş (?), Edib Bey’e ait bir çiftlikte çalışır; Cemal Paşa, emekli general ve eski Mersin mebusu; Canbulat Bey, eski Içişleri Bakanı, eski Isveç sefiri, eski Istanbul belediye başkanı ve Istanbul sefiri; Cavit Paşa (Bey?), eski Maliye Bakanı; Cafer Tayyar Paşa, eski general ve Edirne mebusu; (Sarı Efe) Edib Bey, emekli jandarma binbaşı; Faik Bey, Ordu mebusu; Feridun Fikri Bey, Dersim mebusu; Fazıl (Faik) Bey, Ziya Hurşid’in kardeşlerinden biri; Gürcü Yusuf; Giritli Şevki Bey; Hafız Mehmed, eski Trabzon mebusu; Hüseyin Avni Bey, eski Erzurum mebusu; Halis Turgut, eski Sivas mebusu; Hüseyin Rıza, eski Lazistan mebuslarından birinin kayınbiraderi; Hilmi Bey, eski Ardahan mebusu; Halet Bey, Erzurum mebusu; Ihsan Bey, Ergani mebusu; Idris, Karşıyaka’da (Cordelio) bahçıvan; Kezini Bey, Trabzon mebusu; Kazım Karabekir Paşa, emekli general ve Istanbul mebusu; Kamil Efendi, Afyonkarahisar mebusu; Kara Vasıf Bey, Istanbul mebusu; Laz Ismail; Latif, katip; Muhtar Bey, Trabzon mebusu; Mustafa Şevket, dişçi; Mustafa, Hüseyin Rıza’nın yoldaşlarından; Mehmed Keleş, Istanbul’da kayıkçı; Muammer Bey, eski Sivas valisi; Necati Bey, eski Lazistan mebusu; Necati Bey, eski Erzurum mebusu; Necati Bey, Bursa mebusu; Refet Osman Nuri, Bursa mebusu; Refet Paşa, emekli general ve emekli Istanbul mebusu; Rahmi Bey, Trabzon mebusu; Rüştü Paşa, emekli general ve Erzurum mebusu; Rasim Bey, emekli albay; Şükrü Bey, eski Eğitim Bakanı ve Izmit mebusu, Sabit Bey, Erzurum mebusu; Çopur Hilmi; Çolak Selahaddin Bey, emekli bir albay; Torbalı Emin Bey, çiftçi; Vahap, Hafız Mehmed’in kuzeni; Ziya Hurşid, eski Lazistan mebusu; Zeki Bey, Gümüşhane mebusu.”

Bakınız;

ABD konsolosluk raporu, Mikrofilm koleksiyonu için “Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-1929,” belge no. 867.001K31/14.

[8] Tafsilat için bakınız; http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/05/15/seyh-said-ingiliz-ajani-mi-musulu-nicin-kaybettik-seyh-said-isyani-gercegi/

Şeyh Said kıyamı bahanesiyle çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu için bakınız;

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/05/08/m-kemal-ataturkun-yasakladigi-kapattigi-gazeteler-basin-sansuru/

[9] Hakan Özoğlu, Cumhuriyetin Kuruluşunda Iktidar Kavgası, (Trc. Zuhal Bilgin), Kitap Yayınevi, Istanbul 2011, sayfa 167.

[10] Ali Fuad Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, (Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri) Temel Yayınları, Istanbul 2001, sayfa 364.

[11] Söz konusu “Aliler” şunlardır: Kel Ali (Çetinkaya) (başkan), Necip Ali (Küçüka) (savcı), Kılıç Ali (üye), Ali Zırh (üye), Dr. Reşit Galip (üye). Bazı kaynaklarda ise ilk üç kişiye atfen “Üç Aliler” olarak bahsedilir.

[12] Nurettin Güz, Türkiye’de Basın-Iktidar Ilişkileri (1920-1927), Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu, Ankara 1991, sayfa 204.

[13] Kılıç Ali, Istiklal Mahkemesi Hatıraları, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 40.

[14] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1881 – 1938, Doğan Kardeş Matbaacılık, Istanbul 1968, sayfa 403.

Ayrıca bakınız;

Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk’e kurulan Pusu, Temel Yayınları, Istanbul 2005, sayfa 80.

– Azmi N. Erman, Izmir Suikastı ve Istiklal Mahkemeleri, Temel Yayınları, Istanbul 1971, sayfa 36 – 39.

[15] Türkiye Tarihi, cild 4, Çağdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, Istanbul 1989, sayfa 102. Bu eser Prof. Dr. Sina Akşin’in Yayın Yönetmenliğinde; Prof. Dr. Mete Tunçay, Prof. Dr. Cemil Koçak, Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Prof. Dr. Korkut Boratav, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu ve Prof. Dr. Ayla Ödekan’dan müteşekkil bir ekip tarafından oluşturulmuştur.

[16] Lord Kinross, Atatürk – Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Tercüme eden: Necdet Sander), Altın Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 499.

[17] Azmi N. Erman, Izmir Suikastı ve Istiklal Mahkemeleri, Temel Yayınları, Istanbul 1971, sayfa 112.

[18] Erik Jan Zürcher, Milli Mücadele’de Ittihatçılık, (Tercüme eden: Nüzhet Salihoğlu), Bağlam Yayınları, Istanbul 1987, sayfa 252.

[19] Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrim Tarihi, Beta Yayınları, Istanbul 1989, sayfa 228.

[20] Karabekir Paşa’nın sorgusu için bakınız;

http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/09/24/izmir-suikasti-ve-kazim-karabekir-pasanin-istiklal-mahkemesindeki-sorgusu/

[21] Feridun Kandemir, Izmir Suikastinin Içyüzü, Istanbul 1955, sayfa 85 – 87.

Ayrıca bakınız;

Nurettin Güz, Türkiye’de Basın-Iktidar Ilişkileri (1920-1927), Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu, Ankara 1991, sayfa 209.

[22] Kılıç Ali, Istiklal Mahkemesi Hatıraları, Sel Yayınları, Istanbul 1955, sayfa 66 – 68.

[23] Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş Ve Sonrası, Eylem Yayınları, Ankara 2008, sayfa 417.

[24] Kazım Karabekir, Izmir Suikastı (Iddianame ve Karabekir’in savunması), (Yayına hazırlayan: Sümer Kılıç), Emre Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 229.

[25] Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş Ve Sonrası, Eylem Yayınları, Ankara 2008, sayfa 417, 418.

[26] Süleyman Külçe, Mareşal Fevzi Çakmak, Istanbul 1953, sayfa 62.

[27] Lord Kinross, Atatürk – Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Tercüme eden: Necdet Sander), Altın Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 501.

Ayrıca Bakınız;

Ali Fuad Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Vatan Neşriyat, Istanbul 1957, cild 2, sayfa 219, 220.

[28] Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A-IV, 16-4, D. No 67.

[29] Kazım Karabekir, Izmir Suikastı (Iddianame ve Karabekir’in savunması), (Yayına hazırlayan: Sümer Kılıç), Emre Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 229, 230; Faruk Özerengin’le yapılan bir röportajdan, Teklif Dergisi, Sayı 6, 1987.

[30] E633/633/44, Sir G. Clerk’ten Sir Austen Chamberlain’e, alınış tarihi 7 Şubat 1926, British Documents on Foreign Affairs, sayfa 415.

[31] Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ordu ve Politika, Bedir Yayınları, Istanbul 1967, sayfa 7.

Ayrıca bakınız;

Sümer Kılıç, Istiklal Mahkemeleri Adil Miydi: Izmir Suikastı, Emre Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 230.

– Rıza Nur da hatıralarında bundan bahseder, Istanbul 1968, Altındağ Yayınları, cild 4, sayfa 1388.

[32] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiyenin Tarihi (Tercüme eden: Yasemin Saner Gönen), Iletişim Yayınları, 7. Baskı, Istanbul 2000, sayfa 254.

[33] Azmi N. Erman, Izmir Suikastı ve Istiklal Mahkemeleri, Temel Yayınları, Istanbul 1971, sayfa 168.

[34] Lord Kinross, Atatürk – Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Tercüme eden: Necdet Sander), Altın Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 502.

[35] Mete Tunçay, Bilineceği Bilmek, Alan Yayıncılık, Istanbul 1983, sayfa 109.

[36] Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 1789-1980, cild 2, Cumhuriyet, 1997, sayfa 66.

[37] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1881 – 1938, Doğan Kardeş Matbaacılık, Istanbul 1968, sayfa 406.

[38] Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, Istanbul 1969, sayfa 144, 145.

[39] M. Güneş, Bozguna Uğrayan Tek Cephe-Atatürk’ten Bir Hatıra ve Muhalefetin Akim Kalan Birleşme Teşebbüsü, Ankara 1954, Demokrat Parti Neşriyatından 11, sayfa 14-16. Aktaran M.Tunçay.

[40] Lord Kinross, Atatürk – Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Tercüme eden: Necdet Sander), Altın Yayınları, Istanbul 1994, sayfa 504.

[41] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1881 – 1938, Doğan Kardeş Matbaacılık, Istanbul 1968, sayfa 406.

[42] H. Velded Velidedeoğlu, “Ankara Istiklal Mahkemesi”, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Mart 1973.

[43] A. Süreyya Özgeevren, “Şeyh Said Isyanı” Dünya Gazetesi, 24 – 26 Mayıs 1957.

[44] Avni Doğan, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, Istanbul 1964, sayfa 173, 174.

[45] Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, Tekin Yayınları, Istanbul 1969, sayfa 96, 97.

[46] ABD konsolosluk raporu, Mikrofilm koleksiyonu için “Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-1929,” belge no. 867.001K31/4, Bristol’den Dışişleri Bakanlığına gönderilen telgraf.

[47] ABD konsolosluk raporu, Mikrofilm koleksiyonu için “Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-1929,” belge no. 867.001K31/6, Bristol’den Dışişleri Bakanlığına gönderilen telgraf.

[48] ABD konsolosluk raporu, Mikrofilm koleksiyonu için “Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-1929,” belge no. 867.001K31/8, Bristol’den Dışişleri Bakanlığına gönderilen telgraf.

[49] ABD konsolosluk raporu, Mikrofilm koleksiyonu için “Records of the Department of State Relating to Internal Affairs of Turkey, 1910-1929,” belge no. 867.001K31/9, Bristol’den Dışişleri Bakanlığına gönderilen telgraf.

[50] Prof. Dr. Faruk Özerengin’le Röportaj’dan, Teklif Dergisi, Sayı 6, 1987.

[51] Mete Tunçay Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) Yurt Yayınları, Ankara 1981, sayfa 166.

[52] Toktamış Ateş, Laiklik (Dünyada ve Türkiye’de), Ümit Yayıncılık, Ankara 1994, sayfa 24.

[53] Ergün Aybars, Istiklal Mahkemeleri (1923-1927), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1982, sayfa 400, 404.

Geniş bilgi için bakınız;

Ahmet Cemil Ertunç, Cumhuriyetin Tarihi, Pınar Yayınları, 6. Baskı, Istanbul 2011, sayfa 105 ve devamı.

[54] Azmi N. Erman, Izmir Suikastı ve Istiklal Mahkemeleri, Temel Yayınları, Istanbul 1971, sayfa 163 ve devamı, 189.

**********

Kadir Çandarlıoğlu

**********

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

http://www.belgelerlegercektarih.com

*

*

Blog at WordPress.com.